3.02.2007

Şükrü Saraçoğlu

Yeni İnci Dergisinden (Tarih yok. Tahminimce 1954. Yalnız Sayı:2 - Yıl:1 - Cilt:5 yazıyor)

Kaybettiğimiz büyük devlet adamı Şükrü Saraçoğlu
Yazan: ALİ Z. ORALOĞLU
953 senesinin son günlerinde Cumhuriyet Türkiye'si tarihinde ismi daima şeref ve minnetle anılacak olan Şükrü Saraçoğlu'yu da toprağa vermiş bulunuyoruz.
Ödemiş'te mütevazi bir sanatkarın (Saraç Mehmet Ustanın) oğlu olarak 1887'de dünyaya gelen küçük Şükrü akran arasında zekası, yaramazlığı, cesareti ve doğruluğu ile nazarı dikkati celbederdi.
Efeler diyarı Ödemiş'te efe terbiyesi alarak yetişen Şükrü orta tahsilini ikmal ettikten sonra bir daha devamlı olarak dönmeyeceği çok sevdiği evinden ve memleketinden ayrılarak İzmir'e gönderilmişti. Bilhassa riyazi ilimlerle edebiyata karşı büyük bir istidadı olan küçük Ödemişli 3 sene sonra bu sefer tamamen baba yuvasından daha uzağa İstanbul'a gelmiş, Mektebi Mülkiye'ye kaydolmuştu. Oradan da muvaffakiyetle diplomasını alan Saraç Mehmet Usta'nın oğlu ilk memuriyetine tayin edilmişti. Kimbilir nereye gönderilecekti? İmparatorluğun Türklerle meskun olmayan yerlerinde vazife almaya gönlü bir türlü razı olmuyor, vatandaşları arasında vatandaşlarına hizmet etmeyi istiyordu. Bu maksatla kendisi gibi Mülkiyeyi pekiyi derece ile bitiren iki arkadaşı ile birlikte Talat Paşa'nın huzuruna çıktı ve makul karşılanarak isteği üzerine İzmir'e tayin edildi.
Talat Paşa ile Şükrü Saraçoğlu'nun karşılaşmaları çok garip bir tesdüftür. Kimbilir Osmanlı Devleti Sadrazamı kendisinden 26 sene kadar sonra Türkiye Cumhuriyeti'nin başvekili olacak gencin gözlerinden istikbali görmüş ve bu üniversite mezununun hayata sevdiği bir yerde atılmasına önayak olarak onu teşvik etmek istemişti.
İzmir'de yavaş yavaş kendine bir muhit yapmaya başlayan Saraçoğlu İttihat ve Terakki Lisesi'nde riyaziye öğretmenliğini, aynı lisenin müdürlüğünü yapmış ve o esnada Yeni Asır gazetesinde başmakaleler de yazmıştır. Olgunlaşmaya doğru hergün yeni bir adım daha atan genç Lise Müdürü nihayet memleketinde aldığı terbiye ve kültürü garp kültürü ile meczetmek üzere Belçika'ya tahsile gitti. Birinci Cihan Harbi esnasında da demokrasi kalesi İsviçre'nin Cenevre şehri üniversitesine kaydolarak Siyasi ve İktisadi İlimler Fakültesi'nden mezun oldu.
Şark terbiye ve kültürünü garbınki ile gayet iyi bir şekilde bağdaştırmaya muvaffak olan Saraçoğlu'nun bundan sonraki hayatı bütün Türk Milletinin malumudur. İhtiyat zabitliğini yaptıktan sonra onu ilk defa olarak son Osmanlı Meclisi Mebusanı'nda aza görürüz. Sonra İstanbul Meclisi'ne Anadolu mümessili olarak seçilen fakat o esnada işgal altında olan Ege'de, sonradan Adliye Vekili olup İsviçre Kanunu Medeniyesi'ni memleketimize kabul ettiren, arkadaşı Esat Mahmut Bozkurt'la birlikte bir çete kurup düşmanlara karşı savaştığından Fındıklı'daki meclise dahil olamaz.
Cumhuriyet ilan edildikten sonra Saraçoğlu'yu sırasile şu vekaletlerin başında görürüz: Maarif, Adliye, Hariciye ve Başvekillik. Siyasi hayatının son 2 senesinde de Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisliği.
1887'de doğup 27 Aralık 1953 Pazar günü saat 11:05'de ebediyete intikal eden Şükrü Saraçoğlu tam manasile Türkçü ve demokrat bir devlet adamı idi. Sıhhatini hiçe sayacak kadar memleketine bağlı idi. Hayatında 3 kere ölüm tehlikesi geçirmiştir.
Bunun ilki İzmir Lisesi'nde jimnastik yaparken düşmesi neticesi başına gelmişti. Ele avuca sığmaz bir sporcu olan küçük Şükrü jimnastik aletinden baş aşağı yere düşmüş ve hayatından ümit kesildiğinden mektepten alınsın diye babasına haber gönderilmişti. Uzun bir istirahat devresinden sonra mucize kabilinden birdenbire iyileşivermişti.
1930 senesinde Maliye Vekili bulunduğu esnada ağır bir hastalığa tutulmuştu. Atatürk'ün emriyle tedavisi ile meşgul olan doktorlar hastalığı bir türlü yenemiyorlar, hatta ne olduğunu bile bilemiyorlardı. O esnada gözleri de pek hafif görmeye başlamıştı. Hayatından bir kere daha ümit kesilmişti. Nihayet Başvekil İsmet Paşa'nın ısrarı üzerine Viyana'ya gitmeye razı oldu. Bu sefer de bir tesadüf yüzünden 1 ay gibi kısa bir zaman içinde tamamen iyileşerek yurda döndü. Umumi muayenesi yapılırken bir diş mütehassısına müracaat etmesi söylenmişti. Dişlerinin röntgeni alınınca dişetleri altında birikmiş bir kist tabakasına rastlandı ve onların hemen temizlenmesi ile mucize kendini gösterdi. Saraçoğlu İkinci Cihan Harbi esnasında başvekilken de ağır şekilde hastalanmış, fakat memleketine hizmet etmek azmiyle bir gün bile işinin başından ayrılmamış ve birçok ecnebi devlet adamlarını 39'un üstünde ateşle kabul etmiştir. Adana'da Churchill'le tarihi buluşmaya giderken yine gayet ağır hasta bulunuyordu ve o esnada yatakta yatması sıhhati için pek elzemdi. Nitekim kendisini ölüm döşeğine düşüren hastalığı o zaman başlamıştı.
Eğer memleketine hizmet etme aşkından evvel sıhhatine düşkün olsaydı herhalde daha birçok yıllar o büyük devlet adamını aramızda görebilirdik.
Babası ile, babasının mesleği ile iftihar ederdi. Saraç Mehmet Usta'nın oğlu olduğunu, küçükken nasıl yaşadığını, evinin halini herkese anlatırdı. Eylül 1943'te TBMM'de verdiği bir nutukta o gürleyen sesiyle: "Ey Şükrü! Sen bir saraç ustasının oğlu idin. Bu memleket seni büyüttü, okuttu, Avrupalara gönderdi, adam etti ve birçok mesuliyetleri vazifelerin başına getirdi. Şimdi de başvekil seçti. Sen ona layık olduğunu gösterip bu iyiliklere karşı cevap verebilecek misin?" kendi kendisiyle bir vicdan muhasebesi yapmış ve buna "Evet" diye cevap vermişti.
İsviçre'de tahsilde iken bütün Egeli talebelerin hamisi ve ağabeyisi vaziyetinde idi. Hepsine yardım eder, nasihat verirdi. Hatta bu yüzden o zaman Cenevre'de tahsilde bulunan bazı Türkler Saraçoğlu'nu İzmirli talebelerin müfettişi zannederlerdi. Hala da bunu iddia edenler mevcuttur. Karakterinin kuvvetini dahi o zaman ispat eden Saraçoğlu'nu arkadaşları çok sayarlardı. Mesela halen büyükelçilerimizden biri olan bir zat o esnada yine Cenevre'de bulunan bir Türk kızı ile sevişmekte olup evlenmek istemektedir. Saraçoğlu arkadşının tahsilinin yarım kalmasından endişelenerek genç kızı Türkiye'ye gönderdi. Mevzuu bahis o an bu genç çift sonradan Türkiye'de evlenmişlerdir.
(Devamı var)

Hiç yorum yok: