28.09.2005

Odunu tüfek gibi gösterip kamyon soydular


31 Temmuz 1962 Salı tarihli Hürriyet Gazetesinden

Odunu tüfek gibi gösterip kamyon soydular
Muş, 30 (Hususi) - Doğu'da seri halinde devam eden soygun hadiselerinden ilham alan merkeze bağlı Avzut köyünden Zübeyir ve Adil Demirel adında iki kardeş, gece yarısı Bitlis-Muş yolunda pusuya yatarak Van'dan gelmekte olan şoför Fahri Akkul'un kullandığı Van 86852 plakalı kamyonu durdurup soymuşlardır.
GECE KARANLIĞINDA
Gece karanlığında tüfek şeklinde iki odun parçası ile şoför ve yanındaki iki yolcuyu tehdit edip aşağı indiren soyguncu kardeşler: "Kıpırdamayın, hepinizi yakarız" diye bağırmışlardır.
Silahlı zannettikleri iki şaki karşısında itaat etmek zorunda kalan müteahhit Ethem Kayaçelebi, üzerindeki 650 lira ile kol saatini, diğer yolcu Muzaffer Bal da kol saatini çıkarıp vermişlerdir. İki kardeş, şoförün üzerinde para, işe yarar eşya bulunmadığından kendisine dokunmamış, ancak yolculardan aldıkları para ve saatlerle birlikte ortadan kaybolmuşlardır.
YAKALANDILAR
Olayın ilgili makamlara intikali üzerine Vilayet Jandarma Kumandanı Yarbay Cihat Baykal emrindeki müfreze kısa bir takipten sonra odunla kamyon soyan iki kardeşi yakalamış ve adli makamlara teslim etmiştir. Şaki özentisi kardeşler, sorgularını müteakip tevkif edilmişlerdir.

27.09.2005

Mühendisler Balosu



















15 Şubat 1960 Pazartesi tarihli Zafer Akşam Postasından

Mühendisler Balosu
Mühendislerin yıllık an'anevi balosu evvelki akşam Ankara Palas salonlarında kalabalık bir davetli topluluğunun huzurunda yapılmıştır. Resimde sabaha kadar devam eden balodan bir an görülmektedir.

22.09.2005

Spor-Toto'da 137 bin lirayı Üsküdarlı Şerife Hanım aldı


10 Kasım 1960 Perşembe tarihli Yeni Sabah Gazetesinden

Spor-Toto'da 137 bin lirayı Üsküdarlı Şerife Hanım aldı
Üsküdar'ın mütevazi mahallelerinden İhsaniye'nin Tosunpaşa sokağında üç katlı bir evin en üst katındayız. Kapı zille beraber açılıyor. Karşımızda esmer uzun boylu bir adam, geri planda aynı yaşta başka bir şahıs, yaşlı bir hanım ve iki çocuk var. Mütereddit soruyoruz:
-Şerif Bey evde mi?
Sual gülüşmelere vesile oluyor. Eşikte şaşkın bakınırken divanda oturan güleç ve nur yüzlü yaşlı hanım imdadımıza yetişiyor:
-Buyurun, buyurun, Şerif Bey yok ama ben de size istediklerinizi verebilirim
diyor ve ilave ediyor;
-Oğlum, bir isim yanlışlığı olmuş, ben Şerife Sirvana'yım, aradığınız insanım.
Toparlanıyor ve geçen hafta, Spor-Toto'da ödenen meblağlar arasında rekor teşkil eden 137.000 liranın sahibinin bir erkek değil, altmış yaşında bir hanım olduğunu anlıyoruz. Bizi buyur edip köşesine çekildi ve sıraladığımız sualleri cevaplandırmaya başladı:
-Ne zaman oynamaya başladınız?
Yumuşak ve heyecansız bir sesle
-Bu yıl
diyor.
-Kaç liralık oynuyorsunuz?
-Bu yıl başladık ama bu oyun bizi fena sardı ve her hafta en az elli liralık oynamaya başladık. Bu hafta evce seksen liralık oynamıştık.
-Peki kağıdınızı kendiniz mi doldurmuştunuz?
-Ahmet (Kapıyı açan esmer adamı gösteriyor) kağıtları getirir, ben söylerim o yazar!!?
Evin sahibi, Şerife Hanımın dayıoğlu, aynı zamanda kayınbiraderi olan Ahmet'in sözleri bizi daha çok hayrete düşürüyor:
-Bu evde oynayabilecek dört kişi var. Biz kolay maçları doldururuz. Bütün kritik ve büyük takımların maçlarının neticeleri ise yengemin inhisarındadır.
Gayri ihtiyari, futbol otoritesi geçinen fakat bir türlü yediyi, sekizi aşamayanları düşünüyor ve gülümsüyoruz. Kaide yine şaşmamıştı ve devlet kuşu yine bu sporla alakası olmayan bir kimsenin başına konuyordu.
Cengiz KUBAN

21.09.2005

Klasik eğlence yerlerine ilgi azalıyor


21 Şubat 1964 Cuma tarihli Vatan Gazetesinden

Klasik eğlence yerlerine ilgi azalıyor
Batı şehirlerindeki müzikhol, gece klubü, gazino gibi çeşitli türdeki eğlence yerleri müşteri çekebilmek için binbir türlü oyunlara başvuruyor.. Bulunan her numarada tabii gariplik başta gelmekte. Almanya'da ciddiliği ile tanınan büyük bir gazinoda müşterilerinin yavaş yavaş çekildiğini görünce diğer eğlence yerlerine uymak zorunda kaldı. Gazinoda şarkı söyleyen genç kız Strip Tease'in tahrikini gölgede bırakan numaralar yaparak müşterilerin ilgisini çekmeye çalışıyor. Fakat gazinonun eski ciddi havasından kurtulamayan piyanist yeni numaralardan pek hoşlanmışa benzememekte. Resimde ciddi piyanistle, şarkı söyleyerek soyunan genç kız görülmektedir.

20.09.2005

Azılı bekarlar listesinden silindi


3 Şubat 1963 Pazar tarihli Hürriyet Gazetesinden

Azılı bekarlar listesinden silindi
Brigitte Bardot'nun eski nişanlısı, Juliette Greco'nun sabık sevgilisi ve Fransa'nın bir numaralı çapkını gitarist Sacha Distel de nihayet dünya evine girmiştir. Sacha, esmer güzeli Fransız film yıldızı Francine Breaud ile evvelki gün İsviçre'nin kayak şehri Megeve'de evlenmiş ve adı "Azılı Bekarlar" listesinden silinmiştir. Resimde Sacha ile Francine nikahtan sonra görülüyorlar.

19.09.2005

Cinsel Takvim


3 Şubat 1963 Pazar tarihli Ekspres Gazetesinden

Takvimler nasıl kullanılacak?

Uzun etüd ve incelemelerden sonra hazırlanan takvimleri yayınlarken bu yerde de takvimlerin nasıl kullanılması gerektiğine dair devamlı olarak bilgi vereceğiz.

Yandaki sütunda görülen takvim iki bölümden meydana gelmiştir. Birinci bölüm aybaşlarının ilk gününü, ikinci bölüm ise gebe kalma ihtimalinin tedricen yüzde yüze kadar yükseldiği günleri göstermektedir.

Çocuk yapmamak isteyenler aybaşı oldukları günün karşısında görülen iki tarih arasında cinsi temasta bulunmamalıdırlar.

Bunun için yatak odasındaki bir takvimin tarihlerinin üzeri unutulmamak için işaretlenmelidir.

Çocuk yapmak isteyenler ise önce doktora muayene olup fiziki bir arıza yoksa aybaşı oldukları günün karşısındaki tarihler arasında cinsi münasebette bulundukları takdirde yüzde doksan hamile kalırlar. Bu bakımdan bu tarihler çocuk isteyenler için elverişli çocuk istemeyenler içinse en tehlikeli günlerdir.

16.09.2005

13'ün Uğursuzluğu















2 Şubat 1963 Cumartesi tarihli Akşam Gazetesinden

13'ün Uğursuzluğu
Önceki gece Site Tiyatrosunda Münir Özkul, Suna Selen, Senih Orkan ve arkadaşlarının oynadığı "Şaşkın Diktatör" isimli komediyi seyredenler arasında, Ramazan dolayısıyla programlarını tatil etmiş olan Zeki Müren de vardı. En ön sırada oturan Müren, oyun boyunca en çok gülen seyircilerden biriydi. Hemen belirtmek gerek ki Şaşkın Diktatör piyesi 13 rakamının uğursuzluğu konusunda çeşitli olaylarla doludur.
Oyun bittikten sonra piyes boyunca 13 rakamı ile uğraşmış olan artistler halkı selamlamak için sahnede toplandıkları sırada 13 rakamının uğursuzluğuna bir defa daha inandılar. Olay şöyle oldu: Zeki Müren'in elindeki vestiyer fişinin numarası da 13'tü. Zeki Müren bunu sanatkarlara göstererek alkışlarken perdenin ipi koptu ve Site Tiyatrosu sanatkarları sadece yarım kanadı açılabilen garip bir perdenin önünde halkı selamlamak zorunda kaldılar.

15.09.2005

HULUSİ KAZAK ER

























20 Ekim 1961 Cuma tarihli Ulus Gazetesinden

14.09.2005

Futbolun İhaneti
























9 Eylül 1966 Cuma tarihli Hürriyet Gazetesinden

Futbolun İhaneti
Gazete sayfalarından resmi kesilip saklanan, ciklet ve çikolata ambalajlarından çıkan portresi itina ile biriktirilen, sporseverlerin hafızalarında ihtişamla saltanatını yıllarca sürdüren kaptan Turgay, Rapid-Galatasaray maçının ikinci yarısının başında yediği dördüncü golden sonra maçın kalan kısmını saha kenarından takip etti.
Avuçlarının arasına sıkıştırdığı başından geçenler, her keresini şan ve şöhretin süslediği eski film gibi ihtişamlı mazisi değilse, nankörlük devresine kadar getirip dayattığı futbola karşı esef ve kırgınlık olmalıdır. Yıllardır rahatça kurtarılan şütleri, son haftalarda yenilen goller olarak Turgay'ın kalesinden çıkarması, ünlü futbolcunun, futbolun ihanetine uğradığının işareti olarak kabul ediliyor. Bir tarihin kapanmak üzere olan son sahifeleri önünde, sporsever heyecanının biraz sabırlı ve saygılı olmasını beklemek, sıranın üstünde düşünen adamın hakkı olması lazımdır.

12.09.2005

Haldun Dormen Küçük Sahne
























20 Ekim 1961 Cuma tarihli Hürriyet Gazetesinden

9.09.2005

Sana


2 Kasım 1960 tarihli Hürriyet Gazetesinden

8.09.2005

6-7 Eylül hadiselerinin dünkü duruşmasında Köprülü "müretteptir" dedi (2)

Önceki gönderinin devamı
HİKMET BİL'İN İFADESİ
Saat 9.35'de, birkaç celsedir bulunamıyan Beyrut Basın Ataşesi Hikmet Bil'in şahit olarak dinlenmesine geçildi. Yeminin yazılı olduğu kağıt bulunamadığından bu yemini başkan evvela okudu, Hikmet Bil de tekrarladı.
Hadiseler sırasında Kıbrıs Türktür Cemiyeti'nin başkanı bulunan Hikmet Bil, 6-7 Eylül olayları hakkında bildiklerini anlatmaya başladı. Bil, 6 Eylül günü saat 8.30'da "Menderes'in Hususi Kalem Müdürü Muzaffer Ersü vasıtasıyle kendisini Adliye Sarayının açılışına davet ettiğini" söyledi. "Törenden sonra Menderes'in, otomobiline binerken 15-20 metre uzakta bulunmasına rağmen kendisini çağırarak arabaya aldığını, hatta bunun için de Adliye Vekili veya Valiyi otomobilden indirdiğini" ilave etti.
Hikmet Bil bu sırada düşük Başbakanın, Londra'da bulunan Zorlu'dan aldığı bir şifreden bahsederek, "Konferansta Türk heyetinin vazifesinin Türk tezini savunmak olduğunu söylediğini" belirtti. Tanık, Zorlu'nun "Daha aktif olunması" yolunda bir talepte bulunduğunu Menderes'in kendisine söylediğini de ilave etti.
KANTARIN TOPU KAÇMIŞTI
Yüce Divan Başkanı şahite, hadiselerin bir tertip olup olmadığına dair bir sual sordu. Bil, Menderes'in "aktif olmak" tabiri ile Yunanistan ve İngiltere nezdinde diplomatik temaslar yapılacağını zannettiğini, o gün, 6-7 Eylül'ün tertip olabileceğini tahmin etmediğini söyledi ve gece vilayete gittiğini hatırlatarak oradaki manzarayı şöyle anlattı:
"Solda Namık Gedik telefonla konuşuyordu. Telefonun diğer ucunda bulunan Mükerrem Sarol'a (Sizin bildiğiniz gibi değil, şehir yandı yıkıldı) diyordu."
Hikmet Bil, bundan sonraki intibalarına dayanarak, hadiselerin bir tertip olduğunu ifade etti ve "Kantarın topu kaçmıştı" dedi.
...
HACOPULOS'UN İFADESİ
45 dakika süren Hikmet Bil'in ifadesinden sonra düşük İstanbul milletvekili Hacopulos'un ikinci defa dinlenmesine başlandı. Başkan şahite vaktiyle BMM'de uzun uzun konuştuğu halde Yüksek Adalet Divanı huzurunda kısaca konuşup "savuştuğunu" hatırlattı ve 12/9/955 tarihli zabıt ceridesinden Hacopulos'un meclisteki konuşmasını okuttu. Hacopulos burada hadisenin tertipli olduğundan polisin seyirci kaldığından bahsediyordu. Şahit, geçen defa dinlenirken olduğu gibi başkan tarafından sual sorulmadıkça birşey söylememek yolunu tuttu. Zabıtlar okunup, eski sözleri ortaya çıktıkça bunları kabul etti.
...
KÖPRÜLÜ'NÜN İFADESİ
Saat 10.45'te başsavcı Egesel'in talebi üzerine, Fuat Köprülü'nün, Yeni Sabah Gazetesinin 23 Haziran 1960 tarihli nüshasında neşredilen beyanatının okunmasına karar verildi. Köprülü bu beyanatında 6-7 Eylül'ün, Zorlu'nun ilhamı ve Menderes ile Gedik'in tertipleri ile vukua geldiğini bildiriyordu. Yazının okunmasından sonra Köprülü "Yanlışlar, suitefsirler var" dedi. Başkan kendisine, tanık ve sanık olarak verdiği ifadelerin farkları hatırlatıldığı zaman da aynı şekilde konuştuğunu söyledi, bunun üzerine Köprülü "Hadiselerin bir tertip olduğunu" açıkladı.
Köprülü, "Önce tertibi aklıma sığdıramazdım" dedi ve ilave etti "Sonradan neticeleri öğrendim, binlerce adamın mahkemelerde cezalandırılmadıklarını gördüm, Namık Gedik'in, kendisinin mesul olmadığını, daha yüksek mesuller olduğunu söylediğini duydum. Ve bu hadiselerin tertip olduğu kanaatine vardım."
Fuad Köprülü, ikinci defa hariciye vekilliği yaptığı sırada Selanik hadisesini tahkik ettiğini, bunun tertip olmadığını fakat hükümetin bunu radyo ile vermekle hadiseleri tahrik eylemiş olduğunu söyledi. Tertipçilerin kim olduğu sualine de şu cevabı verdi:
"Hükümetin başında bulunan ve büyük nüfuzla kudreti elinde bulunduran başvekildi."
...
Şahitlerden İbrahim Alper, 4 Eylül 1955 de Celal Bayar'ın, İzmir'de Büyük Yamanlar kampını ziyareti sırasında, Behçet Uz, Osman Kapani, Enver Dündar Başar ve bazı mebuslarla Kıbrıs işini konuşurken, Enver Dündar Başar'ın "Partililer sabırsızlanıyor" demesi üzerine düşük Reisicumhurun şu şekilde konuştuğunu hatırlattı:
"Şayet heyet Londra'da muvaffak olmazsa ve Selanik'te bir bomba patlarsa siz o zaman İzmir ve İstanbul Rumlarının halini görün"
Bunun üzerine söz isteyen Menderes, bahis mevzuu konuşmaya şahit olanların da dinlenmesini istedi.
Bu şahitin ifadesine ne diyeceği sorulan Bayar, evvela "işitmedim" dedi. Ve söylenenleri tekrarlattı. Başkan kendisine kulaklık takmasını tavsiye etti. Cevabında Bayar böyle bir konuşma yapmadığını ileri sürdü.
GÜLDÜREN ŞAHİT
Manastır İdadisinin 5inci sınıfına kadar okuduğunu söyleyen Vehbi Soylular isimli bir şahit de salondakileri zaman zaman güldürdü. Hadise gecesi Sirkeci'de Hamdi isimli bir komiserin, bütün ikazlarına güldüğünü ve "Aldırma boşver" diye cevap verdiğini söyledi. "Kendisine, millet azası sıfatıyla emrediyorum, mani ol dedim, bana emir yukardan geliyor şeklinde konuştu" dedi.
...
Bekam Tümerkam, hadiseler sırasında Emniyet 5inci şubede görevli olduğunu, Müdüre vekalet eden Necati Eğinç'in emriyle, 40-50 kadar polisin kapıları kapatıp ikinci bir emre kadar içeriden olanları seyrettiklerini bildirdi.
...
Dinlenen son şahit Necip Bozkır, hadiseler sırasında yedek subay olduğunu söyledi. Hadiselerin tertip olduğunu ve DP lilerin 10-50 lira yövmiye ile bu işlerde kullanıldığını açıkladı. Mevkufların Örfi İdareye sevki sırasında Muhafız Kumandanlığı yaptığını belirten şahit, hapishanelerde DP lilere gayet iyi bakıldığını anlattı.
Şahit, tutuklu DP lilerin birinin hadiseleri Köprülü'nün emriyle yaptığını söylediğini işittiğini ifade etti. Gene olayları açıklamak isteyen bazı DP lilerin Namık Argüç tarfından mahkeme koridorlarında dövüldüklerini de ifade etti.
Dinlenilmesine karar verilen şahitlerden Hüseyin Canöztürk duruşma sırasında salonda kaldığından, ifadesinin başka celsede alınmasına karar verildi. Ve mahkeme 3 Kasım Perşembe gününe talik edildi.

7.09.2005

6-7 Eylül hadiselerinin dünkü duruşmasında Köprülü "müretteptir" dedi














2 Kasım 1960 Çarşamba tarihli Milliyet Gazetesinden

6-7 Eylül hadiselerinin dünkü duruşmasında Köprülü "müretteptir" dedi
Sabık Başbakan Yardımcısı, Menderes'i itham etti. Tanıkların çoğu tertipten bahsetti

Dün sabah Yassıada'da 6-7 Eylül hadiseleri ile alakalı davanın duruşmasına devam edildi. Duruşma, aralıksız olarak 3 saat 20 dakika devam etti. Dün sabahki ifadesinde Fuat Köprülü, "hadiselerin, hükümetin bir tertibi olduğunu" bildirdi. Köprülü, "Tertipçinin kim olduğu" sualine şöyle cevap verdi:
"Hükümetin başında bulunan ve o zaman bütün nüfuz ve kudreti elinde bulunduran Başvekildir."
Bu celsede şahitlerden İbrahim Alper de, Atatürk'ün evine bombanın patlamasından iki gün evvel düşük Cumhurbaşkanının İzmir'de "Selanik'te bir bomba patlarsa o zaman siz İstanbul ve İzmir Rumlarının halini görün" dediğini ileri sürdü.
Hadiseler sırasında 5. şubede vazifeli memur olduğunu söyleyen şahit Faruk Güngör de, "Hadiseler patlak verdiği sırada Emniyet Beşinci Şube Müdürlüğünde toplu halde bulunan 40-50 silahlı polisin, şube müdür muavininin emri ile ve ikinci bir emre kadar kapıları kapatıp, tahrip ve yağmayı pencerelerden seyrettiklerini" açıkladı.
Dün dinlenen şahitlerin hepsi, "hadisenin tertip olduğunu" ifade ettiler. Yalnız, inkılaptan iki ay evvel Medeni Berk'in tavassutu ile CHP den Vatan Cephesine transfer eden İzmirli bir doktor, bu hadiseler hakkında hiçbirşey bilmediğini söyledi.
Dün sabah duruşma başlarken sanıklar saat 9.25 de mahkeme salonunun kapısında göründüler ve sıra ile yürüyerek yerlerine geçtiler:Bayar, Menderes, Zorlu, Köprülü, Gökay, Eriş, Hadımlı, Mehmet Ali Balin, Mehmet Ali Tekinalp, Hasan Uçar, Oktay Engin.

...




6.09.2005

Memurlar rejisörlük yapmaya kalkınca


1 Ağustos 1962 Çarşamba tarihli Son Havadis Gazetesinden

Memurlar rejisörlük yapmaya kalkınca
ELIA KAZAN ÇEVİRDİĞİ FİLMİ BIRAKIP GİDİYOR
İSTANBUL
"America, America" filminin Türkiye'de geçen sahnelerini çekmekte olan Amerikalı rejisör Elia Kazan, bu sabah resmi makamları temsil eden bazı şahısların, bilfiil rejisörlük yapmaya kalışmaları üzerine, derhal girişilen faaliyetleri durdurup, İstanbul'dan ayrılmaya karar vermiş, fakat gerek yakınlarının, gerekse kendisine yardım eden Türk Filmcilerinin ısrarı üzerine teskin olarak bu kararından vazgeçmiştir.
Biri Basın Yayın ve Turizm Müdürlüğü, biri de Üçüncü Şube tarafından, filmin çekilişini kontrol etmek üzere görevlendirilen iki sansür memuru, dün sabah filmin bazı sahnelerine müdahale etmişler, hatta bazı sahneleri kameradan bizzat görmek istemişlerdir.
Bu duruma çok kızan Elia Kazan ise, "onlar mı rejisör, yoksa ben miyim?" diyerek filmi yarıda bırakıp, derhal İstanbul'u terk etmeye karar vermiştir. Bilahare sansür memurlarının vazifelerini yaptıklarını söylemeleri üzerine ve kendisini teskin eden mesai arkadaşlarının sözlerine uyarak caymıştır.
Bu hususta muhabirimizle konuşan Elia Kazan "Ben hiçbir yerde böyle sansür görmedim. Eğer Amerika'da olsaydım bu şahısları dava ederdim. Ben burada bir saatte bir sanat filmi çeviriyorum. Osmanlı İmparatorluğu devrine ait bu sahneler, realiteye mümkün olduğu kadar yakındır. Filmin senaryosu ve projeleri sansür tarafından kabul edilmiştir. Şimdi sansür, tasdik edilen senaryo ve projeye aykırı sahnelerin bulunmaması için kontrol ediyor. Ben bugüne kadar sansür memurlarından gayet memnundum. Bugün adetleri hilafına, böyle müdahalelere tevessül ettiler. Bu arada bana yardım eden polislerden de diğer resmi hüviyetli şahıslardan da son derece memnunum. Bilhassa bana yardım eden Türk Film Teknisyenlerinin çalışkanlıklarına ve azimkarlıklarına hayranım. Diğer taraftan bazı dedikodulara göre ben filme kasten pejmürde sahneler koyuyormuşum. Bu hakikate aykırıdır. Türkiye benim anavatanımdır. Ben anavatanımı iyi tanıtmayacak bir filmi nasıl çeviririm?" demiştir.

5.09.2005

Elia Kazan'ın filmi aleyhimize propaganda olacak


















31 Temmuz 1962 Salı tarihli Hürriyet Gazetesinden

Elia Kazan'ın filmi aleyhimize propaganda olacak

Kayserili rejisör Elia Kazan'ın, iki gün önce çevrilmesine başlanan "America, America" filmi ile, bütün dünyada takriben 200 milyon kadar sinema seyircisi, Türkiye'yi perişan görünüşlü mahalleler; sefil kılıklı, fesli insanlar diyarı olarak tanıyacaktır. Nitekim, dün sabah erken saatlerinden itibaren Hasköy'de, filmin İstanbul sahnelerini çekmeye devam eden rejisör Kazan, "America, America" filminde, dedesinin gençliğini canlandıracak olan 21 yaşındaki Yunanlı Statis'e saçı, sakalı birbirine karışmış, parça, parça bir kıyafet içinde, kamera önünde poz verdirmiştir.
YIRTTILAR
Statis Giallis'ten başka, filmin Amerikalı başartistlerinden John Marey de Kapalıçarşı'dan satın alınan bir hamal kıyafeti içinde, kamera karşısına çıkmıştır. Fakat, bazı resmi ilgililerin de takip ettiği dünkü çalışmalar esnasında, teknisyenler, John Marey'in hamal kıyafetini; pantolon ve ceketini yırtarak, istenilen şekle sokmuşlardır.
KÖHNE EV
Önümüzdeki cumartesi gününe kadar dedesinin Türkiye'den hicretini gösteren sahneleri, İstanbul'da çekecek olan Kazan, dün Hasköy İskelesi arkasında bir ev ile kahveyi kiralamıştır. Yarısı çökmüş, kırık camlı ahşap ev ile salapurya haline gelmiş bir sandalın dekor teşkil ettiği sahneyi, birçok kereler tekrarlattırarak çektirmiştir.
Şehrin en eski mahallerinde, yıkılmaya yüz tutmuş evler dekor olmak üzere senaryosunu tatbik eden Kazan ve 40 kadar teknisyeni, çalışmalarını önümüzdeki cumartesi günü sona erdireceklerdir. Kazan ve teknisyenleri, bilahare Yunanistan'a gidecekler ve filme orada devam edeceklerdir.

Sözcük:
salapurya:Ticaret eşyası taşımakta kullanılan, 10-15 tonluk, üçgen biçiminde yelkeni olan ticaret gemisi

2.09.2005

Elia Kazan yeni filmini dün çekmeye başladı


30 Temmuz 1962 Pazartesi tarihli Hürriyet Gazetesinden

Elia Kazan yeni filmini dün çekmeye başladı

Beyazperdenin tanınmış rejisörlerinden Elia Kazan'ın dedesinin Amerika'ya hicretini konu alan "America, America" senaryosunun filme çekilmesine dün sabahtan itibaren başlanmıştır.
Bir haftadan beri memleketimizde bulunan ve bu süre içinde hazırlık çalışmalarını tamamlıyan Kayserili rejisör, filmdeki, Türkiye ile alakalı sahneleri tesbit etmiştir.
Bu sabah Hasköy'de çekilmesine devam edilecek olan America, America'nın, en ilgi çekici sahnelerinden biri de 80 kadar hamalın bir arada görülmesi olacaktır.
ÇOK KABİLİYETLİ
Her filmiyle sinema alemine yeni bir yıldız lanse eden ünlü rejisör bu film için uzun araştırmalardan sonra seçtiği Yunanlı Statis Giallellis için:
"-Bu rolü bütün aktörler içinde başarabilecek yegane kimsedir" demiş ve şöyle devam etmiştir:
"-Statis çok genç ama tahmin edilemiyecek kadar kabiliyetli. O, bir James Dean veya Marlon Brando olmıyacak. Sadece Statis Giallellis olarak şöhret yapacaktır."
8 Türk aktör ve aktrisin de yer aldığı (America, America) filmi Kayserili rejisörün ifadesine göre, kendisinin en başarılı şeritlerinden biri olacaktır.

1.09.2005

Cezayir'in parolası: Kana kan Cana can


2 Kasım 1960 Çarşamba tarihli Hürriyet Gazetesinden

Cezayir'in parolası: Kana kan Cana can

Dün, Cezayir'de başlayan "Hürriyet Mücadelesi"nin 6ncı yıldönümü idi. Bu 6 yıllık mücadeleye rağmen, Cezayir'deki "İstiklal Savaşı" bütün şiddetiyle devam ediyor. Durumun hergün biraz daha vahamet kesbettiği ve dünya politikasında gerginliğe doğru yol açtığı muhakkak. Bu uğurda herşeyi göze alan Milliyetçi Cezayir'in nasıl bir hedefe doğru, hangi gayelerle savaştığını, geçici hükümetin Ankara'daki Türkiye temsilcisi gazetemize şöyle anlatmıştır:
Cüneyt ARCAYÜREK
Esmerdi, dinçti, güleryüzlü ve konuşkan. Elinde kırmızıkalem, kağıda, Şimali Arfika'nın sahillerini karalıyor. Sonradan açıldı. Asker olarak sert sözlü, bir temsilci olarak esprili. Her cümlesinin başında duraklıyor, dalıyor, Ankara ile Cezayir arasındaki binlerce kilometreyi katediyor, oraya gidiyor, Cezayirli kardeşlerinin içine giriyor, dertlerini bir kere daha dinleyip hissediyor, tekrar Ankara'ya, Libya Büyükelçiliğinin o mütevazi odasına dönüyor, dertleri, düşünceleri, azmi anlatıyordu.
Cezayir'in Ankara temsilcisi Albay Ümran, istiklal imanın sembolüdür, Cezayirlilerin istiklal mücadelelerinin yıldönümünde bu sembol, kardeş milletin düşünce ve hislerini açıklıyor:
"Bütün Afrika milletleri hürriyete ve istiklale kavuşurken, bir Cezayir, senelerdir devam eden mücadelesini müspet bir karara bağlanmasını niçin görmesin?
Ve Cezayir istiklal ve hürriyetini neden istemesin?
Çünkü Birleşmiş Milletlerin anayasası milletlere hürriyet, istiklal diyor, çünkü hür dünyanın insanları Birleşmiş Milletlerde istiklal ve hürriyeti toplanmış görüyor, çünkü Birleşmiş Milletler insanlığın, insanların ve milletlerin hürriyet ve istiklali için savaş bayrağını açmış bulunuyor.
Bütün bunlar, bu gerçekler, Birleşmiş Milletlerin istiklal talebimizi reddetmesine imkan vermez. İstiklal talebimizi bu kurum reddedemez. Aksi yönden bir karar alındığı taktirde, Birleşmiş Milletler prensiplerini, anayasasını, bugüne kadarki tutumunu inkar etmiş olacaktır.
Bunun için inanıyoruz ki Birleşmiş Milletler Cezayir'in istiklalini tanıyacaktır."
KANA KAN... CANA CAN
Ve sigaradan bir nefes daha çekti:
"Birleşmiş Milletler aksi yönden bir karar aldı diyelim. O zaman, Cezayir'de çöle akan kan durmaz ve kurumaz. Çünkü bir bayrak gibi dolaşan (kana kan, cana can) parolası akan kana fazlasını ekliyecektir. Cezayir, 1830'dan beri bu mücadeleyi yürütüyor. Fransızın, bu topraklara ilk adımını attığı günün ertesi, 24 yaşındaki Abdülkadir Cezayirli'nin başladığı mücadele durmıyacaktır. Abdülkadir Cezayirli mücadelesini onyedi sene yürütmüştür. Bu müddet içinde; Fransız, Cezayir toprağını adım adım tanıyabilmiş, işgal edebilmiştir. Cezayirli'nin ruhunun yaktığı alev hergün daha çok, her an daha fazla tutuşuyor. Aksi bir karar mı? Bu, evet böyle bir karar, kana kanla, cana canla cevaplandırılacak!"
TEK CEPHE
Yapacaklarını bilen insanlar, sakin olurlar. Ya Fransa istiklal kararını tanımazsa?
"Olur bu, yapabilir bunu. Fakat biliyor ki, bilmeli ki, mücadele daha hızlanacak. Bu defa bütün dünya aleyhinde tek cephe olacak. Sokaklarında Cezayir'e yardım için para toplayan dernekler kuran batı aleminin halkı yanında politikacıları da, devlet adamları da bulunacak. Avrupa bizi destekliyor ve bu red, bu kararı tanımamazlık hali Fransa'nın karşısında herkesi toplayacak.
Fransızlar mı? İçlerinde, Cezayir'in hakkını savunanlar var, bugün hepsi hapishanelerde. Bir çember gibi De Gaulle'ün etrafını alanlar, Generale istediklerini yaptırıyorlar. Cezayir'in hakkını gasbettirmek istiyorlar... De Gaulle'e ne mi derim? Her Fransız gibi bir Fransız bizim için.
Mustafa Kemal Çanakkale'nin önünde mağlup olan düşmanlarının geri çekilme için istedikleri 48 saatlik mühleti 24 saate indirmişti. Çünkü biliyordu ki, 48 saatte düşman toparlanabilir, çullanabilir.
Cezayir, Fransız'a 24 saat te tanımıyacak. Hemen çekil diyecek."
"İstiklalimizi aldıktan sonra, devletin şekli nasıl olacak?"
"Yok bir kral, yok bir hanedan. Cezayir, demokratik bir Cumhuriyet haline getirilecek. Kuvvetli bir ordusu olan bir Cumhuriyet."
ÖRNEK: TÜRKİYE
Cemal Paşa'nın verdiği beyanat mı? Tek kelime ile harikulade.
Eskiler, siz düşükler diyorsunuz, onlar Birleşmiş Milletlerde Tunus'un, Fas'ın ve Cezayir'in istiklali aleyhinde rey kullandılar. Şimdi devir değişti. Müslüman Türkiye, kardeş Türkiye istiklalini kazanmış şeklini örnek aldığımız Türkiye, ümit ediyoruz ki, bu defa Cezayir için "müspet" rey kullanacak.
Severim Türkiye'yi, Türkleri... Büyükelçi olarak mı?
İnşallah!