Kaybettiğimiz büyük devlet adamı Şükrü Saraçoğlu
Yazan: ALİ Z. ORALOĞLU

Ödemiş'te mütevazi bir sanatkarın (Saraç Mehmet Ustanın) oğlu olarak 1887'de dünyaya gelen küçük Şükrü akran arasında zekası, yaramazlığı, cesareti ve doğruluğu ile nazarı dikkati celbederdi.
Efeler diyarı Ödemiş'te efe terbiyesi alarak yetişen Şükrü orta tahsilini ikmal ettikten sonra bir daha devamlı olarak dönmeyeceği çok sevdiği evinden ve memleketinden ayrılarak İzmir'e gönderilmişti. Bilhassa riyazi ilimlerle edebiyata karşı büyük bir istidadı olan küçük Ödemişli 3 sene sonra bu sefer tamamen baba yuvasından daha uzağa İstanbul'a gelmiş, Mektebi Mülkiye'ye kaydolmuştu. Oradan da muvaffakiyetle diplomasını alan Saraç Mehmet Usta'nın oğlu ilk memuriyetine tayin edilmişti. Kimbilir nereye gönderilecekti? İmparatorluğun Türklerle meskun olmayan yerlerinde vazife almaya gönlü bir türlü razı olmuyor, vatandaşları arasında vatandaşlarına hizmet etmeyi istiyordu. Bu maksatla kendisi gibi Mülkiyeyi pekiyi derece ile bitiren iki arkadaşı ile birlikte Talat Paşa'nın huzuruna çıktı ve makul karşılanarak isteği üzerine İzmir'e tayin edildi.
Talat Paşa ile Şükrü Saraçoğlu'nun karşılaşmaları çok garip bir tesdüftür. Kimbilir Osmanlı Devleti Sadrazamı kendisinden 26 sene kadar sonra Türkiye Cumhuriyeti'nin başvekili olacak gencin gözlerinden istikbali görmüş ve bu üniversite mezununun hayata sevdiği bir yerde atılmasına önayak olarak onu teşvik etmek istemişti.

Şark terbiye ve kültürünü garbınki ile gayet iyi bir şekilde bağdaştırmaya muvaffak olan Saraçoğlu'nun bundan sonraki hayatı bütün Türk Milletinin malumudur. İhtiyat zabitliğini yaptıktan sonra onu ilk defa olarak son Osmanlı Meclisi Mebusanı'nda aza görürüz. Sonra İstanbul Meclisi'ne Anadolu mümessili olarak seçilen fakat o esnada işgal altında olan Ege'de, sonradan Adliye Vekili olup İsviçre Kanunu Medeniyesi'ni memleketimize kabul ettiren, arkadaşı Esat Mahmut Bozkurt'la birlikte bir çete kurup düşmanlara karşı savaştığından Fındıklı'daki meclise dahil olamaz.
Cumhuriyet ilan edildikten sonra Saraçoğlu'yu sırasile şu vekaletlerin başında görürüz: Maarif, Adliye, Hariciye ve Başvekillik. Siyasi hayatının son 2 senesinde de Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisliği.
1887'de doğup 27 Aralık 1953 Pazar günü saat 11:05'de ebediyete intikal eden Şükrü Saraçoğlu tam manasile Türkçü ve demokrat bir devlet adamı idi. Sıhhatini hiçe sayacak kadar memleketine bağlı idi. Hayatında 3 kere ölüm tehlikesi geçirmiştir.
Bunun ilki İzmir Lisesi'nde jimnastik yaparken düşmesi neticesi başına gelmişti. Ele avuca sığmaz bir sporcu olan küçük Şükrü jimnastik aletinden baş aşağı yere düşmüş ve hayatından ümit kesildiğinden mektepten alınsın diye babasına haber gönderilmişti. Uzun bir istirahat devresinden sonra mucize kabilinden birdenbire iyileşivermişti.
1930 senesinde Maliye Vekili bulunduğu esnada ağır bir hastalığa tutulmuştu. Atatürk'ün emriyle tedavisi ile meşgul olan doktorlar hastalığı bir türlü yenemiyorlar, hatta ne olduğunu bile bilemiyorlardı. O esnada gözleri de pek hafif görmeye başlamıştı. Hayatından bir kere daha ümit kesilmişti. Nihayet Başvekil İsmet Paşa'nın ısrarı üzerine Viyana'ya gitmeye razı oldu. Bu sefer de bir tesadüf yüzünden 1 ay gibi kısa bir zaman içinde tamamen iyileşerek yurda döndü.

Eğer memleketine hizmet etme aşkından evvel sıhhatine düşkün olsaydı herhalde daha birçok yıllar o büyük devlet adamını aramızda görebilirdik.
Babası ile, babasının mesleği ile iftihar ederdi. Saraç Mehmet Usta'nın oğlu olduğunu, küçükken nasıl yaşadığını, evinin halini herkese anlatırdı. Eylül 1943'te TBMM'de verdiği bir nutukta o gürleyen sesiyle: "Ey Şükrü! Sen bir saraç ustasının oğlu idin. Bu memleket seni büyüttü, okuttu, Avrupalara gönderdi, adam etti ve birçok mesuliyetleri vazifelerin başına getirdi. Şimdi de başvekil seçti. Sen ona layık olduğunu gösterip bu iyiliklere karşı cevap verebilecek misin?" kendi kendisiyle bir vicdan muhasebesi yapmış ve buna "Evet" diye cevap vermişti.

(Devamı var)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder