tag:blogger.com,1999:blog-139993092024-03-23T21:02:45.503+03:00Psychedelic News50-60'LI YILLARDAN GAZETE-DERGİ PARÇALARIPsychedelichttp://www.blogger.com/profile/17468007266374842351noreply@blogger.comBlogger208125tag:blogger.com,1999:blog-13999309.post-5914308736446210462009-03-22T12:42:00.006+02:002009-03-22T12:50:48.295+02:00REŞAT NURİ Anlatıyor<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhSmoWIr_BoEMU7naa1C1d2TNlfgPTsvVxY4KilI_L_FJlcTthqfIDni78W_bRFBwLaIpN3-TT-txSlP-M8xKFZrORuTl5c-lbuGRYO476G-Y_RImNpIUQBAOAT5smEWNP-lwpU/s1600-h/RN1.jpg"><img style="WIDTH: 295px; HEIGHT: 400px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5315961649110337986" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhSmoWIr_BoEMU7naa1C1d2TNlfgPTsvVxY4KilI_L_FJlcTthqfIDni78W_bRFBwLaIpN3-TT-txSlP-M8xKFZrORuTl5c-lbuGRYO476G-Y_RImNpIUQBAOAT5smEWNP-lwpU/s400/RN1.jpg" /></a><br /><div><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjKRBQb_I0qxAmyhXKE2WFXU8hsgq63hnYeggmqmZ17Ig4G-HV8o2TJaRoIxOKtX5pZTeJ9lwj4E_4EF2T_7Fx2aTzKk_rp649GTSNdXpwWHwyY_llHW1G2NzJ5nj9ynk0Ovmwo/s1600-h/RN2.jpg"><img style="WIDTH: 301px; HEIGHT: 400px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5315961640325795634" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjKRBQb_I0qxAmyhXKE2WFXU8hsgq63hnYeggmqmZ17Ig4G-HV8o2TJaRoIxOKtX5pZTeJ9lwj4E_4EF2T_7Fx2aTzKk_rp649GTSNdXpwWHwyY_llHW1G2NzJ5nj9ynk0Ovmwo/s400/RN2.jpg" /></a><br /><br /><div>22 Ocak 1954 Cumartesi tarihli Yeni İnci Dergisinden</div><br /><br /><div></div></div>Psychedelichttp://www.blogger.com/profile/17468007266374842351noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-13999309.post-53382671010219926532009-03-21T14:14:00.004+02:002009-03-21T14:31:22.521+02:00Sedat Simavi'nin Mecmuacılığı<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhsso_AHvlYZVlOVQMV34cXMPC1Rfp5qp_A4KdsH13u74mwaD3UIL9NDfV9MxirkAC7QbQ4TJcJZeB-BwRcAUiQZY2-Znqe6-7sh-3bc-EWnuKWhfwoW_kJhFyCCvcEUYsF2wrC/s1600-h/ss1.jpg"><img style="cursor:pointer; cursor:hand;width: 285px; height: 400px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhsso_AHvlYZVlOVQMV34cXMPC1Rfp5qp_A4KdsH13u74mwaD3UIL9NDfV9MxirkAC7QbQ4TJcJZeB-BwRcAUiQZY2-Znqe6-7sh-3bc-EWnuKWhfwoW_kJhFyCCvcEUYsF2wrC/s400/ss1.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5315615734782585762" /></a><div><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgu6DQB6Q-V0TRh52eg9BF9JL5GpzvDagACcX7E640YIvooI4W_1_7rK1-2Hq7J_46M7FwJA5hKCf7cMViAIMrQaJ6dPW4h5eLO-aPqF3mxonC9eohhyMLhxHB3x5fYTosob4BR/s1600-h/ss2.jpg"><img style="cursor:pointer; cursor:hand;width: 311px; height: 400px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgu6DQB6Q-V0TRh52eg9BF9JL5GpzvDagACcX7E640YIvooI4W_1_7rK1-2Hq7J_46M7FwJA5hKCf7cMViAIMrQaJ6dPW4h5eLO-aPqF3mxonC9eohhyMLhxHB3x5fYTosob4BR/s400/ss2.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5315615729903576770" /></a><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgUEno8e2DY_FZg_J0yy9xll5g_lPwdUv_vkZ-a7ta6pJ4Zb1ANiLsLtQ860yhGdTtFrgt1MGcG6f-dUMKiFBDloZGq5sh2_s0iCPS18PUKp2hYkqcs0oIIiau-2hUHHBh9WVS0/s1600-h/ss3.jpg"><img style="cursor:pointer; cursor:hand;width: 184px; height: 400px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgUEno8e2DY_FZg_J0yy9xll5g_lPwdUv_vkZ-a7ta6pJ4Zb1ANiLsLtQ860yhGdTtFrgt1MGcG6f-dUMKiFBDloZGq5sh2_s0iCPS18PUKp2hYkqcs0oIIiau-2hUHHBh9WVS0/s400/ss3.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5315615728956500898" /></a></div><div>22 Ocak 1954 Cumartesi tarihli Yeni İnci Dergisinden<br /><div><br /></div></div>Psychedelichttp://www.blogger.com/profile/17468007266374842351noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-13999309.post-90527887760114902392008-02-24T11:37:00.001+02:002008-02-24T13:23:01.065+02:00Osmanlı Cumhuriyeti ve Ötesi<strong>22 Nisan 1954 tarihli Resimli 20. Asır Dergisinden</strong><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgxvq7XAUVFa1qINMIy-hgesBvHomkgy_seeN2I64o47pe1ieNuToHpxITdb9EXCyyihNifNWFtZPEP_JZQNVHWhCz447rXg9AsEVaBCpka1g2jvAs1JPDd2Ea1_LcZcNv_tfMH/s1600-h/Rekin+Teksoy.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5170479497168583250" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgxvq7XAUVFa1qINMIy-hgesBvHomkgy_seeN2I64o47pe1ieNuToHpxITdb9EXCyyihNifNWFtZPEP_JZQNVHWhCz447rXg9AsEVaBCpka1g2jvAs1JPDd2Ea1_LcZcNv_tfMH/s320/Rekin+Teksoy.jpg" border="0" /></a><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br />Roma'nın en büyük sinemalarından birindeyiz. Perdede dünya havadisleri gösteriliyor. Bira ara, Amerika'ya yaptığı seyahatten dönmekte olan Cumhurbaşkanımız Celal Bayar'ın Napoli'ye varışını görüyoruz. Hadiseler hakkında izahat vermekte olan ses konuşuyor:"Osmanlı Cumhuriyeti Başkanı Celal Bayar..."<br /><br /><div align="center">***</div><div align="left">İspanya ile oynadığımız milli futbol maçının tafsilatını İtalya'nın en ciddi gazetesi <a href="http://www.ilmessaggero.it/">İl Messaggero</a> di Roma'da okumaktayız. Türk kelimesinin yerini zaman zaman Osmanlı'ya bırakmış olduğunu yine hayretle görüyoruz.</div><div align="center">***</div><div align="left">Bir gün Roma'nın en işlek caddesi <a href="http://www.italycyberguide.com/Geography/cities/rome2000/E60.htm">Tritone</a>'den geçerken bir vitrinin önünde duraklıyoruz. Karşımızda, önümüzdeki yaz mevsiminde Türkiye ve diğer Akdeniz memleketlerine tertiplenecek turistik seyahatlerin reklam panosu bulunmaktadır. Panonun gayesi vapurun uğrayacağı muhtelif limanların karakteristiklerini belirtmek olacak. Nitekim İstanbul ve Mersin için kusursuz iki cami resmi yapılmıştır. Ama gel gelelim İzmir yazısının üstünde püskülüyle birlikte kıpkırmızı bir fes sırıtmaktadır. Ve bu reklamı yapan, memleketimizde de muhtelif şubeleri olan <a href="http://www.lloydtriestino.com/">Lloyd Triestino</a> - Adriatica müessesesidir. Yani hadisenin özür kaldıracak en ufak bir tarafı yoktur. Mamafih itiraf etmek lazım ki, 10-15 gün kadar sonra, her ne hikmetse sözü geçen panodan fesin kaldırıldığını gördük. Fakat yerine bir İzmir zeybeği veya efesi konuldu sanılmasın. Hayır, sadece püsküllü fesin yerini bu sefer de Türklükle en ufak bir ilgisi olmayan ve İstanbul ve Mersin hanelerine yapılmış olanlarla büyük bir tezat meydana getiren tamamen Arap stilinde bir cami aldı.</div><div align="center">***</div><div align="left">Postanedeyim. Gişedeki memur, Türkiye'ye göndereceğim bir paketin ücretini hesaplamak için önündeki listeyi karıştırıyor. Uzun uzun arayıp taradıktan sonra "Hayret" diyor, "İstanbuyl yok listede". "Müsaade eder misiniz?" deyip cetvelin başlığına bakıyorum: "Afrika kıtasına gönderilecek matbuatın tabi olduğu posta ücreti". Memur İstanbul'un Avrupa'da olduğunu öğrenince adeta büyük hayrete düşüyor.</div><div align="center">***</div><div align="left"><a href="http://en.wikipedia.org/wiki/Basilica_of_St._John_Lateran">San Giovanni'nin Laterano Müzesi</a> Roma'nın en büyük ve enteresan müzelerinden biri. Hele misyonerlerin dünyanın dört bir bucağından toplayıp getirdikleri çeşitli millet ve kavimlerin yaşayış tarzını gösteren eşyaların tetkiki için değil günler, haftalar lazım. Türkiye'de çok şükür misyoner faaliyeti bahis konusu olmadığına göre bize ayrılmış bir kısım yok. Ama müzenin bir Yakın Doğu salonu var. İşte burada, ne münasebetle yer aldığı anlaşılamayan büyük bir Türkiye haritası asılı. Haritanın doğru illerimize isabet eden kısmında, Türkiye yazısından da büyük kocaman bir Ermenistan kelimesi!</div><div align="center">***</div><div align="left">Yine aynı müzenin aynı salonundayız. Üzerlerinde İran sanatı yazılı birtakım camekanlar var karşımızda. Ama bu camekanlarda teşhir edilmekte olan <a href="http://www.antikalar.com/v2/konu/konu0209-2.asp">çeşmibülbül</a>, testi, vazo gibi seramik eşyasının Türklüğü o kadar aşikar ki bunu anlamak için sadece Türk olmak kafi. Nitekim biraz yaklaşınca "Anadolu işi" yazılı kartvizit boyunda kağıtlar iliştirilmiş olduğunu görüyoruz. Ama başlık İran sanatı. Oysa ki, bizim bildiğimiz, Roma sanatının Elen sanatına olan nisbeti ne ise, bu sahada Türk sanatının İran sanatına nisbeti de ancak odur.</div><div align="center">***</div><div align="left">Her zaman yemek yediğim lokantanın garsonu bir gün:</div><div align="left">-Dün istasyonda bir Türk gördüm.</div><div align="left">-Nasıl anladın Türk olduğunu?</div><div align="left">-Başında sarığı vardı.</div><div align="center">***</div><div align="left">Roma'da tahin helvası satılıyor. Kutular içinde olduğu için hakiki tahin helvası mı bilmiyorum. Fakat kutunun kapağında Türk tatlısı olduğu ve İstanbul'da hazırlandığı yazılı. Bu yazının kenarında, ifadeyi daha kuvvetlendirmek için olacak! Nargile içmekte olan, bağdaş kurmuş başı fesli bir zenci resmi bütün kapağı enlemesine kaplıyor.</div><div align="center">***</div><div align="left">İsviçreli, kültürlü bir hanımla konuşuyoruz:</div><div align="left">-Demek Türksünüz?</div><div align="left">-Evet.</div><div align="left">-Peki ama asıl orijininiz?</div><div align="left">-700 yıl öncesine kadar olan cedlerim Anadolu'da yaşamışlar. Daha eskilerini de isterseniz onlar da Altaylar'da.</div><div align="left">-Hayret, ben Türkleri sizin gibi zannetmezdim.</div><div align="left">-Nasıl zannederdiniz?</div><div align="left">Susuyor. Söylemeye cesareti yok.</div><div align="center">***</div><div align="left">Bu da üniversitenin son sınıfında bir İtalyan kızı:</div><div align="left">-İstanbul'un kışı Roma'dan daha serttir diyorsunuz. Ne tuhaf. Halbuki İstanbul dendi mi insanın aklına sıcak ve beyaz entariler geliyor.</div><div align="center">***</div><div align="left">Bu yazdıklarım büyük bir şehre nisbeten küçücük kalan, benim kendi çevremde şahit olduğum üzücü hadiselerden bir çırpıda aklıma gelenler. Bunları bütün Roma'ya, bütün İtalya'ya <a href="http://tr.wiktionary.org/wiki/teÅmil">teşmil</a> ederek, nasıl tanındığımızı, hakkımızda ne şekilde düşünüldüğünü beyan edecek olursak dehşete düşmemek kabil değildir sanıyorum. İnkılabının 30. yılında İtalya gibi burnunun dibindeki bir memleket için Türkiye hala bir meçhul olmakta devam ederse, aramızda mesafelerin daha çok, münasebetlerimizin daha seyrek olduğu memleketlerde hakkımızda ne çamlar devrilmekte olduğunu kestirmek hiç de zor değildir.</div><div align="left">Kimseden illaki bizi tanımasını, propaganda yapmasını talep edemeyiz. Hatta yabancılar içinde Türkiye'nin olduğu gibi, hakiki hüviyeti ile geniş halk kütlelerince bilinmesinden menfaatleri <a href="http://tr.wiktionary.org/wiki/haleldâr_etmek">haleldar</a> olacaklar vardır. Bu itibarla vazife sadece ve sadece bizimdir. Her geçen gün aleyhimize işlediğine göre, bir an önce neticeye ulaşmak istiyorsak, hemen harekete geçmemiz icap etmektedir.</div><div align="left">Peki ama işe neresinden ve nasıl başlayalım sorusuna gelince, bunu cevaplandıracak gerekli tedbir ve çareleri araştıracak, şu veya bu şahıs değildir. Bu yaraya merhem ancak hükümetin eli olabilir. Yalnız, şu bir gerçektir ki bu vazifeyi sefaretlerimizden bekleyemeyiz. Mesela Roma'da Türk sefareti yok mu? Var tabii. Var ama İzmir'in üstünde fes, Türkiye haritasında Ermenistan kelimesi, helva kutusunun üstünde sarıklı zenci de var. Demek oluyor ki, sefaretin vazifeleri dışında kalıyor bunlar. Hem sefaret, Cumhuriyet Bayramı törenine davet ettiği kendi vatandaşlarını, tören saatinden tam 10 dakika erken geldiler diye, bu 10 dakikanın geçmesi için kapısının önünde bekletiyor. Kaldı ki!</div><div align="left">Yalnız diğer memleketlerin bu sahada yaptıklarından istifade edebileceğimize göre bir noktayı işaret etmek istiyorum. Roma'da belli başlı Avrupa Milletleri'nin sefaretlerinden başka birer de akademileri var. Buralarda İtalya'ya tahsile gelen kendi talebeleri gayet müsait şartlarda kalabildikleri gibi salonlarında sergiler açmak, konserler vermak imkanlarını da buluyorlar. Akademilerde konferanslar veriliyor, filmler oynatılıyor, broşürler afişler dağıtılıyor. Ve en mühimi bütün bu faaliyet sadece muayyen tabakaları değil fakat geniş halk kütlelerini hedef tutuyor. Halkın gelmesi beklenmiyor. Halkın ayağına gidiliyor.</div><div align="left">Biliyorum, bu henüz bizim için gerçekleşmesi belki de hayal olan bir düşüncedir. Ama Roma gibi koskoca bir kültür merkezinde, bir kültür ataşeliği de olsun <a href="http://tr.wiktionary.org/wiki/ihdas_etmek">ihdas edemez</a> miyiz?</div>Psychedelichttp://www.blogger.com/profile/17468007266374842351noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-13999309.post-59756288202065817872008-02-24T11:18:00.000+02:002008-02-24T11:31:20.726+02:00Marilyn Kraliçe Huzurunda<strong>16 Kasım 1956 tarihli Hafta Dergisinden</strong><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEibjYAyzuRC_pSx4ffgF5KDnNSgkzGKyQJOr3V9vTf5Vd-jZY1mYZ84kXRBVWfc67bXZRIZZ6cfSvkkYP9hFlTmMUe4shL1O8RcYGEsSfdaBPom7KHRuLP0G-2ZxiCAmyoceh52/s1600-h/Marylin_Elizabeth.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5170475661762787906" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEibjYAyzuRC_pSx4ffgF5KDnNSgkzGKyQJOr3V9vTf5Vd-jZY1mYZ84kXRBVWfc67bXZRIZZ6cfSvkkYP9hFlTmMUe4shL1O8RcYGEsSfdaBPom7KHRuLP0G-2ZxiCAmyoceh52/s400/Marylin_Elizabeth.jpg" border="0" /></a> MARILYN KRALİÇE HUZURUNDA * Son çevirdiği filminin Londra'da gösterilmesi münasebetiyle, Kraliçe Elizabeth II Marilyn Monroe'yu tebrik etmiştir. Resmimiz bu merasim esnasında alınmıştır.<br /><br /><div></div>Psychedelichttp://www.blogger.com/profile/17468007266374842351noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-13999309.post-51417700956401406212007-08-12T12:45:00.000+03:002007-08-12T13:08:23.485+03:00Aşk Pınarı<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjrmbAWf-VOv0ayb4-IAEfwFSkJ-bg4dRkeJSh-iWKtr2hvF9UpeEvQy2Uw_A1MEWLGKfSjfaD5Gh_DP_R1gxFzEDgOwNBgMUSbtX0tI7fLU9i24BVIrXVjt0lcdgVIg05zuABd/s1600-h/AskPinari.jpg"><span style="font-size:85%;"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5097748386238763810" style="FLOAT: right; MARGIN: 0px 0px 10px 10px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjrmbAWf-VOv0ayb4-IAEfwFSkJ-bg4dRkeJSh-iWKtr2hvF9UpeEvQy2Uw_A1MEWLGKfSjfaD5Gh_DP_R1gxFzEDgOwNBgMUSbtX0tI7fLU9i24BVIrXVjt0lcdgVIg05zuABd/s320/AskPinari.jpg" border="0" /></span></a><span style="font-size:85%;"> Bir yanardağ taşır gibi kalbimde taşırken sevgini,<br />Gecelerim lacivertti,<br />Gözlerine baktıkça...<br />Döküldükçe göksüme<br />Güneş ışığı gibi saçların,<br />Gözlerimde sezdiğin,<br />Gerçi birer gizli dertti,<br />Fakat, gecelerim yine lacivertti...<br />Ondördünde başlayıp dağıtmaya,<br />Yirmisinde bana gelen,<br />Dudaklarının tadı,<br />Yüzlerce erkeği bana hatırlatmadı...<br />Sanki bir beyaz zambaktın,<br />Ve bendim onu ilk koklayan...<br />Bugün benimsen,<br />Biliyorum ki, bir başkasınındın yarın,<br />Bir orospu idin...<br />Bu, bir hakikatti,<br />Fakat, gecelerim yine lacivertti...<br />Siyah kirpikli mavi gözlerin<br />Ve yumuşak ellerin, <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjaj1mdZ96L_MO-Ul61-1PDEOr2JgxbRT0OMCHCbVN2kRsYPNSDvKfdMGgSD7j2NIbeulLcGwglXE637u4kJ5g_tLDSVNM3Ob4hfKm0n-cfbjDkFurw6xBaxTixcAESCWw8ZcqI/s1600-h/NevalTuna.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5097753514429715250" style="FLOAT: right; MARGIN: 0px 0px 10px 10px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjaj1mdZ96L_MO-Ul61-1PDEOr2JgxbRT0OMCHCbVN2kRsYPNSDvKfdMGgSD7j2NIbeulLcGwglXE637u4kJ5g_tLDSVNM3Ob4hfKm0n-cfbjDkFurw6xBaxTixcAESCWw8ZcqI/s320/NevalTuna.jpg" border="0" /></a></span><br /><span style="font-size:85%;">Okşadıkça beni...<br />Kimse anlamadı seni,<br />Ve benim içimdekini,<br />Kimse ermedi sırrına bu felsefenin<br />Orospu,<br />Çölde bir pınardır,<br />Dağıtır tadını susamışlara...<br />Kanmayan döner, döner içer,<br />Bazı da bekleşenler olur,<br />Aynı tastan içmek için...<br />Ne çıkar,<br />Böyle bir pınar başında,<br />Ve onun mermer taşında<br />Yaslanıp kaldımsa...</span><br /><strong>07.04.1964 tarihli Peri Magazinden</strong>Psychedelichttp://www.blogger.com/profile/17468007266374842351noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-13999309.post-89107647382491110302007-08-12T12:37:00.000+03:002007-08-12T12:44:26.214+03:00Maksim Gazinosu'nda<strong>07.04.1964 tarihli Peri Magazin arka kapağı<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjOnZlzr3O4KG3Z1XGmgI-55REUTnkMxxgkxhfX3gV4k5HVE5g5NDsxpVPKX_ItXiQfRlnfkpBv-gSM4tjjopKPzQFu65N8GIXlCau475whCqkv6GqU9-vIugAyquVyYbg2Mxjg/s1600-h/MaksimGazinosu.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5097746316064527122" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjOnZlzr3O4KG3Z1XGmgI-55REUTnkMxxgkxhfX3gV4k5HVE5g5NDsxpVPKX_ItXiQfRlnfkpBv-gSM4tjjopKPzQFu65N8GIXlCau475whCqkv6GqU9-vIugAyquVyYbg2Mxjg/s400/MaksimGazinosu.jpg" border="0" /></a></strong>Psychedelichttp://www.blogger.com/profile/17468007266374842351noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-13999309.post-55827657720516465732007-07-15T09:17:00.000+03:002007-07-15T09:21:38.486+03:00Radyo Haftası<strong>14 Kasım 1953 tarihli Cennet Dergisi arka kapağı</strong><br /><div><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiKGvqcQzuKccN5KdmAY5L5mxmLltVSMx7M4yIr9esu5PDily3j718Joc8q8_5ejqAKhKGqY7ztbd9idfVcmoDms5OOGHcr1n2gMeEQuodqGRJ20DChqqO9oSRKJBM5kfa3Jwct/s1600-h/Radyohaftasi.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5087304493544996210" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiKGvqcQzuKccN5KdmAY5L5mxmLltVSMx7M4yIr9esu5PDily3j718Joc8q8_5ejqAKhKGqY7ztbd9idfVcmoDms5OOGHcr1n2gMeEQuodqGRJ20DChqqO9oSRKJBM5kfa3Jwct/s400/Radyohaftasi.jpg" border="0" /></a></div>Psychedelichttp://www.blogger.com/profile/17468007266374842351noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-13999309.post-57080517507397870652007-07-15T08:39:00.000+03:002007-07-15T09:11:27.437+03:00İki Sevdiğiniz Yıldızın Ayrı Cephesi<strong>8 Ocak 1955 tarihli Magazin Dergisinden</strong><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgKzyFbOHXokSf4aFHMG4asN6maU1EC0OwLCJeRHij9yvJ1Z0XbZ6C4uEw1E-DmKDRsU3CSig9R1g3fdB34pAsfnX2Ag0I8zLo9o8T5K-LI1g37ybJN8D2VqQoRIH3IDuWbqgN8/s1600-h/MeralUlku.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5087294640890019170" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgKzyFbOHXokSf4aFHMG4asN6maU1EC0OwLCJeRHij9yvJ1Z0XbZ6C4uEw1E-DmKDRsU3CSig9R1g3fdB34pAsfnX2Ag0I8zLo9o8T5K-LI1g37ybJN8D2VqQoRIH3IDuWbqgN8/s200/MeralUlku.jpg" border="0" /></a><br /><strong>İki Sevdiğiniz Yıldızın Ayrı Cephesi</strong><br /><br />Yanda gördüğünüz Meral Ülkü, Şehir Tiyatrosu artistlerinden <a href="http://www.turksinemasi.com/sinemaci/sinemaci.asp?id=123">Gönül Ülkü</a>'nün kızkardeşidir. Tip ve vücut bakımından ne kadar kardeşine benzerse, huy bakımından da o kadar birbirlerinin aynıdır.<br />Meral Ülkü, bu yıl <a href="http://www.sinematurk.com/film.php?3858">Hürriyet Uğrunda</a> adlı bir film çevirdi. Resim, bu filmden bir sahneyi gösteriyor. Kardeş Prodüksiyon'un bu seneki repertuarında yer alan Hürriyet Uğrunda'da Meral Ülkü'den başka <a href="http://www.sinematurk.com/kisi.php?1195">Bülend Ufuk</a>, İnci Birol, <a href="http://www.sinematurk.com/kisi.php?1803">Muharrem Gürses</a>, <a href="http://www.sinematurk.com/kisi.php?2086">Renan Fosforoğlu</a> ve <a href="http://www.sinematurk.com/kisi.php?2372">Vedat Karaokçu</a> da rol almış bulunmaktadır.<br /><br /><br /><div><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEghPo5acX_eNl8TWTf42Y-z0-n7qpYQgiDHRFj4fMaN-AUaJ_r4POjFK0xrk7xg8vCxTxWrA8gD6Mu-ZU1xu0HfCdZIyJktYF2WVFHt156D9tnR8D4NAL5h7t257sE0iI1UxXZf/s1600-h/InciBirol.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5087294606530280786" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEghPo5acX_eNl8TWTf42Y-z0-n7qpYQgiDHRFj4fMaN-AUaJ_r4POjFK0xrk7xg8vCxTxWrA8gD6Mu-ZU1xu0HfCdZIyJktYF2WVFHt156D9tnR8D4NAL5h7t257sE0iI1UxXZf/s200/InciBirol.jpg" border="0" /></a></div><a href="http://www.sinematurk.com/kisi.php?3299">İnci Birol</a>'u çoğumuz sadece dansöz olarak tanırız. Halbuki İnci Birol'un bilmediğimiz daha birçok tarafları vardır. Mesela; bunlardan birisi; İnci Birol'un vatanına, milliyetine ve hürriyetine çok düşkün olmasıdır. İnci Birol'u yandaki resimde, son çevirdiği "Hürriyet Uğrunda" adlı filmin bir sahnesinde, filmin hem rejisörü hem de artisti olan Muharrem Gürses'le birarada görüyorsunuz. İnci Birol, Kardeş Film'in prodüksiyonu olan bu filmde oldukça mühim rollerden birini deruhte etmektedir...<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEghPo5acX_eNl8TWTf42Y-z0-n7qpYQgiDHRFj4fMaN-AUaJ_r4POjFK0xrk7xg8vCxTxWrA8gD6Mu-ZU1xu0HfCdZIyJktYF2WVFHt156D9tnR8D4NAL5h7t257sE0iI1UxXZf/s1600-h/InciBirol.jpg"></a>Psychedelichttp://www.blogger.com/profile/17468007266374842351noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-13999309.post-90118625337790039102007-06-24T12:57:00.000+03:002007-06-26T11:57:46.168+03:00Kız Babaları Neden Alınıyorlar?<strong>22 Mart 1962 tarihi Hayat Dergisinden</strong><br /><strong></strong><br /><strong><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEieZXGAQqJdLhGpsgUG-j-prxd1MmS_9ErFs-0GaW4mtfTJEx7FU30g9yWHuVex7AV9vnh2kdfbMhRG2FhaD_pG-yReeOQZ4wIwvQ2rvvb65hPS6iTdIzAvlub9lneBj_EcY7W9/s1600-h/KizBabalari.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5079568095211799730" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEieZXGAQqJdLhGpsgUG-j-prxd1MmS_9ErFs-0GaW4mtfTJEx7FU30g9yWHuVex7AV9vnh2kdfbMhRG2FhaD_pG-yReeOQZ4wIwvQ2rvvb65hPS6iTdIzAvlub9lneBj_EcY7W9/s200/KizBabalari.jpg" border="0" /></a>Kız evlat sahibi mi olmak iyidir, erkek evlat sahibi mi? Şüphesiz ikisinin de kendine göre dertleri ve zevkleri var. Evlat için boşuna "Tatlı Bela" dememişler. Allah daima hayırlısını ihsan etsin!</strong><br /><br /><strong>Yazan:ŞEVKET RADO</strong><br /><br />Kalem de at gibidir, maharetine seyircilerini hayran bırakması için mutlaka iyi kullanılmak ister. Beyaz kağıtlar üzerinde kalemi koştururken dikkati elden bırakmamak lazım. Yolunuzun üzerindeki çukurlara dikkat etmediniz mi, tökezler ve zaman olur, sizi üzerinden yere atıverir.<br />Geçenlerde, Sohbet Köşesinde, babaların kızlarını evlendirirken zor durumlara düştüklerini anlatan satırları yazdığım sırada kalemim sürçmüş, muhterem okuyucularımdan bazıları, bilhassa kız babası olanlarla genç kızlar bana gücenmişler. Telefonlarla, mektuplarla, hatta bizzat gelerek beni uyardılar. Hatanın nereden geldiğini anlatmadan evvel bu mevzu etrafında Ankara'dan aldığım bir güzel mektubu okumanızı rica edeceğim. Ankara'daki gençlik yıllarımdan beni tanıdığı anlaşılan pek muhterem okuyucum Hurşit Kemal Bey herhalde bir kız babası olmalı. Mektubunda yer alan, şahsım hakkındaki pek iltifatkar cümleleri kendime saklıyarak bilhassa kız babalarını layık oldukları mevkie çıkaran kısımları aşağıya alıyorum. Muhterem okuyucumuz diyor ki:<br />"Hayat mecmuasının 22 Şubat tarihli sayısında "Babaların zor durumu" başlığı altında yazdığınız makaleyi zevkle okudum. Ancak bu yazıdaki bir cümlecik beni hiç de <a href="http://www.tdk.gov.tr/TR/SozBul.aspx?F6E10F8892433CFFAAF6AA849816B2EF4376734BED947CDE&Kelime=itiyat">itiyad</a>ım olmadığı halde, sizi bu şekilde rahatsız etmeme sebep oldu.<br />Diyorsunuz ki: "... Ben de bir kız babası olsaydım -ki çok şükür değilim- düşünürdüm doğrusu..." Bu makalenizdeki noktai nazarın münakaşasına girecek değilim. Bendeniz, şu parantez içerisinde yazdığınız: "ki çok şükür değilim" sözlerine takıldım. Demek ki kız çocuğunuz yok ve Allah'ın size kız çocuğu vermediğine şükrediyorsunuz! Siz arzu ettiğinize nail olduğunuz için hakikaten tebrike layıksınız. Arzunuza kavuştuğunuzu görmek beni de çok <a href="http://www.tdk.gov.tr/TR/sozbul.ASPX?F6E10F8892433CFFAAF6AA849816B2EF05A79F75456518CA&Kelime=mütehassis%20etmek">mütehassis etti</a>, fakat sizin bu makalenizi okudukları zaman, kız babalarının hepsi benim gibi düşünmeyebilirler. Tanrı sizi çok seviyor ve arzunuzu yerine getiriyor! Fakat ya muhterem annenizin babası, ya da muhterem <a href="http://www.tdk.gov.tr/TR/SozBul.aspx?F6E10F8892433CFFAAF6AA849816B2EF4376734BED947CDE&Kelime=refika">refika</a>nızın babaları, sizin isteğinizde bulunsalar da Tanrı dediklerini yerine getirmiş olsaydı siz nerede olurdunuz?<br /><strong>Erkek babası olmak</strong><br />Hiç unutmam, Amerika'daki meşhur <a href="http://www.crimelibrary.com/notorious_murders/famous/sing_sing/index.html">Sing-Sing Cezaevi</a>ni geziyorduk. Bu hapishanenin müdürü bir profesördür. Bizim ziyaret ettiğimiz gün cezaevinde bir hadise olmuş. Oğlunu cezaevinde ziyarete gelen ihtiyar bir baba, üzüntüden geçirdiği kalp krizi sonunda orada ölmüş, ölürken de: "Keşke oğlum olmasaydı!" demiş. O gün bu hadiseyi pek acıklı bir dille anlattıkları için hafızamda çakılı kaldı. Sizin "Çok şükür kız babası değilim" sözünüzü okurken cezaevinde oğlunu ziyarete gittiği sırada ölen ihtiyar, talihsiz babanın son sözleri kulağımda adeta çınladı. Tanrı daima hayırlısını ihsan etsin.<br />Misalleri ta Amerika'dan almaya elbette lüzum yok. Babasını, anasını içki, kumar, aşk yüzünden öldüren erkek evlatları sık sık gazetelerimizde de görülüyor. Bilmem şaire hak vermemek doğru olur mu? Sizi sıkmazsam birkaç beytini yazayım:<br /><strong>Hayatı siz benim gözümle seyredin gülersiniz!</strong><br /><strong>Müessir biz mi sandınız, hayır hata edersiniz.</strong><br /><strong>Safa, cefa, zeka, deha, şeref, cehalet, ilm-ü fen</strong><br /><strong>Tesadüfen, tesadüfen, tesadüfen, tesadüfen.</strong><br /><strong>Tesadüfen bu çehre parlıyor, o çehre kapkara</strong><br /><strong>Tesadüfen bu mutena, tesadüfen o maskara!</strong><br />Herşeyi tesadüfe bağlamak, elbette imkansız, fakat hayatın akışı içinde karşılaştığımız öyle şeyler oluyor ki, şairin yazdıklarını kabul etmek lazım. Bırakın yakın misalleri, sizi maziye çekeyim. 1935 yılı sonları. 1936'nın ilk ayları. Ankara Ceza Mahkemesinde Atatürk'e suikast davası görülüyor. Bu davayı Akşam Gazetesinin Ankara muhabiri olarak siz de takip ediyordunuz. İstiklal Mahkemelerinin hakimi <a href="http://www.tdk.gov.tr/TR/SozBul.aspx?F6E10F8892433CFFAAF6AA849816B2EF4376734BED947CDE&Kelime=maznun">maznun</a> sandalyesinde idi. Ali Saip mahkemede gözyaşları içinde şöyle bağırıyordu: "Dün güneş içinde idim, bugün bir hücrenin karanlıkları içinde boğuluyorum!" Arzettiğim gibi arkamıza dönüp bakınca, omuzlarımızın üzerindeki kadar yakın maziden misalleri zikretmeye lüzum yok tabii. Esasen mevzudan ayrıldım. Bazan kalem insanları nerelere sürüklüyor. Dil daha baskın gibi gelir! "Elini, dilini, gözünü sıkı tut" derler ya! "Elini" sözü "kalemi" de içine alıyor galiba!<br />Muhterem Şevket Bey'le bir yarenlik edelim dedik. Bir kız babası olsaydınız, ben de bu perişan satırları yazmayacaktım.<br />Halka hitap eden yazılarınızda kız babalarının gönlünü alırsanız, <a href="http://www.tdk.gov.tr/TR/SozBul.aspx?F6E10F8892433CFFAAF6AA849816B2EF4376734BED947CDE&Kelime=m%c3%bcte%c5%9fekkir">müteşekkir</a> kalırız. Peygamberimizin erkek evladı olmamasından dolayı kız babalarının gönlü zaten alınmıştır, demeyeceğim. Gönlüm istiyor ki, siz aynı mecmuada kendi kaleminizle bu işi yapın.<br /><strong>Kız babaları</strong><br />Muhterem okuyucumuzun lütfettiği bu mektubu çok güzel olduğu için sizlere okutmaktan kendimi alamadım. Eğer ben hakikaten kız babası olmaktan hoşlanmayan, bunu talihsizlik sayan biri olsaydım, bu güzel mektup, üstelik taşıdığı mantıki delillerle bana karşı haklı da olacaktı. Ben o yazımda, şimdi itiraf edeyim, kalemimi iyi kullanamadığımı kabul ediyorum. "Çok şükür kız babası değilim" derken yalnız evlendirme anı geldiği zaman kız babalarının düştükleri müşkül durumu gözümün önüne getirmiştim. Her baba, gözü gibi sakınarak büyüttüğü sevgili kızını evlendirirken onu horlamayacak, yumuşak bir ele teslim etmek ister. Ne yazık ki uzun düşüncelerden, hesaplardan, tedbirlerden sonra bile olsa bu elin nasıl bir el olduğunu önceden kestirmek kabil değildir. Yavrusunun kırıp döküldüğünü, yerden yere çarpılarak parçalandığını görmek bir baba için çok hazin bir şeydir. Ama kız bir kere baba evinden çıktıktan sonra <a href="http://www.tdk.gov.tr/TR/SozBul.aspx?F6E10F8892433CFFAAF6AA849816B2EF4376734BED947CDE&Kelime=mukadder">mukadder</a> olan hayatını kendi başına yaşayacaktır. Etrafından hiçbir yardım görmeden mücadeleyi tek başına kabul etmeye mecburdur. Çünkü babası onu tekrar geri alıp eski <a href="http://www.tdk.gov.tr/TR/SozBul.aspx?F6E10F8892433CFFAAF6AA849816B2EF4376734BED947CDE&Kelime=mutena">mutena</a> yerine koymak imkanını kaybetmiştir. Ona ancak sevgili yavrusunu uzaktan seyredip kahrolmak düşer.<br />Kahrolmak ve hiçbir şey yapamamak! İşte yazımda, bir babanın bu acıklı halini gözümün önüne getirdiğim zaman kalemim sürçmüş ve "Çok şükür kız babası değilim" demekten kendimi alamamışım. Çünkü aynı durumda erkek evlat için babalar böyle endişelere pek kapılmıyorlar.<br />Ama gene şükredelim ki her kız evlenirken böyle bir tehlikeye maruz değildir. Ekserisi pek güzel izdivaçlar yaparak baba ocağında olduğundan daha mesut bir hayata, hatta bazan babanın ellerinden daha yumuşak ellere geçerler. O zaman da doğrusu kız babası olmanın keyfine doyum olmaz. Çoluk çocuğa karışmış, mesut ve çok iyi bir anne olmuş kızlarını seyreden babaların bahtiyarlığına cidden hudut yoktur.<br />Mıhterem okuyucumuz yazdığı pek güzel mektubuyle kız babalarını esasen teselli etmiş olduğu için bu vadide benim fazla kalem oynatmama pek lüzum yok sanıyorum. Yeniden bir sürçme olmasın diye bahsi burada kapatırken bütün evlenme çağındaki kızlara mesut izdivaçlar ve kız evlat sahibi babalara da torunlarıyla güle oynaya geçecek uzun ve bahtiyar yıllar temenni ederim.Psychedelichttp://www.blogger.com/profile/17468007266374842351noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-13999309.post-53085889749409681642007-06-24T11:36:00.000+03:002007-06-24T12:47:38.005+03:00Beyaz Ev'in Yeni Kadını<strong>9 Şubat 1961 tarihli Hayat Dergisinden</strong><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhbTxwrLlTANCXQ9PE-Ksp2Nymf3pAsIYyBZlcbfyKYvJCbggkltEOD4ix2RXncVbDRSyZd7mgrtiUNwvXDkJmfklv18Fon6Ata04IVTjjb0yh7ia7a7Em8ik9cIPTCwIUeOwVs/s1600-h/Karikatur.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5079547676937274514" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhbTxwrLlTANCXQ9PE-Ksp2Nymf3pAsIYyBZlcbfyKYvJCbggkltEOD4ix2RXncVbDRSyZd7mgrtiUNwvXDkJmfklv18Fon6Ata04IVTjjb0yh7ia7a7Em8ik9cIPTCwIUeOwVs/s200/Karikatur.jpg" border="0" /></a><br /><em>Amerika'nın yeni Başkanı John F. Kennedy eşi Jacqueline ile her bakımdan anlaşabiliyor mu?</em><br />"İnsan saadeti istediği zaman istediği yerde elde edemez. Onun için ben de artık aldırmıyorum. Birçokları ertesi sabahın neler getireceğini düşünerek yaşadıkları günü boş yere zehirliyorlar. Bu hususta Jack'tan epey şeyler öğrendim."<br />Bu sözleri, henüz Amerika'nın 1 numaralı hanımı olmadan önce Jacqueline Bouver Kennedy söylüyordu. Amerika Birleşik Devletleri'nin 35. Cumhurbaşkanı olan Jack (John) Kennedy'ye gelince, 10 yıla yakın bir zamandan beri kendini tamamiyle politikaya veren bu genç ve dinamik başkan da, aile ve dost çevresinde kısaca Jackie diye tanınan karısından epey şeyler öğrenmiştir.<br />Kennedy'ler hiç şüphesiz mesut bir ailedir. Amerika gibi dev bir memlekette bir insanın sahip olabileceği ve erişebileceği bütün nimetlere kavuşmuş bulunuyorlar. Ün, servet, aile saadeti ve muazzam bir kitlenin sevgi ve güveninden doğan huzur... Hepsi, hepsi şimdi onların.<br />Bununla beraber Jackie ve Jack gerçekten mesut mu?<br />Bütünü ile buna "Evet" diye cevap vermek gerekir ama teferruat üzerinde durulunca karı-koca arasında oldukça büyük farklı taraflar bulunduğu anlaşılacaktır.<br />Jack, genel olarak bir sandviç yemekle ve bir kokakola içmekle yetinen adamdır. Jackie ise şampanya ve kaz ciğerine bayılır. Fransız yemeklerine son derece düşkündür. Jack sanattan, sanatçılardan ve sanat çevrelerinden pek hoşlanmaz. Karısı aksine sanatçılarla beraber bulunmaya ve resimden, şiirden, plastik sanatlardan uzun uzun konuşmaya bayılır. Başkan, geniş halk topluluklarının karşısına çıkmaya, kitlelere hitabetmeye alışıktır, üstelik bundan sonsuz bir zevk duyar. Jackie ise ancak samimiyetine güvendiği kimselerle, o da fazla kalabalık olmamak şartiyle, bir arada bulunmayı tercih eder. Jack, sadece Amerikan tarihini, Jackie ise <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Charles_Baudelaire">Baudelaire</a>i okur. 1 hafta içinde 4-5 edebi roman devirdiği olur. Okuduğu kitaplar arasında ünlü Fransız kadın romancısı <a href="http://www.pandora.com.tr/sahaf/eski.asp?pid=121">Colette</a>ten tutun da son yılların genç romancıları arasında önderlik durumunda bulunan ve <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Beat_kuÅaÄı">Ezik Kuşak</a> denilen gençliği temsil eden <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Jack_Kerouac">Kerouac</a>ın romanları vardır.<br />Son zamanlara kadar bu uyuşmazlıklar genç karı-koca arasında belirli bir şekilde mevcuttu. Hem o kadar mevcuttu ki bir ara bu yüzden boşanacakları dedikodusu bile çıkmıştı.<br />Ama bu yalnız dedikodu olarak kaldı, hiçbir zaman gerçekleşmedi.<br />Çünkü Jack ve Jackie her ikisi de kuvvetli şahsiyet sahibi insanlardır ve hem fert olarak, hem de toplumdaki durumları bakımından sorumluluklarını tam manasıyle <a href="http://www.tdk.gov.tr/TR/SozBul.aspx?F6E10F8892433CFFAAF6AA849816B2EF4376734BED947CDE&Kelime=m%c3%bcdrik">müdrik</a>tirler.<br />Yukarıda belirttiğimiz farklı tarafları bazı insanlarda korkunç kompleksler yaratabilir. Oysa Kennedy'ler kuvvetli karakterleriyle bütün bu teferruatı bertaraf etmesini bildiler. Jacqueline kocasının siyasi faaliyetleri ile daha yakından ilgilenmeye başladı. Hatta politikadan hoşlanmadığı halde cumhurbaşkanlığı kampanyası boyunca eşinin sekreterliğini yaptı, bütün seyahatlerinde mecbur kalmadıkça 1 gün dahi onu yalnız bırakmadı, hem manevi hem de maddi bakımdan kocasını destekledi. Buna karşılık Jack, karısının zevk duyduğu şeylere karşı ilgi göstermesini bildi. Soyut ressamlerın açtıkları sergilere bile gitti. Karısı sayesinde daha şık giyinmeye alıştı. Artık bu mesut kar-koca bunlara benzer birçok konularda gayet iyi anlaşıyorlar. Şimdi sofralarında sanat konularına geniş yer veriliyor ve konuşmalar çoğu zaman politika yorumlariyle sona eriyor.<br />Yeni rolüne başlamadan önce Beyaz Ev hakkında yazılmış olan kitaplardan çoğunu okuyan Jacqueline, bu yerin hemen hemen bütün özelliklerini biliyordu. Ağır başlı bir havanın hakim olduğu ve Amerikan Cunhurbaşkanlarının 4 yıl misafir bulundukları Beyaz Ev'in her tarafına Jackie'nin modern tablolar asacağı rivayeti çıktığı zaman genç kadın bunu şu sözlerle tekzip etmişti:<br />-Beyaz Ev, 18. ve 19. yüzyılların evidir ve o devirlerin havası içinde muhafaza edilmesi gerekir. Herhangi bir kimse burasını güzelleştirmeye kalkışsa bile ancak içeride şuraya buraya o devirlere uygun eşyalar serpiştirmek suretiyle bu güzelliği sağlayabilir.<br />Buna rağmen Beyaz Ev'de bazı değişiklikler pek tabii olacaktır. Mesela adeta otomat gibi çalışan birçok memurlar şahsiyetlerini bulacaklar ve yaptıkları işlerin gözle görülür monotonluğu asgari hadde inecektir. Yemekler daha samimi bir hava içinde yenecek, sofraya Fransız Mutfağı hakim olacaktır. Beyaz Ev'e gelecek misafirler arasında da gerek çevre, gerek karakter bakımından birbirlerinden farklı kimselere rastlanacaktır. Bunların arasında sanatçılar, yazarlar, profesörler bulunacak ve bütün bu insanlar siyaset adamları ve diplomatlarla kaynaşacaktır.<br /><div><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj-WF7yUQX8ojPuvjkV5KwQ4aoGOC8qf3NIfc0f_IqXeCDbkuJ3zv4QrJzyrogFZ6fF26QRqCW8sDItJji7X1ph-LnDlfngxeBWoKnS8hsVr69DOjiWC5bI3dGet64zkLgVPmrW/s1600-h/MamieEisenhower.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5079547681232241826" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj-WF7yUQX8ojPuvjkV5KwQ4aoGOC8qf3NIfc0f_IqXeCDbkuJ3zv4QrJzyrogFZ6fF26QRqCW8sDItJji7X1ph-LnDlfngxeBWoKnS8hsVr69DOjiWC5bI3dGet64zkLgVPmrW/s200/MamieEisenhower.jpg" border="0" /></a></div>Birçok şeyleri kendi lehine çevirebilmiş olmasına rağmen Jacqueline, Beyaz Ev'deki görevinin altından nasıl kalkabileceğini bazan kara kara düşünmektedir. Hatta geçenlerde bir an paniğe kapılmış ve bir arkadaşın şu itirafta bulunmuştur: "Hep çocuk doğuracağım, başka çıkar yolu yok bunun!"<br />Bütün bunlara rağmen Eisenhower'in başkentten ayrılması ile Beyaz Ev'e Kennedy'lerle beraber gençlik ve tam bir anlaşma havasının estiği tatlı bir huzur girmiş olduğu muhakkak! O kadar ki, tam manasiyle tipik bir Amerikan ailesinin ferdi olan Jack Kennedy şimdi Beyaz Ev'in mutfağına eşinin arzusu ile giren Fransız şarabına ve ince Fransız yemeklerine bile iltifat etmeye başlamış bulunuyor. Protokol Kennedy'leri sıkacak ama saadetleri devam edecektir.<br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj-WF7yUQX8ojPuvjkV5KwQ4aoGOC8qf3NIfc0f_IqXeCDbkuJ3zv4QrJzyrogFZ6fF26QRqCW8sDItJji7X1ph-LnDlfngxeBWoKnS8hsVr69DOjiWC5bI3dGet64zkLgVPmrW/s1600-h/MamieEisenhower.jpg"></a>Psychedelichttp://www.blogger.com/profile/17468007266374842351noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-13999309.post-17047864834036593942007-06-03T14:57:00.000+03:002007-06-03T16:30:23.705+03:00Refik Halid anlatıyor<strong>26 Aralık 1953 tarihli Yeni İnci dergisinden</strong><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiJ-f_J3kK-ml1gzCEZgM7ya3JasmdjmayNJC5FcrUscCErqgslxs22_baYQze692C74RIn4MHPV16BVw_6RR1EbgaZJ8W7Ad-02zhSFYVj8Sb5qwpvB1QcFtBGgaN63C44s0Vb/s1600-h/RH1.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5071807567639182290" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiJ-f_J3kK-ml1gzCEZgM7ya3JasmdjmayNJC5FcrUscCErqgslxs22_baYQze692C74RIn4MHPV16BVw_6RR1EbgaZJ8W7Ad-02zhSFYVj8Sb5qwpvB1QcFtBGgaN63C44s0Vb/s200/RH1.jpg" border="0" /></a><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiJ-f_J3kK-ml1gzCEZgM7ya3JasmdjmayNJC5FcrUscCErqgslxs22_baYQze692C74RIn4MHPV16BVw_6RR1EbgaZJ8W7Ad-02zhSFYVj8Sb5qwpvB1QcFtBGgaN63C44s0Vb/s1600-h/RH1.jpg"></a><br /><em>Üstat yarınki romancı ve hikayecilerimizden pek ümidli</em><br /><strong>Yazan: Leman ÖZKANGİL</strong><br />San'at aleminde, elinde fırçası, kalem kağıdı derin bir duyuş ve müstesna bir görüşle ruhlarımızı okşayan, zevklerimizi inceltip bizleri coşturan menbaa karşı ta içimizde bir hayranlık duymaz mıyız?<br />Hele o kimse üstad Refik Halid gibi yıllar yılı sürükleyici, yumuşacık uslubu ve güzel Türkçesi ile içimize akıvermesini bilmişse.<br />Onu, kendi ölçülerimizde çizip hayalimizde yaşatmaz mıyız?<br />İşte Refik Halid'i ben bugünkü konuşmamızdan evvel bu kadar tanıyordum.<br />Hayalhanemde hiçbir yıkıntı yapmayan üstadı, gururlu diyemiyeceğim fakat lüzumsuz tevazudan uzak samimi bir hava içinde buldum.<br /><div align="left">O, kendisini pencere önündeki koltuğun rahatlığına bırakmış, konuşmamı bekliyordu. Benimse 19 yaşında yazı alemine atılıp, Kirpinin Dedikleri isimli ilk mizahi yazıları ile şöhretini yapıveren bu tanınmış romancımızla konuşacak çok şeylerim vardı. Bilhassa en popüler eseri olan Nilgün'ün filme alınacağını işittiğim zaman içimde bir hüzün duymuştum, acaba diye ve aylarca evvel de kendisini bu mevzuda görüp konuşmak istemiş fakat münasip bir fırsat bulamamıştım. Meğer kısmet bugüne imiş. Bunun için ilk sualim bu oldu. Benim arzum ve <img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5071807571934149618" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiQDySutjV5Ul8N-2BtJCLAUD9Jf6Mv66mXWTUKvmmlAuiC6c_EPyJQnDEJcUs8JbR4lUob77dBCHLTmhEX2ax7hQbZGnaEf7ddDqsIViy89NgJkmnPP18lUb2F4YS-h6CPKVs_/s200/RH3.jpg" border="0" />günün mevzuu: Nilgün.<br />-Bugüne kadar çevrilen yerli filmlerin durumları herhalde sizin de malumunuzdur. Son senelerin en çok beğenilen eserlerinden biri olan Nilgün, sizce filme alınınca kıymet ve değerinden acaba kaybetmez mi? Yoksa roman olarak kazandığı sükseyi film olarak da yapar mı dersiniz?</div><div align="left">Cevabı bu mevzuda endişesiz olduğunu gösteriyordu:</div><div align="left">-Bugünkü teknik imkanların; bir eseri tam olarak aksettirmesine imkan göremiyorum. Fakat bence film başka, eser başkadır. Film devrini bir mevsimde bitirir, eser kalır. Bu itibarla muharririn gerek senaryo gerek film çevrilişinde bile kendisini boş yere yormasını doğru bulmuyorum.</div><div align="left">-Son senelerde moda haline gelen tarihi filmlerimiz hakkında ne düşünüyorsunuz?</div><div align="left">İşte üstad buna tamamen muarızdı.</div><div align="left">-Hayır, dedi. Bugünkü şartlar altında biz tarihi film çeviremeyiz! Geçen sene elimden geldiği kadar bu çeşit filmlerin çevrilmemesi için mücadele ettim. Bu sene de bunun kısmen olsun mükafatını gördük.</div><div align="left">O, bu acelecilikten şikayetçi idi ama yarına pek ümitsiz bakmıyor:</div><div align="left">-Zamanı gelince bunlar da yapılacak, ancak para sarfedilerek ve ehline bırakılarak. Zira Türk Tarihinde vukufu olmayanların bu işe kalkışmaları gülünç oluyor.</div><div align="left">Endişesi bu. Cidden Refik Halid Beyin haklı mücadelesi sayesinde bu mevsim Safiye Sultan'dan <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEix8bZV8yViAKVGSXa7o6N8KhyphenhyphendSP2HtarIY-JhEMmhILpeidT64P8y2zi_lyyiG_hdIMU0d32YaTg83tMgE369KxeRVJftxmKpm86dOsiAMjEIZw6bp4-qVG0Kw3Brp6pgFQlo/s1600-h/RH4.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5071807571934149634" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEix8bZV8yViAKVGSXa7o6N8KhyphenhyphendSP2HtarIY-JhEMmhILpeidT64P8y2zi_lyyiG_hdIMU0d32YaTg83tMgE369KxeRVJftxmKpm86dOsiAMjEIZw6bp4-qVG0Kw3Brp6pgFQlo/s200/RH4.jpg" border="0" /></a>başka tarihi film çevrilmeyişi filmciliğimizin manevi bir kazancı olarak kabul edebiliriz.</div>Mevzumuz biraz sonra da tiyatro oluyor. Küçük Sahne sevilmiş romancımızı her hali ile çekiyor olmalı ki:<br />-Bugünkü tiyatroyu nasıl buluyorsunuz? Sualime şu cevabı veriyor:<br />-Geçen seneyi elimize alacak olursak, Küçük Sahne dar kadrosu ve mahdut eserleri ile, Şehir Tiyatrolarından daha verimli olmuştur. Şehir Tiyatrosu dekor masrafı ve kadro yüklülüğü yüzünden gelirini temin edememeye mahkumdur. Bu sinema asrında Şehir Tiyatrosunun yapacağı dekor, gözleri doyurmaya yetmez. Seyircileri az eşhaslı fakat özlü piyeslere alıştırmak lazımdır.<br />Üstad, bilhassa Küçük Sahnede geçen sene oynanan Arpa Anbarı'nı çok beğenmiş. Başrolde oynayan Münir Özkul'dan da taktirle bahsetti.<br />Salonun döşenmesinde olduğu kadar, göz alabildiğine uzanan manzarada da bir iç açıcılık, bir ferahlık var. Bu iç açıcılık ve ferahlık içinde böylece konuşurken gözlerim duvarları süsleyen tablolar üzerinde de ayrı hislerle dolaşıyor. Bu güzel eserleri hayranlıkla seyrettiğimi gören Refik Halid Bey, lütfedip hepsi hakkında kısa birer tarihçe yapıyor.<br />En çok beğendiklerimden birisi meyve ve çiçek tablosu idi ki bu merhum Zekai Paşanınmış.<br />Diğerleri de meşhur ressamların cidden güzel eserleri. Fakat bu kadar çok tablo arasında yeni ressamların bulunmayışı nazarı dikkatimi çekmişti. Bunu üstada sormadan yapamadım.<br />-Göremiyorum, yeni ressamların eserleri yok mu sizde?<br />Bu sualin cevabı, bugünkü resim hakkındaki fikri idi.<br />-Ben bugünkü resmin zevkini alamadım da ondan!<br />Bu gençlere bir tariz olamazdı. Zira Refik Halid gençlerden her mevzuuda ümitli. Bilhassa hikayecilikte.<br />Kendisine "Genç romancılarımızı nasıl buluyorsunuz?" dediğim vakit yüzü kalın çerçeveli gözlükleri altında memnuniyet ve güvenle parlayıverdi:<br />-Hepsinin içinde biraz birşey buluyorum fakat henüz tamamen tatmin edici olmayışları belki de benim eskiye bağlılığımdan, tiryakiliğimden. Yalnız şunu iftiharla söylemeliyim ki memlekette bir hikayecilik faaliyet başladığına çok memnunum. Bir müddetten beri bunları alaka ile takip ediyor ve beğeniyorum. Devir onların, bizim yapamadıklarımızı onlar yapacak ve bizi dünya <div><strong><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj6sCb-SFS-jC-Yqn_3nn_nzzeMkDE6zepx6-J86-z7T7yStT8_jpHQ3BJ-OwD5DNLaUHE1V8KncBfvaRvnVMftzWgilaMAyJSW455QL3j8Ws2Wwwxg6-SUCEl8imYUJtnwBXYk/s1600-h/RH2.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5071807567639182306" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj6sCb-SFS-jC-Yqn_3nn_nzzeMkDE6zepx6-J86-z7T7yStT8_jpHQ3BJ-OwD5DNLaUHE1V8KncBfvaRvnVMftzWgilaMAyJSW455QL3j8Ws2Wwwxg6-SUCEl8imYUJtnwBXYk/s200/RH2.jpg" border="0" /></a></strong></div>edebiyatı arasına onlar sokacak.<br />İsabetli bir görüş ve iyi bir temenni fakat bir yazarın yetişip yaşayabilmesi için büyük bir okuyucu kitlesine dayanması şart! Ancak Nilgün gibi en çok satılan bir eserin bile 5000 satış yapışı bizde kitap okumanın garba nazaran çok düşük olduğunu gösteriyor. Acaba neden?<br />Bunu Refik Halid gibi sadece kalemi ile geçinen bir romancıya sormak yerinde olurdu.<br />-Evet, dedi. Garba nazaran bizde az kitap okunuşu bir hakikat, bunu eksik taraflarımızdan biri olarak kabul etmekle beraber kitaplarımızın pahalı satılışının da bir payı olduğunu unutmamak lazımdır.<br />-İlk olarak "Yerin Altında Dünya Var" isimli eserinizle piyasaya çıkan ucuz "pocked book"lar için ne düşünüyorsunuz?<br />-Dünyanın her yerinde bu böyledir. Nitekim tahminlerin fevkinde bir sürüm yaptı.<br />Dişi Örümcek ve Kadınlar Tekkesi'nin de bu neşriyata dahil olacağını söyleyen üstada, tatlı sohbeti arasında nasıl ve niçin yazdığını da soruverdim.<br />Güldü:<br />-Evvela zevkimi tatmin ettiği için yazıyorum ve tuttuğu için de başka meslek seçmiyorum. Nasıl yazdığıma gelince: Edebiyat ve san'at titizliğim yoktur. Büyük gayelerle dünya çapında eserler yazmayı da düşünerek yazmam.<br />-Sizce eserlerinizin hususiyetleri nedir?<br />-Yazdığım yazıların Türkçesi güzel, roman tekniği kuvvetlidir ama değeri nedir bilmem. Romanın ders kitabı olduğu kanaatinde olmadığım için de, içine ukalaca ilim sokup okuyucularımı sıkmak istemem.<br />Konuşmamız romancımızın hususiyetlerine intikal etmişti. Bu arada kendisine biraz da, kendinizden, zevklerinizden bahsetseniz, dedim. Sıralayıverdi.<br />-İyi yemek. Bunu biraz da kendim pişiririm. Yürüyüş. Derecesini aşmamak şartı ile çeşitli içki ve sevimli kadın.<br />Likör kadehlerimiz boşalmıştı, biz üstada vedaya hazırlanırken o konuşmasına:<br />-Güzel demiyorum, sevimli. Zira güzellik mefhumu hepimiz için başka başka olabilir, fakat sevimlilik bir rüzgardır, herkese tesir eder, diye devam ediyordu.<br /><strong>İç bade güzel sev, var ise aklı şuurun</strong><br /><strong>Dünya var imiş yok imiş ne umurun</strong><br />Hayyam bu güzel şiiri sanki Refik Halid için söylemiş.Psychedelichttp://www.blogger.com/profile/17468007266374842351noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-13999309.post-1452114689843062172007-05-26T18:58:00.000+03:002007-05-26T19:09:57.068+03:00Tenis Maçlarında Hanımlar Defilesi<strong>1 Eylül 1966 tarihli Hayat Dergisinden</strong><br /><div><strong><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgEn9YGFWuzJV0C_A4VL8OEb_w8b-Sk3QIY-ESLwkwmjdxZf2S1UA9BLTAfvbL1tB9753753NndTUb8JlCAJFWoLnNQsBQ3PptgSFYjlvOyopcGqi9oR-uqWrdSmaVmx0pyDAOy/s1600-h/TenisHanimlari.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5068901793463300370" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgEn9YGFWuzJV0C_A4VL8OEb_w8b-Sk3QIY-ESLwkwmjdxZf2S1UA9BLTAfvbL1tB9753753NndTUb8JlCAJFWoLnNQsBQ3PptgSFYjlvOyopcGqi9oR-uqWrdSmaVmx0pyDAOy/s400/TenisHanimlari.jpg" border="0" /></a></strong><strong>Tenis Maçlarında Hanımlar Defilesi</strong></div><br /><div>İstanbul Enternasyonal Tenis Turnuvası'nın 21'incisi Dağcılık Tenis Kulübünde yapıldı. Dağcılık Kulübü'nde adettir; her yıl turnuvaların oyuncuları uzun uzun tetkik edilir, içlerinden en güzelleri, en şıkları, en kibarları seçilir ve tabii bundan oyuncular hariç herkesin haberi olur. Bu yıl yapılan son elemelere göre, Fransızların kadın oyuncusu Melle C. Spinoza en şık, en sevimli oyuncuydu. Bir modaevinin elbiselerini ve tenis kıyafetlerini teşhir etmek için günde birkaç kılık değiştiren Melle Spinoza'nın bilhassa dantel şortları çok beğenildi. En güzel kadın tenisçi İngiltere'nin 10 numaralı raketi Miss Holdsworth'dü. Nefis teni, mavi gözleri, kalkık burnuyle hanımların bile hayranlığını kazanan bu İngiliz kızı, bilhassa gece kıyafetleriyle ilgi çekti.</div>Psychedelichttp://www.blogger.com/profile/17468007266374842351noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-13999309.post-87549102123642352192007-05-26T18:28:00.000+03:002007-05-26T18:43:04.186+03:00Ablasını Bastırdı<strong>19 Ocak 1957 tarihli SİNE RADYO HAFTASI'ndan</strong><br /><div><strong><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEggQfLPSM74-P3iDswjX-HcQbGFlC7Zay_qKsHQcX0qnHbEWKJB8EolprlLEQrNVuXhYqhAmS46Sq_yqUXn-W-lhtdP4_JtdUvHdFFvxxNQIcmAAvdsPd3Q3CxGbtoSfuq5Hk3-/s1600-h/EveGabor.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5068895028889809154" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEggQfLPSM74-P3iDswjX-HcQbGFlC7Zay_qKsHQcX0qnHbEWKJB8EolprlLEQrNVuXhYqhAmS46Sq_yqUXn-W-lhtdP4_JtdUvHdFFvxxNQIcmAAvdsPd3Q3CxGbtoSfuq5Hk3-/s320/EveGabor.jpg" border="0" /></a>ABLASINI BASTIRDI</strong></div><br /><div>Yıldız avcıları, hergün sinema dünyasına yeni yeni namzedler kazandırıp dururlarken, bir zamanlar sinema başkentinde şöhretin zirvesine çıkmış olanları da her an kapı dışarı edilme tehlikeleri ile karşı karşıyadırlar. Biraz şişmanladı mı; mahvolmuş demektir. Veya biraz şımarıp havalarda mı uçtu, otur oturduğun yerde, deyip unutuveriyorlar bile!</div><br /><div>Mesela; <a href="http://www.imdb.com/name/nm0001248/">Zsa Zsa Gabor</a>'un kız kardeşi <a href="http://www.imdb.com/name/nm0001247/">Eva Gabor</a>'dan son zamanlarda ses seda yok. Galiba, cazip bir fotoğrafını gördüğünüz bu dilber yıldızın da pabucu dama atılmak üzere. Belki de inzivaya çekildi.</div>Psychedelichttp://www.blogger.com/profile/17468007266374842351noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-13999309.post-276794232712689012007-05-13T19:39:00.000+03:002007-05-13T19:48:06.334+03:00Gülsene Şekerim<strong>22 Ağustos 1953 tarihli Cennet Dergisinden</strong><br /><div><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh5k14x3K3uSw_6ePAdBYrxuHoeb-Tmz_ieSnwtAHBPyC97HYtAXKJyyqheH6I72yx4yv9BjQxr0SDmuvjKS46NrdKL7kZC1MVSb62NEzASpJRayY9qtLqWRR5uTpag7-VqzKD7/s1600-h/GulseneSekerim.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5064086359043124226" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh5k14x3K3uSw_6ePAdBYrxuHoeb-Tmz_ieSnwtAHBPyC97HYtAXKJyyqheH6I72yx4yv9BjQxr0SDmuvjKS46NrdKL7kZC1MVSb62NEzASpJRayY9qtLqWRR5uTpag7-VqzKD7/s320/GulseneSekerim.jpg" border="0" /></a>Beyaz perdede, birçok filmlerini seyrettiğimiz Ayfer Feray'a ne oldu? Bu masmavi deniz kenarında, niçin güler yüzünü asmış? Kederi mi var? Fena bir haber mi aldı? Hayır, hayır, hiçbiri değil. Az evvel, o kadar çok güldü, suların içinde o kadar kahkaha attı ki, çeneleri yoruldu. Etrafına; "Allah aşkına konuşmayın, öleceğim gülmekten!" dedi. Dediğini yaptılar. İşte, yüzünde en ufak bir gülme izi yok. Gayet ciddi. Ama, yakışmıyor ona gülmemek. Gülsene, Ayfer, şekerim...</div>Psychedelichttp://www.blogger.com/profile/17468007266374842351noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-13999309.post-11948595504588622692007-05-06T09:01:00.000+03:002007-05-06T09:06:19.952+03:0014 Haziran 1962 tarihli Hayat Dergisinden Reklamlar<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgGK5Hkxx8f5Zh-ph2BPezB7mxpVxgH4JVx9JcLZaQdT_I73RTRYMI7hSxdjL8lr4BgLuRNd8x8RHN1uQ6Ib13jpkxOhV1o0RSvHGyyswCiMkIQdQj832OWhAedsejhduMoSFXr/s1600-h/CBS.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5061324626352319474" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgGK5Hkxx8f5Zh-ph2BPezB7mxpVxgH4JVx9JcLZaQdT_I73RTRYMI7hSxdjL8lr4BgLuRNd8x8RHN1uQ6Ib13jpkxOhV1o0RSvHGyyswCiMkIQdQj832OWhAedsejhduMoSFXr/s400/CBS.jpg" border="0" /></a><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhISUB1hkxZFFArkAQ-s2A_Lw48h-jogUhCJdVvr0EK6fcmRV_BsSSA0uDiIApYMzVpMIaihjA2Bgj5y32p_bP_10-Hv_JsuO5qZgOnkuEJ6MSo7_1uzGBBF7Wo4_CKgwImSrzy/s1600-h/NuhunAnkara.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5061324617762384866" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhISUB1hkxZFFArkAQ-s2A_Lw48h-jogUhCJdVvr0EK6fcmRV_BsSSA0uDiIApYMzVpMIaihjA2Bgj5y32p_bP_10-Hv_JsuO5qZgOnkuEJ6MSo7_1uzGBBF7Wo4_CKgwImSrzy/s400/NuhunAnkara.jpg" border="0" /></a><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgFshKM60LssdNDKgVDsFoYQqU808PjbvaeW4sIv_HOyR4Tn8DuAuUVeeBa6la2smnebUD0L_h4VRFrlBxKV8ecAMeP5spoQkeHPoRA2wA_ugOuD3YXXPvCmGIE3YOqNTgee6Tg/s1600-h/Docteur+Renaud.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5061324613467417554" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgFshKM60LssdNDKgVDsFoYQqU808PjbvaeW4sIv_HOyR4Tn8DuAuUVeeBa6la2smnebUD0L_h4VRFrlBxKV8ecAMeP5spoQkeHPoRA2wA_ugOuD3YXXPvCmGIE3YOqNTgee6Tg/s400/Docteur+Renaud.jpg" border="0" /></a><br /><br /><br /><div></div>Psychedelichttp://www.blogger.com/profile/17468007266374842351noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-13999309.post-91940575977209971152007-04-29T17:36:00.000+03:002007-04-29T17:43:27.376+03:00Shakespeare Festivalinde Neler Gördüm<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi95cO1DEVNQLDLqFwPxSreru9Z98e3ckzfw9L8ZI2QYh6hkFQYszKfPHnBCMBosV8e_nGS-dA8_YT-9NdCbvIkZn8QijzLT1CidMnP3bD3dnHX7SBvFErEd6pKPdRi8s5MIQiL/s1600-h/Shaekspeare+Theatre.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5058860414636043186" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi95cO1DEVNQLDLqFwPxSreru9Z98e3ckzfw9L8ZI2QYh6hkFQYszKfPHnBCMBosV8e_nGS-dA8_YT-9NdCbvIkZn8QijzLT1CidMnP3bD3dnHX7SBvFErEd6pKPdRi8s5MIQiL/s400/Shaekspeare+Theatre.jpg" border="0" /></a><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhTrbX-uESEpYKEfpEJVghWslajsKqtJ0Jy6HcV_B3aqe8ykEXKBa2NihKJnOjmXfTzzzx76-iWTup66AAGo8ewCLUHcnGU1Hbm0YNlEW5IWDzwzrsODYHqWtf-BBvrDiDDy2LL/s1600-h/Shaekspeare+House.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5058860418931010498" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhTrbX-uESEpYKEfpEJVghWslajsKqtJ0Jy6HcV_B3aqe8ykEXKBa2NihKJnOjmXfTzzzx76-iWTup66AAGo8ewCLUHcnGU1Hbm0YNlEW5IWDzwzrsODYHqWtf-BBvrDiDDy2LL/s400/Shaekspeare+House.jpg" border="0" /></a><br /><div><strong>17 Mayıs 1962 tarihli Hayat Dergisinden</strong></div>Psychedelichttp://www.blogger.com/profile/17468007266374842351noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-13999309.post-28764374493682100962007-04-21T10:31:00.000+03:002007-04-21T10:36:57.179+03:00Geçmiş Günlerden Bir Yaprak<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgYK8Ak4yX7099qhLXcqG5syIkVFaUY41Lby-6JA1OYJR2mw9GrPepWF5y8nmKWHrcydCF0e11nVJDkFo53z4UpPWAUm8jxfApoNKl5QdWlrRVCyce4fVNImp_nX7JeBnnOEFY5/s1600-h/Pierre+Loti.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5055781480388428978" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgYK8Ak4yX7099qhLXcqG5syIkVFaUY41Lby-6JA1OYJR2mw9GrPepWF5y8nmKWHrcydCF0e11nVJDkFo53z4UpPWAUm8jxfApoNKl5QdWlrRVCyce4fVNImp_nX7JeBnnOEFY5/s400/Pierre+Loti.jpg" border="0" /></a><strong>13 Temmuz 1967 tarihli Hayat Dergisinden</strong><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEigTW0Z9BNhQzywMu_chaMyiL70B-WsorSGt6O_BG2XHxL17dx8nryKiOOz7j6jOkL9KlV-cnnJvlE3AgLNsyOZ0zQ01dN63vVpXgB5rWdSJHjwY1hTZ02pq2f_2fWu7RbueM2r/s1600-h/SuUstunde.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5055781476093461666" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEigTW0Z9BNhQzywMu_chaMyiL70B-WsorSGt6O_BG2XHxL17dx8nryKiOOz7j6jOkL9KlV-cnnJvlE3AgLNsyOZ0zQ01dN63vVpXgB5rWdSJHjwY1hTZ02pq2f_2fWu7RbueM2r/s400/SuUstunde.jpg" border="0" /></a><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgd-025BW0kbCl_G9WDIoOaNQ1C0hZK8aPZkDC6W62fSiahqRGLlKuYBt0E1Xecbi1wwRHTdfrDIkrx0SC1zaJvirZHW4dcVYX75M7frNXWpkHM17jpyNi2euQozfLB-Vl6yN0I/s1600-h/SultanHanim.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5055781471798494354" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgd-025BW0kbCl_G9WDIoOaNQ1C0hZK8aPZkDC6W62fSiahqRGLlKuYBt0E1Xecbi1wwRHTdfrDIkrx0SC1zaJvirZHW4dcVYX75M7frNXWpkHM17jpyNi2euQozfLB-Vl6yN0I/s400/SultanHanim.jpg" border="0" /></a><br /><br /><br /><div><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgr5UBAloWmTPdJL5PXLRk4oUU1Bb8tLnlAU-6V6gRWOiLbiRrbZypxmqmeVjyA5rdav1rxd0OrLVbFsRnxwUTIfcUnhlyOYhxVzlULseCG9vE7odRXazuPw5w6EMaNXTJFImRB/s1600-h/Pariste.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5055781463208559746" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgr5UBAloWmTPdJL5PXLRk4oUU1Bb8tLnlAU-6V6gRWOiLbiRrbZypxmqmeVjyA5rdav1rxd0OrLVbFsRnxwUTIfcUnhlyOYhxVzlULseCG9vE7odRXazuPw5w6EMaNXTJFImRB/s400/Pariste.jpg" border="0" /></a></div>Psychedelichttp://www.blogger.com/profile/17468007266374842351noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-13999309.post-13037933211229380882007-04-17T21:03:00.000+03:002007-04-17T21:28:53.046+03:00Sinatra Hala Eski Karısına Aşık<strong>5 Temmuz 1962 tarihli Hayat <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiAncSEfVNpOs7dsKNQfwuq3un5zKRd6djVynK03xzjai2u-VB8BTJFxru_gW_FpCUKbeM8GFDxJBxsGLFTJO9xvCIzJHK5Z7311Ne0487R_vejftPTgAELlg86qtabCiZhEFQt/s1600-h/Sinatra.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5054460140551465346" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiAncSEfVNpOs7dsKNQfwuq3un5zKRd6djVynK03xzjai2u-VB8BTJFxru_gW_FpCUKbeM8GFDxJBxsGLFTJO9xvCIzJHK5Z7311Ne0487R_vejftPTgAELlg86qtabCiZhEFQt/s400/Sinatra.jpg" border="0" /></a>Dergisinden</strong><br /><strong></strong><br /><strong></strong><br /><strong></strong><br /><strong></strong><br /><strong></strong><br /><strong></strong><br /><strong></strong><br /><strong></strong><br /><strong></strong><br /><strong></strong><br /><strong></strong><br /><strong></strong><br /><strong></strong><br /><strong></strong><br /><strong></strong><br /><strong></strong><br /><strong></strong><br /><strong></strong><br /><strong></strong><br /><strong></strong><br /><strong></strong><br /><strong></strong><br /><strong></strong><br /><strong>Sinatra Hala Eski Karısına Aşık</strong><br /><br /><p>Geçenlerde Dünya turuna çıkmış olan tanınmış şarkıcı Frank Sinatra'nın hususi uçağiyle Madrid Havaalanı'na indiğinden pek az kimsenin haberi oldu. O'nun Paris'te öksüz çocuklar yararına vereceği konserlere hazırlandığını sanıyorlardı. Fakat Frankie, 3 günlüğüne Paris'ten ayrılarak uçağına atladığı gibi Madrid'in yolunu tuttu. Buna da sebep 2 yıldan beri görmediği eski eşi Ava Gardner'i özlemiş olmasıydı.</p><p>Frankie, son görüşünde Ava'yı eskisine nazaran çok değişmiş buldu. Gençliğini muhafaza edebilmek için Madrid'in tanınmış bir estetik cerrahına estetik ameliyat yaptırmıştı. Fakat Sinatra, Madrid'deki Hilton Oteli'ne indikten birkaç saat sonra Ava O'nu oteldeki dairesinde buldu. Böylece baş başa 3 gizli gün geçirdiler.</p><p>Sonra Sinatra tekrar uçağına binip işinin başına, Ava da bir müddetten beri yerleştiği lüks pansiyonuna döndü. Ava Gardner, kaldığı pansiyonda eski Arjantin diktatörü Peron'la kat komşuluğu ediyor. Bununla beraber Ava'nın pek gürültücü bir komşu olduğunu söyleyen sadece Peron değil! Gürültülü hayatından herkes şikayetçi.<br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgh-De0Sq1ouWyLmJ7pVxX7OxanwKHDRJUl-lLlf2MEldzyY33S9D8BU9OtGbYRwmVOwvKif3hgw46GPrZyMR_DEPADznxStsjBcgzZ5BQ32zx1ghsI946w6h780RHlLyso-Dbd/s1600-h/Sinatra2.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5054460144846432658" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgh-De0Sq1ouWyLmJ7pVxX7OxanwKHDRJUl-lLlf2MEldzyY33S9D8BU9OtGbYRwmVOwvKif3hgw46GPrZyMR_DEPADznxStsjBcgzZ5BQ32zx1ghsI946w6h780RHlLyso-Dbd/s400/Sinatra2.jpg" border="0" /></a><br /></p>Psychedelichttp://www.blogger.com/profile/17468007266374842351noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-13999309.post-73228468793294529122007-04-08T10:45:00.000+03:002007-04-08T10:49:48.101+03:00Ses San'atkarlarının Zarif Büstleri Yapıldı<strong>31 Ekim 1953 tarihli Cennet <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjXj2GjxtT5qC2AB5eHPBon9rF86rMr-TRATuJ50Y00-ZC7sMvqRkS-0ITiVifEQccetf7n6C8Zr6MUP4ZXdjPD7BRjh2uRziv6PpzJW9XCJYTBB_pZ9-4iDYkWr3_rLmUnKYpC/s1600-h/Sessanatkarlarininbustleri.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5050960779609140770" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjXj2GjxtT5qC2AB5eHPBon9rF86rMr-TRATuJ50Y00-ZC7sMvqRkS-0ITiVifEQccetf7n6C8Zr6MUP4ZXdjPD7BRjh2uRziv6PpzJW9XCJYTBB_pZ9-4iDYkWr3_rLmUnKYpC/s400/Sessanatkarlarininbustleri.jpg" border="0" /></a>Dergisi arka kapağından</strong>Psychedelichttp://www.blogger.com/profile/17468007266374842351noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-13999309.post-35370386278498581372007-04-08T10:30:00.000+03:002007-04-08T10:36:02.435+03:006 Mart 1954 tarihli Yeni İnci Dergisinin ön ve arka kapağı<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg-bny_skEi20te75iM4uYdmlTaVU89o1JdnUsUNJ0uAnlYgiI8lgWRl-fMpGF4_QSnwTqmZJzhn-MrJa7bhIOHiuI6x98TR19W0KPY_b5aZXgcToKBDvS1-ljRr3MLidY9Audu/s1600-h/yeniincion.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5050957524023930370" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg-bny_skEi20te75iM4uYdmlTaVU89o1JdnUsUNJ0uAnlYgiI8lgWRl-fMpGF4_QSnwTqmZJzhn-MrJa7bhIOHiuI6x98TR19W0KPY_b5aZXgcToKBDvS1-ljRr3MLidY9Audu/s400/yeniincion.jpg" border="0" /></a><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgYnWdXomRTZFdWgr_S99AdpJgH5vWZEbgn6N-_07r_8RenwKvj7PMNP4-Y53Qw8yGwnq8HM4rPXQi1jmhEEFV1TW8vFpMVSqLS7DEzvYtAnQZT0Lxf8XkLVfKefqhwBZ3VuRNb/s1600-h/yeniinciarka.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5050957528318897682" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgYnWdXomRTZFdWgr_S99AdpJgH5vWZEbgn6N-_07r_8RenwKvj7PMNP4-Y53Qw8yGwnq8HM4rPXQi1jmhEEFV1TW8vFpMVSqLS7DEzvYtAnQZT0Lxf8XkLVfKefqhwBZ3VuRNb/s400/yeniinciarka.jpg" border="0" /></a><br /><div></div>Psychedelichttp://www.blogger.com/profile/17468007266374842351noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-13999309.post-58783611907089741732007-04-01T14:48:00.000+03:002007-04-01T15:36:07.931+03:00Erkek Yıldızlara Tuzak Kuran Kızlar<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh2Y_howxRA_DSh-Li6VM0_tEARmwIUAS3J1NPRUBQsyY3jNlQ-Ugs8gHWn5lG3Mn2xm4jc2_5Pz8KdiRryRlPrRlGAOP3RRd8ggZeDSGHAYI8ls5EpumRdihrfVAo5G_Qvmioe/s1600-h/Tuzak.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5048436766916358338" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh2Y_howxRA_DSh-Li6VM0_tEARmwIUAS3J1NPRUBQsyY3jNlQ-Ugs8gHWn5lG3Mn2xm4jc2_5Pz8KdiRryRlPrRlGAOP3RRd8ggZeDSGHAYI8ls5EpumRdihrfVAo5G_Qvmioe/s400/Tuzak.jpg" border="0" /></a><br /><div><strong>19 Nisan 1962 tarihli Peri Dergisinden</strong><br /></div><br /><div></div><br /><div>-Beni bir defa öptü, sonra ayın ne kadar güzel göründüğünü söyledi, ardından da kamarasına davet etti.</div><br /><div>-Sonra ne oldu?</div><br /><div>-Yatağın üzerindeydim, küçük pencereden dışarıya bakıyordum.</div><br /><div>-Karşı koydunuz mu?</div><br /><div>-Tabii. Yatağın yanındaki perde bile koptu.</div><br /><div>-Ona bir şey söylediniz mi?</div><br /><div>-Beni rahat bırakmasını söyledim.</div><br /><div>-Onunla daha sonra konuştunuz mu?</div><br /><div>-Telefon ettim. Kendisini sevip sevmediğimi sordu. Nefret ettiğimi söyledim. Annemin, onun aleyhinde dava açacağını bildirdim.</div><br /><div>Bu konuşma, bundan 20 yıl önce, Errol Flynn aleyhine açılmış iğfal davasının bir duruşmasından aynen alınmıştır.</div><br /><div>Peggy Satterle adında bir kızla ilgili olarak açılan dava sonunda jüri, Errol Flynn için "suçlu değil" kanaatına varmıştı.</div><br /><div>Errol Flynn'in "Şeytanın talebesi" diye sınıflandırılmasına sebep olacak bir hayat sürdüğü bahsimizin dışında kalır.</div><br /><div>Fakat sinema dünyasında <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgemAimzJRxnBTgb2-otc6N84Ps8HA-GwJfOVjyeqdcASpyObzsKpPZKxrObvP_3Z92LYX4jCtmQmrLlOEzgHTGAGNYOyvonn-5baLL-xuDh86P3f8a950tq-QzIx7NIufpVkch/s1600-h/Tuzak2.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5048425956483674290" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgemAimzJRxnBTgb2-otc6N84Ps8HA-GwJfOVjyeqdcASpyObzsKpPZKxrObvP_3Z92LYX4jCtmQmrLlOEzgHTGAGNYOyvonn-5baLL-xuDh86P3f8a950tq-QzIx7NIufpVkch/s400/Tuzak2.jpg" border="0" /></a>şöhret yapmış her erkek yıldızın günümüzde de ısrarla kaçınması, sakınması gereken bir tehlike mevcuttur: Bazı genç kızlar tarafından maksatlı olarak kendilerine karşı kurulan aşk tuzakları.</div><br /><div>Elvis Presley ve Ricky Nelson'un daima özel muhafızlarla dolaşmasının gerçek sebebi de budur.</div><br /><div>Meşhur bir yıldızla, kendi hazırladığı şartlar sonucunda yalnız kalan bir genç kız, en masum bir durumda dahi, "bana elini sürersen çığlık çığlığa bağırırım" diyebilir. Bir anlık gafletin böylece korkulu bir rüyaya döndüğü çok görülmüştür.</div><br /><div>Genç olsunlar veya olmasınlar, sinema dünyasının meşhur erkek yıldızları, bir aşka macerasına atılmadan önce uzun uzadıya düşünmek zorundadırlar.</div><br /><div>Rick Nelson'un başından geçen bir macera hayli ilgi çekicidir. Tuscon'da traş olduğu banyo dairesinin pencere camını kırarak içeriye giren bir genç kız, Allah'tan sadece imzalı fotoğraf meraklısı ve kendi halinde bir kızcağızdı. Fakat bunun aksi de olabilirdi tabi.</div><br /><div>Gemç ve şöhretli erkek yıldızların güvendikleri, kendileriyle beraber dolaştıkları kız arkadaşları da vardır. Bizim burada bahsettiğimiz tipler, yabancı ve macera peşinde kızlardır.</div><br /><div>Gene Rick Nelson'un başından geçen bir olayı anlatalım.</div><br /><div>Ünlü şarkıcı ve film yıldızı, cazip bir genç kızla birkaç kere dolaştıktan, bazı yerlerde beraber göründükten sonra, bir mecmuanın kapağında kızın resmini ve şu yazıyı okuduğu zaman hayli şaşırmıştı: "Ricky, bana evlenelim diye yalvardığı zaman niçin hayır dedim?"</div><br /><div>II. Dünya Savaşı sırasında Charlie Chaplin'in 18 yaşında bir kızdan gayri meşru bir çocuk sahibi olduğu iddiasıyla mahkemeye verildiği henüz hatıralardan çıkmamıştır.</div><br /><div>Sinemanın taçsız kralı Clark Gable için de, 15 yaşında bir kızla ilgisi olduğu dedikodusu çıkarılmıştı.</div><br /><div>Bütün bunlar, genç olsun veya olmasınlar, erkek yıldızların, çevrelerini kuşatan genç kızlara karşı ne kadar ihtiyatlı davranmaları gerektiğini gösteren örneklerdir.</div><br /><div>Movie Life'dan</div>Psychedelichttp://www.blogger.com/profile/17468007266374842351noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-13999309.post-2526402800703071302007-03-25T11:32:00.000+03:002007-03-25T12:31:30.914+03:00Hafiyeler<strong>21 ocak 1954 tarihli 20. Asır Dergisinden</strong><br /><p><strong><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjacMVD8Q0ppb87pD_4y-dRFHubihR3ZMj4koWoHb1wlKCKpARyFS4A1JPrAgdcmDtfRbx-zWcdDPDb1-ZNJu-GC0A9q0weTiA7hxHxPJ0qobPgaldLqaLP8oI5CmcjwkzmJDb4/s1600-h/Hafiyeler.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5045777528150036482" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjacMVD8Q0ppb87pD_4y-dRFHubihR3ZMj4koWoHb1wlKCKpARyFS4A1JPrAgdcmDtfRbx-zWcdDPDb1-ZNJu-GC0A9q0weTiA7hxHxPJ0qobPgaldLqaLP8oI5CmcjwkzmJDb4/s320/Hafiyeler.jpg" border="0" /></a>Hafiyeler</strong></p><p>Yazan: Hasan Ali Yücel</p><p>Demiştik ki, Mevlevihane şeyhi Celal Efendi, Veliaht Reşat Efendi'nin taraflısı idi. Bunun için daima göz altında bulundurulurdu. Gerek Gümüşsuyu'ndaki köşke, gerek tekkeye kıpkırmızı fesli, tanımadığımız birtakım adamlar gelirlerdi. Bunların padişaha curnal verenler olduğunu, adlarına "hafiye" dendiğini ilk defa bu vesile ile duymuştum. Ben de, bu türlü tezvir işleri görerek hayatını kazananlara karşı iğrenti çocukluğumdan başlar. Yaşadıkça öğrendim ki, bu mizaçta olanlar, bunu vazife diye yapanlar her devirde vardır. Hele bakanlığımın ilk devresinde onun bunun hususiyetine, efkarına, kimlerle münasebette bulunduklarına dair gelen malumatı verenler benden yüz bulamadılar. Hafiyelerin varlığı, onları seven kudret sahiplerinin varlığına delildir.</p><p>Hele o "Muhbir-i Sadık"! Bizi birbirimize düşüren, dostları düşman haline getiren, künyesi meçhul, bu hain "Laedri"; görünmez, bilinmez, bulunmaz mahlukların şeytanlara rahmet okutacak yaradılıştası ve en aşağısıdır. İnsan, içindeki tecessüs meylini, kendi hakkında etrafın neler düşündüğünü gizliden öğrenme vehmini zaptedemeyince bu bayağı mahlukların kirli pençesine düşer. Abdülhamit, dinmeyen vesvesesiyle bütün zekasına ve kurnazlığına rağmen kendi bendeleri olan hafiyelerin ağına böyle düşmüştü. 30 sene (3 yılını siliyorum, çünkü saltanatın ilk yıllarında bu alışkanlığı yoktu) onların elinde çırpındı, durdu.</p><p>Tam 45 sene önceden hafiyeler hakkında hafızamda kalmış 2 yazıyı son zamanlarda uzun uzadıya aradım ve nihayet buldum. Bunlardan biri meşrutiyetin ilk zamanlarında Hüseyin Cahid'in hafiyeler üstüne bir makalesi. Öbürü Ali Ekrem Bey'in Kırmızı Fesler başlıklı bir manzumesi.</p><p>Birinciden başlıyayım:</p><p><em>"Polisler, zaptiye nezaretine (emniyete) tam layıktı. İçlerinde namuslu olanlar istisna edilirse çoğu o canavarın zaptiye nezareti nam-ı-heras-averi (korku verici adı) altında kalblere çökmüş kabusun eczay-ı mürekkibesi idi. Sokakalarda fesad-cuyane yaftalar yapıştıranlar zaptiye mensupları değil miydiler? Evlere ahrarane gazeteler bırakarak sonra evleri basanlar zabite mensupları değil miydiler? Tüccarları, zenginleri, dükkancıları tehdit ederek, hele en ziyade biçare Ermeni kardeşlerimizi mel'un hırslarına şikar (av) addeyleyerek şantajla para koparanlar zabıta mensupları değil miydiler? Hatta sokakalarda kadınlarımızı rahat gezdirmiyerek bıyık buranlar, söz atanlar, çimdikliyenler, zabıta mensupları değil miydiler? Hatta mekteplere giden yavrularımızın ahlaklarını bozmaya sebep olan erazilin istinatgahı zabıta memurları değil miydiler? Hatta... hatta... hatta... of, bitiremiyeceğim!"</em></p><p>İstibdat yangınının daha dumanı tüterken yazılmış bu ateşli satırları ibretle tekrar tekrar okudum. Siz de okuyunuz. Bu zavallı millet, neler çekmiş neler?! Bunları gözden uzak tutmıyalım.</p><p>Hafiyeler için yazılmış manzumeyi mektepte ezberlettilerdi. O zaman da ahengi hoşuma giden o manzume şudur:</p><p><strong>KIRMIZI FESLER</strong></p><p><strong>Ey kırmızı fesler, bakalım kim sizi besler?</strong></p><p><strong>Aç kaldınız, eyvah!</strong></p><p><strong>Nerde o emeller, o bimane hevesler?</strong></p><p><strong>Hep oldu mu gümrah?</strong></p><p><strong>Hürriyeti ilan ediyor göklere sesler...</strong></p><p><strong>Kırmızı fesler!</strong></p><p><strong>Nerde o bizim kırmızı fesler?</strong></p><p><strong>O kabarmış,</strong></p><p><strong>İfrit afacanlar?</strong></p><p><strong>Millet bu güruhun başına zilleti sarmış.</strong></p><p><strong>Geçmekle zamanlar</strong></p><p><strong>Batmaz, unutulmaz bu köpek yüzlü asesler</strong></p><p><strong>Kırmızı fesler!</strong></p><p><strong>Vay kırmızı fesler, ne kadar kelle kulak, vay</strong></p><p><strong>Çıplak bugün artık.</strong></p><p><strong>Bin sesle iner ensenize şimdi aman, vay...</strong></p><p><strong>Çattık size çattık.</strong></p><p><strong>Bizden size bir "Tu!" mu reva sadecde, hay hay!</strong></p><p><strong>Kırmızı fesler!</strong></p><p><strong>Ey kırmızı fesler, koca curnallı köpekler,</strong></p><p><strong>Ey kavmi habaset!</strong></p><p><strong>Millet size tahkiri de pek çok görüp eyler.</strong></p><p><strong>Tezlile inayet.</strong></p><p><strong>Şayestedir idbarınıza bitli kümesler,</strong></p><p><strong>Kırmızı fesler!</strong></p><p><strong>Buyrun, geliniz kırmızı fesler, koşunuz bir</strong></p><p><strong>İhsana sezavar.</strong></p><p><strong>Tertibi denaat büyük iş haylice nadir.</strong></p><p><strong>Komplomuz var,</strong></p><p><strong>Cem'iyyetimiz var, yazınız, haydi teresler,</strong></p><p><strong>Kırmızı fesler!</strong></p><p>Ali Ekrem merhum, hayli zaman Yıldız'da Mabeyn katipliği etmişti. Onun bu manzumesini gördüğü vakit Abdülhamit, kızmış ve maiyetinde çalışmış olmasını düşünerek efendisine hürmetsizlik eden bir insan olarak onu vasıflandırmış. Böyle anlatmışlardı. İşin aslında Abdülhamid'in ne Ali Ekrem'i, ne de babası Namık Kemal'i sevmesine imkan vardı. Babası, son demlerinde büyük müstebide yazıyla dehalet etmiş olsa bile eline fırsat ve kuvvet geçtiği taktirde onun karşısına tam bir bela olarak dikileceği şüphesizdi. Abdülhamid'in böyle düşüneceğini hesaplıyarak onun yakınında çalışmayı kabule kendini mecbur hissetmişti. O halde hiçbiri için mesele kalmıyordu. Hepsi anlaşmış haldeydiler. Mesele hafiylerde, böyle bir müessesenin Türk vatanında yaşama imkanını buluşunda ve bu imkanı verenlerin kudret sahibi oluşunda idi.</p><p>Nitekim Ali Ekrem Bey de nedenlerden sonra bütün hıncını hafiyelerden almıyor mu? Esasen bizde hep böyle olmuştur. Başta bulunan her kimse, daima onu kabahatsiz görür, etrafındakileri kötüleriz. Bu türlü hüküm asırların ruhlara sindirdiği korkudan ve kuvvete karşı köpeklenme duygusundan gelir. Ali Ekrem merhum, hafiyelere ekmek, mevki, ihsan ve atiyye vererek onları kuş sütüyle besliyen Abdülhamid'e neye böyle bir manzume yazmamıştır? Hafiye diye mekruh bir sınıf varsa, onu ortaya kim çıkarmıştır? Asıl günah, onu çıkaranda değil midir? Eh, ne yapacaksın? Bizim hürriyet yiğitlerinin yoğurt yeyişi de böyle!</p>Psychedelichttp://www.blogger.com/profile/17468007266374842351noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-13999309.post-16149244662199834392007-03-21T11:10:00.000+02:002007-03-21T11:15:19.069+02:00Bir genç kızın dikkat etmesi lazım gelen hususlar<strong>15 Mayıs 1954 tarihli Yeni İnci Dergisinden </strong>(Okumak için resme tıklayın)<br /><div><strong><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi03u6zT6ahPvGrpsf4D_LmrwxXl-WWXyqqNEJxX2yjZ-aSiddAOGrpbHSVcuRO4-_jK1pdvGwixZMIPQwE2ksW2Ythujv7-jR_bgcu6Q8J7-qxUWXOgM9wrKXujYFFQEF_Rp42/s1600-h/BirGencKizin.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5044303284920651762" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi03u6zT6ahPvGrpsf4D_LmrwxXl-WWXyqqNEJxX2yjZ-aSiddAOGrpbHSVcuRO4-_jK1pdvGwixZMIPQwE2ksW2Ythujv7-jR_bgcu6Q8J7-qxUWXOgM9wrKXujYFFQEF_Rp42/s400/BirGencKizin.jpg" border="0" /></a></strong><br /></div><div></div>Psychedelichttp://www.blogger.com/profile/17468007266374842351noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-13999309.post-33406325104610707912007-03-21T11:04:00.000+02:002007-03-21T11:09:11.409+02:00Karikatür<strong>21 Haziran 1962 tarihli Hayat Dergisinden</strong><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjQhPOg33uzL9pgbXFA0CYFN49XiQfl5q2O7qMJsFhFLqilslpYwRSFU5gc4ME8McKyVLMKkwwDRaW7gDYk7x8dvz6mp8oRRf9v6QbFAa1qX1OqRLZX_ykgoGmEKAZjwesCKm66/s1600-h/Karikatur1.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5044301614178373586" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjQhPOg33uzL9pgbXFA0CYFN49XiQfl5q2O7qMJsFhFLqilslpYwRSFU5gc4ME8McKyVLMKkwwDRaW7gDYk7x8dvz6mp8oRRf9v6QbFAa1qX1OqRLZX_ykgoGmEKAZjwesCKm66/s400/Karikatur1.jpg" border="0" /></a><br /><div><br /><br /><div><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhKaYWekmcpSqdyrrwVBf8t0sDz5t30OroLRMTnkB5emJoHP0ptoDTu1fF7LOnn_P6JXVsfBMXu9SGtE6Mu4uQzvXzRatvtXqZ-P_m5VysDNCEvJg0ddfI5Aj7jh-14DwXm7SgD/s1600-h/Karikatur2.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5044301858991509474" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhKaYWekmcpSqdyrrwVBf8t0sDz5t30OroLRMTnkB5emJoHP0ptoDTu1fF7LOnn_P6JXVsfBMXu9SGtE6Mu4uQzvXzRatvtXqZ-P_m5VysDNCEvJg0ddfI5Aj7jh-14DwXm7SgD/s400/Karikatur2.jpg" border="0" /></a></div></div>Psychedelichttp://www.blogger.com/profile/17468007266374842351noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-13999309.post-41136669838832797102007-03-18T16:09:00.000+02:002007-03-18T16:36:07.151+02:00Şikayet Postası<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi3wX2p96dWq8N7m11teAqTYrAU15FzJIVunZe3S5tyU-7wTqBoM4pL-NdYOhUGfVbNvSu5xcApN0qMjZ3W4APme3Op3aIGBPZ2pbGTK_k1hYubaH-7TyOjCaKcrZbH08r-Oxmm/s1600-h/BirOgretmeninSikayetleri.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5043266941308961618" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi3wX2p96dWq8N7m11teAqTYrAU15FzJIVunZe3S5tyU-7wTqBoM4pL-NdYOhUGfVbNvSu5xcApN0qMjZ3W4APme3Op3aIGBPZ2pbGTK_k1hYubaH-7TyOjCaKcrZbH08r-Oxmm/s320/BirOgretmeninSikayetleri.jpg" border="0" /></a> <strong>7 Haziran 1962 tarihli Hayat Dergisinden</strong><br /><strong></strong><br /><strong>BİR ÖĞRETMENİN ŞİKAYETLERİ</strong><br /><strong>Bir hanım öğretmen yazıyor:</strong><br /><em>"Kıymetli dakikalarınızı alacağım için çok özür dilerim. Fakat artık size de içimi dökmesem yaşayamıyacağım.</em><br /><em>Ben kendimi vatan çocuklarına adamış, Anadolu'nun uzak kazalarında çalışan bir ortaokul öğretmeniyim. Gencim, oldukça heyecanlıyım, tuttuğunu koparamak istiyen, sonu hayatım pahasına da olsa başladığım işi yapan bir öğretmenim. Fakat talebelerimin beni çok sevdiğine inanmasam çalışamam.</em><br /><em>Çalışmak, bir şeyler yapmak, çok, gayet çok çalışmak istiyorum. Haftada 24 saat resmi, 6 saat gayri resmi dersler ve talebelere açtığım İngilizce kursu beni tatmin etmiyor.</em><br /><em>Geçen sene bir ortaokula tayin olunarak bekar ve tecrübesiz bir müdürle tanıştım. Bekarlığı yüzünden aramız açıldı.</em><br /><em>Hergün, itimat edin, yüzlerce problem, rencide edilmeler, hakaretler içinde 1 sene sabrettim, çalıştım. Sene başında beni taktir eden kaza halkı, eminim ki sene sonunda benden nefret etti. İnanın, içkinin tadını bilmem, halk bana içki içirdi. Evli bir erkekle selamlaşmam suç sayıldı. Gerek halk, gerek memurlar bu kızdan istifade edelim düşüncesiyle haraket ettiler. Buna rağmen hiçbir gün azim ve irademi kaybetmedim. Fakat haksızlığa isyan etmesem, biraz yüz versem, benden iyi kimse olmıyacaktı.</em><br /><em>Neticede, başka bir kazaya sürgün edildim. Şimdi de henüz pek genç bir müdürle çalışıyorum. İdareci olarak belki hüsnüniyet sahibi; fakat öyle bir konuşma yapar ki şahsiyetinizi yerle bir eder. Cahil dediğimiz Mehmet Ağa durumu tamire mecbur olur. Üzülürsünüz, feveran edersiniz.</em><br /><em>Neme lazımcılık, adam sendecilik, benden çok uzak. Salla başını, al maaşını diyemiyorum. Fakat inanıyorum ki, testiyi dolduran da, kıran da birmiş.</em><br /><em>Yalvarırım size, bana bir şeyler söyleyin. Yalnız ben değil, mektuplaştığım arkadaşlarımın hepsi aynı şeylerden şikayetçi. Artık teselli de beni avutmuyor.</em><br /><em>Dert çok, deva yok. Problem çok, çözen yok. Hürmetler."</em><br />En büyük noksanımız anlayışsızlık, taktirsizliktir. Bari idarecilerimiz olsun, okul müdürleri olsun genç öğretmenlerin şikayetleriyle daha yakından ilgilenseler. Onların çalışmalarını kolaylaştırsalar. Gönül huzuru olmadan insan nasıl muhitine faydalı olabilir?<br />Okullarda öğretmenler bir aile gibi çalışmazlarsa rahatsızlıkların sonu gelmiyecektir.Psychedelichttp://www.blogger.com/profile/17468007266374842351noreply@blogger.com3