31.08.2005

Ramazan yarenliği


25 Mart 1959 Çarşamba tarihli Zafer Gazetesinden

Ramazan yarenliği

Gazetelerde okudum. Karadeniz Ereğlisi camilerinden birinde teravih namazını otuzbeş dakikada kıldıran bir imama cemaat tarafından (tepkili imam) ismi verilmiş. Haber doğru ise imama takılan bu isim çok yerinde olmuştur.
Bizim Kadıköy'ünün Osmanağa Camiinin imamı rahmetli Sait Efendi de, böyle sür'atli namaz kıldıran imamlardandı. Öyle ki, iskele başındaki Sultanmustafa, Caferağa ve Yeldeğirmeni'nde Rasimpaşa adındaki topu topu üç camii olan köyümüzde yatsı namazı bitmek üzere iken bizimki teravihi kıldırıp çıkardı. Kuyubaşı Camiinin imamı rahmetli İsmail Efendi de sür'at ekspresine benziyen imamlardandı. Fakat cami pek sapa ve uzak olduğu için arkasında namaz kılmak nasip olmadı. Osmanağa imamının kaç dakikada namaz kıldırdığı pek aklımda kalmadı ama, herhalde o da Ereğli imamından ya beş dakika evvel ya beş dakika sonra bir müddet içinde namaz kıldırır, Şehzadebaşı alemlerine katılmak isteyen cemaati son vapura yetiştirirdi. Yalnız o zamanlarda tepkili veya tepkisiz tabiri bilinmediğinden sür'atine kinaye cemaat ona (torpido imam) derlerdi. Nüktedan halkımızın bu biçimden çok güzel buluşları vardı. O vaktin torpidoları saatte onbeş yirmi mil sür'ati haiz olduklarına göre, bu da pek mühim bir şey sayılmak icabeder.
Bazı camilerde hatim ile teravih kıldırılırdı. Hatim ile kılınan teravih namazlarında tam bir cüz yani yirmi sayfa okunur ve otuz Ramazan'da Kur'an hatmedilmiş olurdu. Hatim ile namaz kıldıran camiler, Fatih gibi koyu sofu muhitlerde bulunurdu. Hatim ile teravih kılmak külfetli olduğundan bu namaza pek az kimseler rağbet eder. İslam dininde ibadetlerin, halkı bıktırmadan, usandırmadan ifası lazım gelir.
Bir fıkra anlatırlar: Ömründe iki rek'at bayram namazından başka namaz kılmayan bir Arnavut bir gece şehre inmiş. Minarelerin, camilerin kandillerle süslenip pırıl pırıl yanmakta olduğunu görünce merak edip sormuş. Teravih namazı kılınıyor demişler. Oğluna, sen şuracıkta bekle, ben camiye girip iki rek'at kılayım demiş. Meğer o camide de hatim ile teravih kıldırılıyormuş. İmama uymuş, rek'atların adedi yedi, sekiz, onbeşe çıkınca bakmış ki namazın biteceği yok, uzadıkça uzuyor. İstirahat fasılasından bilistifade kapıda bekleyen oğluna seslenmiş:
-Mori Bayram! Sen bekleme, merkebi al köye git. Annene söyle merak etmesin. İş burada inada bindi, ben sonuna kadar dayanacağım.

29.08.2005

Dondurma için beş metreden aşağı düştü!


31 Temmuz 1962 Salı tarihli Hürriyet Gazetesinden

Dondurma için beş metreden aşağı düştü!

Dört yaşındaki Barry Kindhan, evvelki gece, İngiltere'de Birmingham'ın Stirchley mahallesindeki evlerinde yatmadan evvel, sokaktan geçen dondurmacının sesini duymuştur. Barry, uykuya dalmadan evvel annesi, kendisine para vermiş ve sabahleyin kalkınca, dondurma alabileceğini söylemiştir. Bir saat sonra, evin oturma odasında bulunan Barry'nin ablası Margaret, pencerenin önünden, "Canlı bir cismin düşerek geçtiğini" görmüştür. Aile mensupları, dışarı fırladıkları vakit Barry'yi şaşkın bir halde 5 metre yüksekteki yatak odasının penceresinden, yaya kaldırımına düşmüş ve dondurma parasını da sıkısıkıya avucunda kavramış bir halde bulmuşlardır. Hadisenin en enteresan tarafı Barry'nin bu düşüşten en ufak bir bere dahi almadan kurtulmuş olmasıdır. Barry'nin annesi Bayan Kindhan, "Muhakkak yavrum rüyada dondurmacıyı gördü, uykusunda kalkıp yürüdü ve pencereden aşağı düştü" demiştir.

26.08.2005

Yeni Benhür filminde 16 milyon dolar harcanmış


15 Şubat 1960 Pazartesi tarihli Zafer Akşam Postasından

Yeni Benhür filminde 16 milyon dolar harcanmış

Paris (t.t.) - Amerikalılar tarafından çevrilmiş olan yeni Benhür filmi 4 saat sürmektedir. Eskiden çevrilen Benhür filmi 15 milyon dolara, yenisi ise 16 milyon dolara mal olmuştur. 80 yıl önce yazılan eserin muazzam filmi Nevyork ve Londra'da gösterilmiş, büyük ilgi çekmiştir.

ÖLEN MEŞHUR BİSİKLETÇİNİN HAYATINA DAİR ROMANIN TEFRİKASINA BAŞLANDI
Roma, İtalyan bisikletçisi meşhur Sausto Coppi'nin ölümünden mütevellit derin teessür hala devam etmektedir. İtalyan gazeteleri müteveffa sporcunun hayatı hakkında yazılan romanın neşrine başlamışlardır.

ROBOTLAR ORKESTRASI KURULDU
Paris, (t.t.) - Yarının robot adamı şimdiden büyük bir başarı elde etmiş, Fransa'daki büyük fuarlardan birinde icrayı sanat eden "Robotlar Orkestrası" kurulmuştur.
Bir gitarist, bir bateristi ve bir de saksafonisti olan bu orkestranın sanatkarları hakiki çelikten mamul olup hava tazyiki ve elektrikle hareket etmektedir.

MEŞHUR PİYANİSTİN ÖLÜMÜ
Roma, (t.t.) - 1886 da Bazilea'da doğmuş olup evvelki gün cenaze töreni yapılmış bulunan meşhur piyanist ve orkestra şefi Edwin Ficher'in kabrine 15.000 genç kız çiçek koymuştur.

25.08.2005

Depremde de ağalar aslan payı aldı


8 Eylül 1966 Perşembe tarihli Hürriyet Gazetesinden

Depremde de ağalar aslan payı aldı!..

Evet, felaketin büyüğü yine biz Doğuluların başında, Moral bozukluğu doğuda, fecaat doğuda, perişanlık, fakirlik doğuda. Bilmeyiz biz doğulular daha ne zamana kadar bu çileyi çekeceğiz?. Deprem felaketi sırasında bile ağalar ve derebeyleri köylülerin sırtından geçinip duruyorlar. Bir yardım olduğu zaman nedense herkesten evvel onlar düşünülüyor. Depremde anasını, babasını, evladını kaybedenler açıkta dururlarken, felaketzedeler için verilen çadırlar onlara tahsis ediliyor. Fakir köylü, uzaktan kedinin ciğere baktığı gibi bakıyor. Deprem hasarını tesbit memurları gelir bizlere ne ihtiyacınız var diye sormazlar bile. Memur gider, ardından yardım diye birkaç çadır ve biraz yiyecek yollanır, zenginin evine gider. Bu durum karşısında bizler kapkara düşünüp, kederimize yeni bir keder, yaşlı gözlerimize yeniden bir yaş katarak günümüzü geçiririz.
Depremden yıkılmıyan evler zaten oturulacak gibi değil. Çocuklarımız gündüz güneş altında inler, geceleri soğukta uyuşuk şekilde açıkta yatarlar. Çadır isteriz yok, yardım isteriz yok. Olanlar, gelenler, ağalara. Biz 17 hanelik Erduran Köyüne 3-4 çadır verildi; onlar da ağaların elinde. Seksen nüfuslu köy halkı tamamen dışarıda yatıp kalkıyoruz. Bu fecaatin sonu nereye varacak, sonumuz ne olacak Allah bilir. Yaz geçti, sonbahara girdik. Bugün, yarın yağışlar başlayacak, hava serinledi bile. Felaketzedeler, yardımsız, çadırsız ne yapacaklar, neden düşünülmüyor? Bize yapılacak meskenlerden evvel, bu kışı nasıl geçireceğimizi öne almak lazımdır.
Erduran Köyü adına İbrahim YILDIRIM - TEKMAN
fecaat:Çok acıklı, yürekler acısı durum

24.08.2005

Opon


10 Kasım 1960 Perşembe tarihli Yeni Sabah Gazetesinden

23.08.2005

Suikast:İnönü'ye dört el ateş edildi

21 Şubat 1964 Cuma tarihli Vatan Gazetesinden

SUİKAST: İNÖNÜ'YE DÖRT EL ATEŞ EDİLDİ

ANKARA, 21

Türkiye Cumhuriyet Hükümetinin 80 yaşındaki Başbakanı İsmet İnönü'ye menfur bir suikast teşebbüsünde bulunulmuştur. Teşebbüs akim kalmış, atılan 4 kurşundan üçü İnönü'nün arabasına isabet etmiş, biride yere saplanmıştır. Suikasti yapmaya kalkışan gözü dönük zorba derhal yakalanmıştır.
HADİSE NASIL OLDU
Sabah Başbakanlıkta Dışişleri Bakanı Feridun Cemal Erkin ve Ankara Sıkı Yönetim Komutanı Cemal Tural'la görüştükten sonra İnönü, saat 11.45'de makamından çıkmıştır. Bu sırada Başbakanlığın önünde kendisini beklemekte olan gazetecilerle konuşa konuşa Opel marka otomobiline binen İnönü, araba tam hareket etmek üzere iken tecavüze maruz kalmıştır. Bir gazetecinin sorduğu suale "Evet, bu ciddi bir noktadır. Üzerinde dikkatle durulması lazımdır" dediği sırada birdenbire bir silah patlamıştır. Orada vazifeli olarak bulunanlardan bir grup hemen ateş eden adama doğru koşmuşlar, bunu gören adamda alelacele iki el daha ateş etmiş, fakat hiç birini isabet ettirememiştir. Gezetecilerle İnönü'nün konuştuğu tarafın aksi tarafından yapılan bu ateş Opel'in kapı kolunun on santimetre kadar altında, kabuklu iri birer fındık büyüklüğünde üç delik açmıştır.
İlk silah sesi üzerine koşuşan vazifelilerden onbaşı Abdullah Hakdemir hemen mütecavizin üzerine atılmış ve tabancayı tutan eline şiddetli bir darbe indirerek tabancanın namlusunu toprağa doğru çevirmeye muvaffak olmuştur. Hemen arkasından da Yüzbaşı Atıf Ercan ile Trafik Polisi Asım Usta ve diğer vazifeliler mütecavizin üzerine atlamışlar, onu karga tulumba Başbakanlık binasına sokmuşlar, müracaat odasında nezarete almışlardır.
Silah sesleri üzerine, otomobilin şoför mahallinde oturmakta olan Başbakanlık Özel Kalem Müdürü Necdet Calp, şoföre hitaben "Sür" diye bağırmış, fakat Başbakan İnönü, "Durun bakalım Necdet Bey, anlayalım, ne istiyormuş adam bizden?" diye müdahalede bulunmak istemiştir. Fakat şoför İnönü'nün bu müdahalesine -belkide hayatında ilk defa olarak- itaat etmemiş, otomobili gazlamıştır.
SUİKASTÇİ KİM?
Başbakan İnönü'yü öldürmeye kalkan mütecavizin Kayserili bir elektrik teknisyeni olduğu ve Kayseri AP teşkilatına kayıtlı bulunduğu tesbit edilmiştir. Mes'ut Suna adındaki mütecaviz 38 yaşındadır, evlidir, dört çocuk sahibidir.
Mes'ut Suna Yozgat'ın Boğazlayan ilçesinde doğmuştur. Kısa boylu, hafif kırlaşmış saçlı, tıknaz ve esmer bir adam olan Mes'ut Suna'nın üzerinde siyah bir palto bulunmaktaydı.
Kayseri'nin Yenimahalle semtinde 23 üncü sokakta oturmakta olan aslen Çayıralan kazasının Çımdır köyü halkındandır. Kalp hastası olduğu gerekçesiyle fabrikasından 8 gün istirahat alan Mes'utun iki gün evvel Ankara'ya gelerek Çukurova oteline yerleştiği öğrenilmiştir.
Yakalandığı sırada gözyaşları içinde yalvarmaya başlayan suikastçi tecavüzü ile ilgili olarak şunları söylemiştir:
"-Ben 27 Mayısa karşı bir insanım. İnönü 27 Mayıs ihtilalini sebepsiz yaptı. Memleketi kötü yola sevketti. Ben 27 Mayıs sabahından beri İnönü'yü öldürmeyi kafama koymuştum. O günden beri buna kendimi hazırlıyordum. Ateş etmeden evvel de, İnönü'nün ölümünde memleketin yüksek selameti varsa kurşunlar isabet etsin, demiştim. Fakat olmadı."
Saat 11.50 de vuku bulan tecavüzden sonra Başbakanlıkta nezaret altına alınan suikastçi saat 12.20 de Başbakanlıktan alınarak Emniyet Birinci Şube Müdürlüğüne götürülmüştür.

22.08.2005

Bütün bir semt Ayfer'e ve nişanlısına ağlıyor


3 Şubat 1963 Pazar tarihli Hürriyet Gazetesinden

Bütün bir semt Ayfer'e ve nişanlısına ağlıyor

Yer yer çamurla kaplı, kaldırım taşları sökülmüş, içiçe geçmiş evleriyle Karagümrük'teki Akseki Camii sokağının matem tuttuğu ilk bakışta belli oluyordu. Yaşlı ve başörtülü kadınlar, kafesleri kırık pencerelerden başlarını uzatmış, feri kaçmış gözleriyle birbirlerine bakışıp sessiz sessiz ağlıyorlardı. Muhtesip İskender mahallesinin bu dertli sokağında, Ayfer Şenbakış adında 19 yaşında genç bir kız oturuyordu. Genci, ihtiyarı, taşı, toprağı ile bu sokak Ayfer'ciğin matemini tutuyor, daha doğrusu onun alnında "Kara yazıları" olan "Fikret'ine" ağlaşıyordu.
TANIMAYAN YOKTU
Bütün Karagümrük, semtin en güzel kızı Ayfer'e en yakışıklı delikanlısı Teğmen Fikret'i tanıyordu. Ankara'daki feci uçak kazasında ölen Teğmen Fikret Tartar ile Ayfer'i tanımayan yoktu bu civarda zaten. Aşkları dillere destan olmuştu.
Aynı sokakta, karşılıklı evlerde doğmuşlardı. Çocuklukları beraber geçmiş, ilkokula birlikte başlamışlardı. Akseki Camii sokağı sakinleri, onların hala elele tutuşup okula gidişlerini unutmamışlardı. Yaşlı kadınlara herşey dünmüş gibi geliyordu. Fikret, Ayfer'den bir yaş büyüktü. Bu yüzden Ayfer, O'nu ortaokulu bitirinceye kadar "Fikret Abi" deyişinde içinden sıcak sıcak bir şeylerin aktığını hissediyordu.
AŞK BAŞLADI
Mahallenin yaşlı kadınları, bunun adına da "Aşk" diyorlardı. Çocuklukta başlayan arkadaşlık, sonraları yaşlı kadınların dediği gibi yerini "Aşka" terketmişti. Fikret, Askeri Liseye yazılmış, eskisi gibi Ayfer'ini her gün göremez olmuştu. Ayfer, cumartesileri "iple" çekiyor, "delikanlısının" köşeyi dönüp, sokağa girişini seyrediyordu. Bu, O'nun için herşey demekti. Pazarları yine elele tutuşup kırlara gidiyor, Fikret O'na çiçek toplayıp, şiirler okuyordu. Sonra mehtapta denizi seyrediyor, "Pazarlarının" nasıl geçtiğinin farkına bile varmıyorlardı.
Herkes onların, bir gün gelip evleneceğini biliyordu. Onlar için mahallede dedikodu yapıldığına şahit olunmamıştı. İşte bunun da zamanı gelmiş; Fikret, subay çıkmıştı. İlkin havacı olmasını istememişlerdi. Sonra herşey normale girmiş, Fikret'in havacılığına herkes alışmıştı.
KORKU VE HEYECAN
Buna rağmen Ayfer "O'nu bekleyişlerimde artık korku ve heyecan duyuyor, eskisi gibi huzur içinde kalamıyorum" diyor. Fikret, yıldızlarını taktığında hemen Ayfer'in annesine koşmuş, "Teyzeciğim elini öpmeme müsaade eder misin?" demişti. Ayfer'in yaşlı annesi Fikret'in ne demek istediğini anlamış, bir ay sonra da nişan yüzükleri takılmıştı. Şimdi, nikah için hazırlıkları tamamlanıyordu.
BAŞIN SAĞOLSUN
"Ah" diyordu komşuları. "İki ay sonra nikahlanacak, düğünleri olacaktı. Kim nereden bilebilirdi sonunun böyle biteceğini." Eceldi bunun adı. Buna karşı karşı kimsenin elinden bir şey gelmiyordu. İnsanlardan bir kısmını, havada, bir kısmını sokakta, bir kısmını evinde sıcak odacığında, bir kısmını ise, masasının başında çalışırken yakalayıveriyordu. Karagümrük Akseki Camii sokağı 29 numaralı evinde oturan Ayferciğin, yeri göğü inleten feryatları, "Fikretciğini" bir daha geri getiremiyecek, "delikanlısı" sokağın köşesini artık dönemiyecekti. Ama Ayfer'in de Fikret'in de hatıraları, daha uzun zaman bu sokakta anılacak, insanlar ondan iyilikle bahsedeceklerdi.
Başın sağ olsun Ayfer!..

19.08.2005

Enkaz altından kurtarılan çocuk




















3 Şubat 1963 tarihli Ekspres Gazetesinden

ENKAZ ALTINDAN KURTARILAN ÇOCUK - Kayabaşı Mahallesindeki Okkalı'nın evine askeri uçağın düşmesinden sonra ev yıkılmış ve yangın çıkmıştı. Enkaz altından Hüseyin Okkalı oğlu 2 yaşındaki Şenol'u yaralı ve baygın olarak çıkarınca öldü sanıp kendinden geçmişti. Çocuk halk tarafından alınıp götürüldü ama baba bir gün sonra oğlu Şenol'u bağrına basıp hüngür hüngür ağlama bahtiyarlığına kavuştu...

18.08.2005

FACİA: Çarpışan İki Uçak Ankara'nın İçine Düştü



















2 Şubat 1963 Cumartesi tarihli Akşam Gazetesinden

FACİA: Çarpışan İki Uçak Ankara'nın İçine Düştü

Ankara şimdiye kadar görülmemiş bir hava faciasına sahne olmuş ve iki uçağın havada çarpışıp düşmesi ile yüze yakın insan yanarak ve parçalanarak ölmüştür. Saat 16.12 de Lefkoşe'den gelen Middle East (Lübnan) yolcu uçağı Türk Hava Kuvvetlerine mensup yerden aletle idare edilen ve henüz uçuşa kalkan C-47 uçağıyla çarpışarak şehrin en kalabalık yeri olan Ulus Meydanı civarına düşmüştür.
Kazada MEA Viscount uçağı Anafartalar Caddesi'ndeki Ticaret Hanı'na çarpmış, handa, civarında bulunan dükkanlarda ve yollarda bulunan yüze yakın kimsenin ölümüne sebep olmuştur.
Kaza nasıl oldu?
Olaya şahit olanların anlattıklarına göre, MEA uçağı C-47 ile çatpıştıktan sonra uçağın önce sol kanadı gövdeden ayrılmış ve yalpalamaya başlayan uçak Hükümet Caddesi ile Anafartalar Caddesi'nin kesiştiği noktadaki Ticaret Hanı'na büyük bir gürültü ile çarpmıştır.
Uçağın dağılan parçaları derhal yangınlara sebep olmuş, Hacı Bayram Camiine giden yolun iki tarafındaki dükkanlarda "Bir gözlükçü, bir kunduracı, bir tatlıcı, bir eczane ve bir kahve derhal yanmış, bu arada bazı dükkanlar hasara uğramış, bu binalarda bulunan vatandaşlardan bir kısmı ağır, bir kısmı hafif olarak yaralanmıştır. Çıkan yangınlar havagazı boruları patlaması ile büyümüş ve Garanti Bankası ile İstanbul Bankasının personelinden birçok kimsenin kurtarılması mümkün olmamıştır.
Kazanın akşam saatlerine rastlaması ve merkezi bir yerde oluşu paniğe sebebiyet vermiş, halkın bir anda olay yerinde toplanması, kurtarma ekiplerinin çalışmasını güçleştirmiştir. Durum karşısında askeri birliklerden yardım istenmiştir. Kurtarma ekipleri yangına karşı köpüklü ilaç sıkmışlar, infilakı önlemeye çalışmışlar ve yanmıyan elbiseler giyerek yaralıları ve kaza kurbanlarını çıkararak hastaneye nakletmişlerdir. Kazada MEA uçağında bulunan 11 yolcu ve 4 mürettebat derhal ölmüş, uçağın makinistinin cesedi Ticaret Hanı'nın dördüncü katında bulunmuştur.
Yolların durumu
Uçağın düşen parçaları ve çıkan yangın ve infilaklardan yollarda bulunan birçok vatandaş yaralanmıştır. Hükümet Meydanı'ndaki dolmuş durağı ile civarda parketmiş 10 otomobil, minibüs harap olmuştur.
İkinci uçak
Kazada çarpışan Türk Hava Kuvvetlerine ait C-47 uçağı ise Yenihayat Mahallesindeki 116 ve 117 numaralı evlerin üzerine düşmüş ve uçak parçaları bu sokak sakinlerinden 5 kişinin ölümüne 2 kişinin de yaralanmasına sebep olmuştur. Ölenler 116 numaralı evde oturan Maruf, Süleyman Okkalı, eşi ve biri 4, diğeri 5 yaşında olan kız ve erkek torunları ile 117 numaralı evde 65 yaşlarındaki Dürdane'dir. Cesedi enkaz altından çıkarılamamıştır. Bu arada iki çocuk yaralanarak hastaneye kaldırılmıştır. Uçakta bulunan pilot yüzbaşı Necati Sunay, teğmen Fikret Tartar ölmüştür. Kurtulan ve ölen tespit edilememiştir.
Telsizci assubay, kıdemli başçavuş Hüsamettin Çelik uçaktan kendini atmış ve Yenihayat Mahallesindeki arzuhalci Nuri Doğancan'a ait 26 numaralı evin üzerine düşerek ölmüştür.
Hadise sırasında Zehra isimli 35 yaşlarında bir kadın çıldırmıştır.
Yenihayat Mahallesinde de 5 ev harap olmuştur.
İnönü ağladı
Başbakan İnönü saat 19 da beraberinde Feyzioğlu ve Bekata olduğu halde hastaneleri dolaşarak bilgi almış, Numune Hastanesinde banka memurlarından cesedi bulnamıyan Selçuk Karafakuoğlu'nun ablası Başbakanın boynuna atılarak "Paşam, ağabeyimi bul" diye bağırmıştır. Genç kadının bu feryadı Başbakanın da ağlamasına sebep olmuştur.
Radyo ile devamlı surette kan yardımı istenmiştir.
Feci sahneler
Olayın vukuu sırasında Gima önünden geçmekte olan 13 yaşında bir kız çocuğu infilaktan sıçrayan bir parçanın üzerini yalayıp geçmesi ile yürürken alev alev yanmaya başlamış, bu sırada Gima tezgahtarı Reşit Mora tarafından üstündeki elbiseler parçalanmak suretiyle kısmen yanmış olarak kurtarılmıştır.
Lübnan Hava Yollarına ait uçak enkazından ilk olarak kömürleşmiş 10 ceset çıkarılmıştır. Cesetler arasında Mekke'de intişar eden gazeteler bulunmuştur. Gazeteler "El Medine", "El Musavver", "El Bilat" küpürleri, elle örülmüş yün çorap parçaları, kürk gocuklar sağa sola saçılmıştır.
Olaydan sonra
Çarpışma ve yere düşerek parçalanma sırasında peşpeşe 8 infilak olmuş, Cumhurbaşkanı Gürsel, Başbakan İnönü, Başbakan Yardımcısı Dinçer, İçişleri Bakanı Bekata, Hava Kuvvetleri Kumandanı Tansel olay mahalline gelerek bilgi almışlardır.
Kordon altına alındı
Ulus ve Kale arkasındaki iki kaza mahalli de saat 18 den itibaren askeri kordon altına alınmış ve halk dağıtılmıştır. İtfaiye ve istihkam birlikleri enkazlar arasından ceset ve yaralıları çıkarmaktadırlar. Bu arada caddelerdeki toplanan halk yüzünden trafik durmuş, yaralı ve ölü nakleden cankurtaranlar tretuarlardan gitmek zorunda kalmışlardır.

17.08.2005

Paris'te Hadiseler Devam Ediyor


20 Ekim 1961 Cuma tarihli Ulus Gaztesinden

Paris'te hadiseler devam ediyor

Paris, 19 - Paris'te müslümanların gece dışarı çıkma yasağını protesto maksadile dün gece de ikinci defa olarak binlerce müslüman sokaklara dökülmüş ve kendilerine mani olmak isteyen polis kuvvetleri ile çarpışmışlardır.
Nümayiş yine Cezayir İhtilal Hükümetinin talimatı üzerine yapılmıştır. Polis ile en az 4000 müslüman sokak ortalarında mücadele ederken müslümanlardan iki grup buradan ayrılmıya muvaffak olmuş ve yağma hareketine başlamıştır. Bunlarda polis teşkilatının yetiştirdiği şok ekipleri ile karşılaşmış ve mücadeleye girişmişlerdir. Şimdiye kadar 3 ölü ve 15 yaralı tespit edilmiştir.

Sözcük:

nümayiş:gösteri

16.08.2005

Bir Gazeteciyi Dün Kaçırıp Dövdüler


















9 Eylül 1966 Cuma tarihli Hürriyet Gazetesinden

Bir Gazeteciyi Dün Kaçırıp Dövdüler

ANKARA, (HA) - Gazeteci İlhami Soysal, dün sabah üç meçhul şahıs tarafından otomobille şehir dışına çıkarılmış ve feci şekilde dövülmüştür. Olay, sabahın saat 9.00 unda Çankaya'da başlamış ve Ankara'nın ötesinde, 17 nci kilometresinde Çayyolu köyünün civarında sonuçlanmıştır. İlhami Soysal, kafasında kocaman bir delik ve vücudunun her yeri çürük ve kan içinde, zorlukla çalıştığı Akşam Gazetesi Bürosuna kadar gelebilmiştir.
SİYAH BUICK ARABA
İlhami Soysal, başından geçen bu feci olayı şu şekilde anlatmıştır:
"-Her sabah karımla Çankaya'dan şehre birlikte ineriz. Bu sabah ben geç kaldım ve yalnız olarak Basın Sitesinden çıktım. Pilot sokağı karşısındaki otobüs durağının biraz ötesinde dolmuş beklemeye başladım. Bu sırada siyah bir Buick araba geldi, senesi 1956 olarak tahmin ediyorum. İçinde, şoför mahallinde siyah elbise, kravat ve ayakkabılı bir şahıs vardı.
Çankaya'dan inenler bilirler. Zaman zaman özel arabalar, orada oturup da tanıdık sima gördüklerini şehre indirirler, bu şahıs da beni arabaya davet etti. Ayrıca ben bu arabayı özel taksi ve dolmuş yapıyor da sandım. Bindim arabaya. Bir alt durakta arabaya iki kişi daha bindi, arkaya oturdular. Birbirleriyle selamlaşıp merhabalaştılar... Sonra Kızılay'a gelmeden Bakanlıklar'daki Akay sokağının başında, otomobil kullanan şahıs, Kızılay'a inmeyeceğini ve İçişleri Bakanlığı'na doğru sapacağını söyledi.
KAFAMA BİRŞEY İNDİ
Ben de (sapınca ineyim) lütfen dedim. (Hay hay) dediler, ama saptıktan sonra durmadı ve İçişleri Bakanlığı ile Jandarma Genel Komutanlığının arasında, tam ben bir soygunla karşılaşıyorum derken kafama sert birşey indi. Ne olduğunu anlayamadım ve dünya etrafımda tersine döndü, sonra vurmaya, iyice vurmaya başladılar. Ön cama bir tekme attım ve tuzla buz oldu. Sonra bağırmaya başladım. Bunun üzerine iki kişi beni tuttu ve ters çevirdi, kafamı motora doğru aşağıya soktular. Birisi arkadan tenasül uzuvlarımı buruyor, diğeri durmadan acımadan vuruyordu. Bir yandan bana (Büyüklerimiz aleyhinde yazarsın ha... Sen komünist misin?) diyorlardı.
Birara şoföre (Osman) diye hitap ettiklerini duydum. Sonra vurmaya devam ederlerken (Biz milliyetçiyiz) dediler... Fakat inanmıyorum...
Beni Ankara'dan uzakta bir yerde attılar. Sakın arabaya da bakma dediler. Zaten gözlüğüm yoktu, göremiyordum. Köylüler geldi (Araba kazası mı?) dediler. (Hayır, polisler dövdü) diye cevap verdim ve zorlukla bir kamyon durdurup şehre inebildim..."
SOYSAL'IN KANAATİ
İlhami Soysal'ın kanaati, kendisinin son Tural yazıları dolayısıyla özellikle Milli Emniyete mensup subaylar tarafından dövüldüğüdür. Bir diğer nokta da gazetecinin adeta kaçırıldığı, sonra hayatına kastedecek derecede ağır şekilde dövüldüğüdür.
Olaydan bir saat sonra Ankara Emniyetinin bütün mensupları meseleden haberdar olmadıklarını beyan etmişlerdir. İlhami Soysal, kafasındaki ağır yaradan dolayı bir iç kanama ihtimaliyle hastanede tedavi altına alınmıştır. Emniyet Müdürü Muzaffer Çağlar ise: "İlhami Soysal, Savcılıkta dövüldüğünü iddia etmiş, mesele bize intikal edince tahkikat yapılacaktır" demiştir.
BAŞBAKAN DEMİREL
Başbakan Süleyman Demirel ise evinden çıkıp veda için Çankaya'da Cumhurbaşkanına giderken gazetecilere şunları söylemiştir:
-"Fevkalade bir şeyden fevkalade üzüntü duyarız. Hadise tahkik ediliyor."
Olayın ne seyir alacağı ve ön camı kırık Buick arabanın, ilgili makamlarca derhal bulunup bulunmayacağı bugün veya yarın belli olacaktır.
OTOMOBİL ARANIYOR
Öte yandan olayı haber alan İçişleri Bakanı Faruk Sükan, derhal harekete geçmiş ve basına şu bilgiyi vermiştir:
-"Olay, ciddiyet ve dikkatle tahkik edilmektedir. Bütün illere, Savcılara, Emniyet Müdürlerine ve trafik şubelerine, ön camı kırık siyah renkteki Buick marka otomobilin bulunup, tutulması emredilmiştir."
MECLİSE AKSETTİRİLDİ
Diğer taraftan, CHP li Bülent Ecevit, Soysal'ın dövülmesini bir önerge ile Meclise aksettirmiştir.
Başbakan Demirel, Devlet Bakanı Cihat Bilgehan, İçişleri Bakanı Dr. Faruk Sükan, Başbakanlık Müsteşarı Munis Faik Ozansoy ile evinde uzun bir toplantı yaptıktan sonra da Soysal'ın dövülmesiyle ilgili olarak gazetecilere: "Konu, hakkında ciddiyetle takibat yapılmakta ve gerekli bütün tedbirler alınmış bulunmaktadır" demiştir.

15.08.2005

Manchester United, 7 milyonluk yeni bir tazminat davası açtı


20 Ekim 1961 tarihli Hürriyet Gazetesinden

Manchester United, 7 milyonluk yeni bir tazminat davası açtı

6 Şubat 1958 günü Belgrat'tan İngiltere'ye dönerken, Münih Havaalanında uçak kazasına uğrayan Manchester United bilindiği gibi dördü milli olan 8 oyuncusunu kaybetmişti. Dünya spor tarihinin en acıklı vakalarından biri olarak kabul edilen bu hadiseden üçbuçuk sene sonra, Manchester United kulübü kendilerini taşıyan uçak şirketi aleyhine tazminat davası açmıştır.
Sigortadan paralarını almalarına rağmen, Manchester United kulübü, ölen futbolculara ödediği transfer ücreti ile en iyi oyuncularının kaybı yüzünden mühim maç organizasyonlarının suya düşmesi ve takımın kaybolan kredisi için İngiliz Hava Yolları (BEA) aleyhine 7 milyon liralık tazminat davası açmıştır.
FRANSA'DA FUTBOLCULARIN EŞLERİ ŞİKAYETÇİ
İngiltere'de futbolcuların eşlerinin lig maçlarının cumartesi günü öğleden sonra oynamasından müşteki oldukarını ve tatil günü olan cumartesileri kocalarını yanlarında istedikleri bilinmektedir.
Şimdi de Fransız futbolcuların eşleri, aynı şekilde şikayete başlamışlardır. Nitekim bu yolda yapılan bir anket neticesinde futbolcuların karılarından yüzde 65 i maçların gece oynanmasını; yüzde 29 u pazar günü öğleden sonra; yüzde 5 i cumartesi öğleden sonra; yüzde 1 i de pazar sabahları oynanmasını istemektedirler.
DÜNYANIN EN İYİ FUTBOLCUSU: D. LAW
Bu sene İtalya'nın Torino Kulübü tarafından İngiltere'den transfer edilen Manchester City'nin soliçi İskoçyalı Dennis Law'un şöhreti gün geçtikçe artmaktadır.
İtalya ligindeki yabancı futbolcuların bütün süksesini silen Law, aynı zamanda Çekoslovakya'nın en büyük futbol otoritesi milli takım tek seçicisi Frantisek Blazej tarafından da dünyanın en iyi futbolcusu olarak gösterilmektedir.
Dennis Law, tıpkı tanınmış Amerikalı komedi artisti Danny Kaye'e benzemektedir.
DÜNYA KUPASINDA ŞİMALİ İRLANDA YUNANİSTAN'I YENDİ: 2-0
Evvelki gün Belfast'ta yapılan 1962 Dünya Kupası eleme tur karşılaşmasında Şimali İrlanda, Yunanistan'ı 2-0 mağlup etmiştir. Böylece 3 üncü grupta cumartesi günü Batı Almanya ile Yunanistan arasında oynanacak son maçın hiçbir ehemmiyeti kalmamış ve Batı Almanya Şimali'ye gitmeyi garantilemiştir.
Belfast'taki maç çok hadiseli bir şekilde cereyan etmiş ve İtalyan hakemi Bonetto, İrlandalı solhaf Nicholson ile Yunan soliçi Sideris'i oyundan atmıştır.

12.08.2005

Arı Bisküileri
























2 Kasım 1960 Çarşamba tarihli Milliyet Gazetesinden

11.08.2005

Rus kadınları dekolte savaşını kazandı


31 Temmuz 1962 tarihli Hürriyet Gazetesinden

Rus Kadınları Dekolte Savaşını Kazandı

Moskova, 30 - 40 yıllık bir mücadeleden sonra Rus kadınları nihayet bu hafta "Dekolteler Savaşını" kazanmaya muvaffak olmuşlardır. Bu zaferi kadınlar Kuznetsk'de bir metalurji fabrikasında çalışan bir ustabaşı sayesinde kazanmışlardır.
Hadisenin kahramanı, ustabaşı Babuk, kendisine Alüminyum İşçileri Sarayı'ndaki yıllık baloda, giymek üzere bir tuvalet dikmiştir. Bu tuvaletin göğüs ve sırt kısmı oldukça dekolteydi, fakat ustabaşı Babuk, bu hayli dekolte tuvaleti yine aynı kumaştan yapılmış bir etolle beraber kullanmıştır.
GAYRİ AHLAKİ
Geçen hafta içinde balo devam ederken gece saat 10 sularında polis, baloyu durdurmuş ve ustabaşı Babuk'u en yakın karakola davet etmiştir. Genç ve güzel ustabaşı, orada, "Utanmaz ve gayrıahlaki bir tarzda" giyinmekle itham edilmiştir.
Genç kadın, kendini şiddetle müdafaa etmiş, ithamlara boyun eğmemiştir. Bunun üzerine, mahalli Komünist Gençlik Teşkilatı birinci sekreteri İlnitsky, karakola çağırılmıştır. Gençlik teşkilatı sekreteri de ustabaşıya hücum ve kendisini "Bar kadınları gibi giyinmekle" itham etmiştir.
İLANLIK RESİM
Bunun üzerine, ustabaşının omuzlarındaki etol çekilmiş ve dekolte kıyafetle karakolda bir fotoğrafı çekilmiştir. Bu fotoğrafın bir ilan tahtasına asılacağı ve kötü tavır ve hareketinden de fabrika idarecilerinin haberdar edileceği ayrıca bildirilmiştir.
Ertesi sabah, güzel ustabaşı son derece kızgın bir edayla, gençlik teşkilatı sekreterinin bürosuna girmiş ve kendisine Eğitim Bakanlığı tarafından yayınlanmış bir el sanatları ansiklopedisi fırlatmıştır.
Sekreter, İlnitsky gürültü konusu olan elbisenin fotoğraflarını, patronlarını ve bu elbisenin ne şekilde dikileceğine dair verilmiş etraflı malumatın ansiklopedide mevcut olduğunu görmüştür.
Dekolteliğin savunmasını yapan bu resmi vesikaya rağmen, sekreter İlnitsky, ustabaşı Babuk'un bu tuvaleti giymesini yasak etmiştir. Bunun üzerine, ustabaşı, hadiseyi aynen Komsomolskaya Pravda gazetesine bildirerek, onlardan fikirlerini sormuştur.
YAYINLANDI
Güzel ustabaşının mektubu geçen hafta sadece Komsomolskaya Pravda'da değil, bu gazetenin delaletiyle bütün Rus gazetelerinin birinci sayfalarında tam metin halinde yayınlanmıştır. Resmi makamların dekolte elbiseler lehinde takındıkları bu tavır üzerine Rus kadınları dekolteler savaşını 40 yıldır yürüttükleri bir mücadeleden sonra kazanmış bulunmaktadırlar.
Bu hadiseden sonra üç günden beri, Rusya'nın her tarafında binlerce kadın, dekolte roplar, tuvaletler ve mayolarla görünmeğe başlamışlardır.

10.08.2005

Seksen yıl süren dava nihayet bitti


30 Temmuz 1962 Pazartesi tarihli Hürriyet Gazetesinden

Seksen yıl süren dava nihayet bitti

Mehmet Göçer bildiriyor:

Elbistan, 29 - İlçemize bağlı Akfil ile İncecik köylüleri arasında Bebe Mezraası yüzünden, 80 yıldır devam eden dava, nihayet Mezraada Akfillilere ait evlerin, 1 başçavuş ve 10 er nezaretinde yıkılması ile neticelenmiştir. Ancak, Akfilliler bunun son dava olmadığını; evlerinin yıkılıp ağaçlarının sökülebileceğini, esasen Mezraa kurulduğundan beri evlerin iki defa yıkıldığını, bunun üçüncü olduğunu, haklarını kullanıp, davayı tazeliyeceklerini söylemişlerdir.
TAŞKINLIK
Temyiz Mahkemesinin de tasdiki ile İncecik köyüne, Mezraadaki haksız yerlerin yıkılması için giden Akçadağ Jandarma Karakolu mürettebatı, köylülerin taşkınlığı ile karşılaşınca, vazifesini ifada muvaffak olamamıştı. Bunun üzerine, İlçemiz Jandarma Kumandanı Başçavuş ile 10 er, Mezraaya giderek hükmü infaza başlamışlardır.
ACIKLI MANZARA
35 haneli, 100 nüfuslu Bebe Mezraasından Akfillilerin çıkışı, yürekler acısı bir manzara arzetmiştir. İhtiyar anneler, babalar, senelerce içinde oturdukları evlerin yıkılışını gözyaşları arasında seyretmiş, yine gözyaşları arasında eşyasını taşımış, bir kısmı da bu hale dayanamıyarak, jandarmalara mani olmak istemiştir.
Şimdi Mezraaya İncecik köylüleri taşınacak. Fakat Akfilliler de onların burada fazla oturmamaları için ellerinden geleni yapacaklar. Nitekim, Akfillilerin Reisi Halil Öztoprak, yeni bir dava için azimli.
EKTİ-BİÇEMEDİ
Bölgemizde günün dedikodusu ve günün olayı olan bu hadise ve bu davanın sırasında da, Akfilliler, Mezaraayı sürmüş ve buğday ekmiş, fakat dava o safhaya gelmiş ki bu buğdayları biçmek de İnceciklilere kısmet olmuş.
Bundan sonra bütün Elbistan, bugüne kadar 20 hakim ile 22 muhtar değiştiren bu ilgi çekici olayın ne gibi safhalar göstereceğini merak ediyor.

5.08.2005

İşçilerin mücadelesi sınıf mücadelesidir


















1 Ağustos 1962 Çarşamba tarihli Son Havadis Gazetesinden

Türk-İşin Yıldonümünde konuşan hatiplere göre: İşçilerin mücadelesi sınıf mücadelesidir

ANKARA
Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (Türk-İş) nun, 10 uncu yıldönümü dün saat 10 da İşçi Sigortaları Kurumu salonlarında kutlanmıştır. Toplantıya katılan işçi temsilcilerinden bazıları ile eski Çalışma Vekili Prof. Cahit Talas ve Çalışma Vekili Bülent Ecevit birer konuşma yapmışlardır.
Günün ilk konuşmasını yapan Türk-İş Başkanı Seyfi Demirsoy, memleketimizdeki sendikacılığın geçirdiği devirleri izah etmiş, Türk işçisinin daima yabancı ideolojilerin karşısında olduğunu belirterek "Türk işçisi büyük Atatürk'ün "Komünizm her görüldüğü yerde ezilecektir" sözlerine sadıktır" demiştir. Sendikacılığın devlet ve işveren tarafından sevilmediğini belirten Demirsoy, güçlüklerin zamanla halledileceğini ifade etmiştir.
C.H.P. nin eski Ankara milletvekili ve Türk-İş'in eski başkanlarından İsmail İnan, işçinin ıstırap çektiğini söylemiş ve "Tek dimağ haline gelen işçi topluluğunun hakim olamıyacağı, dize getiremiyeceği siyasi bir kuvvet bulunmadığı gibi, bu seviyeye erişemediği takdirde ise, sahip olabileceği politik herhangi bir varlık yoktur" demiş, mücadelenin bir sınıf mücadelesi olduğunu söylemiştir.
Toleyis Federasyonu Başkanı İsmail Aras da sınıf mücadelesini kabul etmemenin hata olduğunu, yapılan mücadeleler sonunda elde edilen hakların muhafazası için gayret sarfedilmesi lazım geldiğini söylemiş ve sendikaların kati surette politikanın dışında kalmaları gerektiğini belirtmiştir.
Eski Çalışma Vekili Prof. Cahit Talas'tan sonra mikrofona gelen Çalışma Vekili Bülent Ecevit, sendikaların ileri bir seviyeye ulaştığını söyledikten sonra Türk işçisinin önünde yeni bir çalışma ve yaşama devresinin açıldığını belirtmiş ve "Türk işçisi bu devrede her türlü tahriklerle, yıkıcı akımlara karşı karşıyadır" demiştir. Tahriklerin iktisadi hayatta kendi çıkarlarına bakan geri düşünceliler ile fertlerin her türlü siyasi hak, hürriyet ve teşebbüs imkanını reddeden, devleti tek başına hakim kılıp işçileri köle gibi çalıştırmak isteyen iki aşırı uçtan geldiğini söyleyen Ecevit sözlerine şöyle devam etmiştir:
"Bu iki cephenin mensupları, Türk işçi hareketlerini çığırından çıkarıp tehlikeli mecralara sürüklemek, tanınması kararlaştırılan yeni işçi hak ve hürriyetlerinden halkı ürkütücü birtakım davranışlara Türk işçisini teşvik ve tahrik etmek çabası içindedirler. Bunlara karşı millet ve hükümet, Türk işçisine güvenmektedir.
İşçi, haklarının bekçisi olmalıdır. Fakat bunun dışında Türk sendikacısının artık, özlediği haklara kavuşmak için, kendini üzücü ve huzura her zamankinden daha çok muhtaç olan şu toplumu sarsıcı savaşlar vermeğe ihtiyacı yoktur. Hükümet bu haklara en ileri düşünen sendikacılar kadar inanmaktadır.
Böyle bir ortamda, böyle bir inanış karşısında, Türk sendikacılığı, gereksiz ve karşılıksız savaş haykırışları ile toplumu ayakta ve kulağı sokakta tutmakla bir şey kazanamaz ve kazandırmaz."

4.08.2005

Sinema Dünyasından çeşitli haber ve dedikodular



2 Kasım 1960 tarihli Hürriyet Gazetesinden

Sinema Dünyasından çeşitli haber ve dedikodular:

  • Lana Turner, bir defa daha gazetelere enteresan bir havadis mevzuu olmuştur. Geçenlerde Lara'nın evinden birtakım çığlıklar yükselmiştir. Genç kadın "beni kurtarın! Bu adam beni mahvedecek" diye bağırıyordu. Neticede kurtulmak istediği insanın bir aşık olmayıp sadece bir maliye memuru olduğu anlaşılmıştır. Bu maliye memuru Lana Turner'den 1959 senesine ait olan ödenmemiş bulunan 13.000 doları istiyordu. Neticede yıldızın bu parayı ödemesi icap etmiştir. Mamafih Lana, sonradan kendisini çabuk teselli etmiştir. Zira çevirdiği son iki filmin karı üzerinden hisse alacaktır.
  • Amerika'da James Dean'ın teyzesi ile eniştesi polise başvurarak, James Dean hayranlarının hala genç adamın mezarını rahat bırakmadıklarından şikayet etmişlerdir. Gerçi Dean'ın hayranları her gün mezarına çiçek taşımaktadırlar. Fakat aynı zamanda her gün bu mezardan hatıra olsun diye bir şeyler koparıp götürmektedirler. Bir gün bir vazo, ertesi gün bir kandil, daha ertesi günü James Dean'ın mezarındaki levhada isminin baş harfleri kaybolmaktadır. Mezar taşı bile okşana okşana artık harap olmaya yüz tutmuş bir vaziyettedir.
  • Michele Morgan ile sabık kocası Bill Marshall arasında Los Angeles'te bir dava başlamıştır. Michele Morgan, oğlunun hiç olmazsa yaz aylarını Fransa'da yanında geçirmesini istiyor. Bill, Michele Morgan için "karım oğlumu Fransa'ya götürdükten sonra onu bir daha Amerika'ya göndermez. Ona itimat etmiyorum" demektedir. Herkes kararın ne olacağını merakla beklemektedir.
  • İngiliz sansürü Jayne Mansfield'in bir filmini yasak etmiştir. Bu filmin ismi "Tutulmayacak Kadar Sıcak"tır. Filmde Jayne Mansfield çok dekolte bir kıyafetle dansetmektedir. Bu yüzden sansür, filmin oynatılmasına razı olmamıştır. Buna mukabil Fransa'da sansürün yasak ettiği "Delikanlılar" filminin oynatılmasına müsaade edilmiştir. Hatta Kraliçenin bu filmi göreceği tahmin edilmektedir.
  • Ava Gardner'in "El Cid" isimli filmde "Jimena" rolünü reddetmesi üzerine Sophia Loren bu rolü oynamaya razı olduğunu bildirmiştir. Filmde Cid rolü Charlton Heston'a verilmiştir. İspanya'da çevrilecek olan bu film de "Ben Hur" gibi büyük prodüksiyonlardan biri olacaktır.
  • May Britt ile zenci Sammy Davis'in nikahları 13 Kasıma tehir edilmiştir. Karar verildiği gibi Sammy musevi olduğu için nikah merasimi bir Havrada yapılacaktır. May'in ailesi de bu mersimde bulunmayı kabul etmiştir. Yalnız May Britt gazetelerin yapacağı neşriyattan endişe ettiği için foto muhabirlerinin gelmesini arzu etmemektedir.
  • Otto Preminger'in Exodus filmini çevirirken yakından tanımak imkanını bulduğu Hope Bryce ismindeki genç kadınla evlendiği malumdur. Desinatör olan Hope Bryce, Exodus'ün kostümlerinin modellerini çizmişti. Halen karı-kocanın ikiz çocukları dünyaya gelmiştir. Çocuklara Marc ve Victoria isimleri verilmiştir.
  • Kirk Douglas ile Rock Hudson Meksika'da "Montezuma" filmini çevireceklerdir. Bu filmi, Rock Hudson idare edecektir. Filmin muazzam dekorları, eser çevrildikten sonra da yerinde kalacaktır. Böylece turistler geldikleri vakit eski devirlerdeki Meksika şehirlerinden birini görmüş olacaklardır. Dekorlardan yapılacak olan bu şehir için binlerce dolar para sarfedilecektir.
  • Geçenlerde 300.000 liralık mücevher çaldıran Dawn Adams'a muzip bir şahıs bir mektup yazarak Sophia Loren'le beraber "Mücevherlerini Çaldıran Kadınlar" sendikasını kurmasını teklif etmiştir. Polis bu mektubu yazanı aramakta ve bu şahsın hırsızlıkla ilgisi olabileceğini düşünmektedir.
  • Vivien Leigh, geçenlerde Londra'ya dönmüştür. Sevimli yıldızın Amerika'dan gelirken bindiği gemide daima 42 yaşındaki John Marivale ile beraber olduğu, ikisinin birbirlerinden bir an için olsun ayrılmadıkları görülmüştür. Aralarında bir gönül macerasının başladığı söylenmektedir. Vivien, Laurence Olivier'den boşanmaya razı olduğunu ve bu hususta icap eden hazırlıkları yapacağını söylemiştir.

3.08.2005

Dikkat Dikkat






















25 Mart 1959 Çarşamba tarihli Zafer Gazetesinden

2.08.2005

Beton üstüne imza

31 Temmuz 1962 Salı tarihli Hürriyet Gazetesinden

Beton üstüne imza : Hollywood'da eskiden beri adettir; dünya çapında bir yıldız haline gelen aktrislerle artistlerin, meşhur Grauman Çin Sineması önündeki yaya kaldırımda, bir bloka dökülen taze çimento üzerine, el ve ayak kalıpları alınır ve imzaları attırılır. Uzun yıllardan beri Çin Sinemasının önündeki yaya kaldırımı imzaları ve kalıplariyle süslenmiş bütün gelmiş geçmiş şöhretlerin yanına, şimdi de İtalyan artisti Sophia Loren'inki eklenmiştir. Oscar Mükafatını kazandığı sırada Roma'da bulunan Sophia, bu hafta " Oscar" ını almak üzere Hollywood'a gelmiştir. Sophia evvelki gün, Çin Sineması önünde, kendisinden evvel yüzlerce yıldızın yaptığı gibi, taze betona imzasını attıktan sonra da şerefine tertiplenen kokteyl partiye katılmıştır.

1.08.2005

İster İnan-İster İnanma
























15 Şubat 1960 Pazartesi tarihli Zafer Akşam Postasından