18.02.2007

Hayattan Fotoğraflar

28 Haziran 1962 tarihli Hayat Dergisinden
ÜNLÜ KEMANCI İLE SOKAK ÇALGICISI
Çağımızın en büyük harika çocuğu sayılan Yehudi Menuhin, henüz 3 yaşındayken bit pazarından alınarak kendisine hediye edilen bir kemandan çıkardığı ahenkli seslerle büyük istidadını ilk defa belli etmişti. Birkaç yıl sonra kendisini bir konserde dinleyen büyük matematik alimi ve ünlü amatör kemancı Einstein ise:"Bu gece Tanrı'nın varlığına beni inandırdın" demekten kendini alamadı. Aradan yıllar geçti. Geçenlerde bir gün Paris'in ünlü Rivoli Sokağında, aynı Yehudi Menuhin, Rusların büyük kemancısı ve memleketinde "Kıral David" olarak anılan David Oistrakh'la karşılaştı. Keman sazının iki kudretli devi sohbet ederlerken, arkalarında dilenen bir sokak kemancısının kırık dökük çalgısından çıkan gıcırtılı sesleri duydular. Menuhin, hemen ama dilencinin yere bıraktığı keman kutusuna 1 frank bıraktı. Bahtsız meslekdaşı sadakayı verenin kim olduğunu anlamadı ama foto muhabirleri bu beşeri sahneyi tesbit etmekten de geri kalmadılar.

FRANÇOİSE SAGAN ANNE OLUYOR
Çağımızın en dedikodu konusu olan kadın romancısı Françoise Sagan'ın kısa müddet önce Amerikalı bir heykeltraşla evlendiği malum. Sagan'ı ilk doğum sancıları yoklamış bulunuyor. Resimde, geçenlerde sancılanarak muayene için Nice şehrinde doğumevine kaldırılan yazar görülüyor.

Müzik Bilmecesi

21 Haziran 1962 tarihli Hayat Dergisinden

Aşağıdaki suallerden 18 tanesine cevap verenlerin bilgileri mükemmel, 15 tanesini bilenlerinki iyi, 10 tane bilenlerinki orta, 10'dan aşağı düşenlerinki zayıftır.

1.Frank Sinatra'nın söylediği twist'in adı nedir?
2.Gene Frank Sinatra'nın kendi adına kurduğu plak şirketinin markası?
3.Disc-jockey kime denir?
4."Forget Me Not" adlı şarkıyı söyliyen İngiliz şarkıcı kimdir?
5.Elvis Presley'in Amerika'da 1 numara olan en son şarkısı?
6."Slow Twistin" adlı şarkıyı kim söyledi?
7.Sam Caster kimdir?
8.Avrupa'ya giden 2 kadın şarkıcımız kimlerdir?
9.Perry Como'nun en son plağının adı nedir?
10.Ben E. King evvela hangi grupta şarkı söylüyordu?
11. Bruce Channel'in 1 numara olan şarkısının adı?
12.Billy Fury'nin İngiliz listelerine giren son plağının adı?
13.Paul Desmond hangi enstrümanı çalar?
14.9 sene mikrofona veda ettikten sonra yeniden şarkı söylemeye başlıyan kadın şarkıcımız kimdir?
15.Grubunu dağıtan erkek şarkıcımız şimdi hangi orkestra ile çalışıyor?
16.Neil Sedaka'nın en son plağının adı?
17.Satchmo takma adı ile tanınan müzisyenin asıl adı nedir?
18.Chet Atkins'in esas enstrümanı hangisidir?
19.Bizim listede 1 numaralı plak bugünlerde hangisi?
20.Frank Sinatra'nın kızı ile evlenen şarkıcının adını biliyor musunuz?
BU BİLMECENİN CEVAPLARINI GELECEK SAYIMIZDA BULACAKSINIZ

28 Haziran 1962 tarihli Hayat Dergisinden
Geçen sayımızdaki müzik bilmecesinin cevapları
1.Everybody Twistin'
2.Reprice
3.Plak takdim edenlere verilen isim
4.Eden Kane
5.Good Luck Charm
6.Chubby Checker
7.Meşhur İngiliz disc-jockeyi
8.Sevinç Tevs ve Ayten Alpman
9.Katerina
10.The Drifftern grubunun solistiydi
11.Hey Baby
12.Last Night Was Made For Love
13.Sax
14.Rüçhan Çamay
15.Erol Büyükburç şimdi Şerif Yüzbaşıoğlu ile
16.King of Clown
17.Louis Armstrong
18.Kitara
19.Meliondo Cafe
20.Tommy Sands.

5.02.2007

Ruslara ilk defa hayır diyen adam Şükrü Saraçoğlu

22 Ocak 1954 Cumartesi tarihli Yeni İnci Dergisinden

Ruslara ilk defa hayır diyen adam Şükrü Saraçoğlu
YAZAN: ALİ Z. ORALOĞLU
30 senelik cumhuriyet tarihimizde devlet yükünü en fazla taşıyan siyaset adamlarımızdan birisi hiç şüphesiz Şükrü Saraçoğlu'dur. Türk ve Avrupa üniversitelerinden mezun ilk başvekilimiz olan Saraçoğlu aynı zamanda cumhuriyet tarihinde en çok vekalet başında kalan devlet adamımızdır. İşte hesabı: 6 ay Maarif, 5 sene Maliye, 7 sene Adliye ve 5 sene de Hariciye Vekillikleri. Ayrıca 4 sene Başvekillik ve 2 sene de TBMM Reisliği ki cem'an 23 sene eder.
Saraçoğlu hiç bir müsbet iş yapmamış olsa dahi Türk İnkılabını kurup perçinleştiren hükümetlerde çeyrek asır vazife almakla İnkılap Tarihimizde haklı olarak kendine bir yer verilecektir.
Bazı politikacılar sade yaptıkları bir hareket veya söyledikleri bir sözle tarihe geçmişler, isimleri nesiller boyunca esatiri bir kahraman olarak dillerde dolaşmıştır.
Saraçoğlu hiç şüphesiz ki bugünkü siyasi bulanıklık geçip de dahili politika kavgalarına nihayet verilince kıymeti daha fazla taktir edilecek bir Türk Büyüğü olarak ismi nesiller boyunca bir kahraman, bir idealist, müsbet bir devlet ve millet adamı olarak minnetle anılacaktır.
Türk Milletinin yükselmesi ve bekası için İkinci Cihan Harbi esnasında bütün sıhhatini kaybeden Şükrü Saraçoğlu'nun burada siyasi hayatını nakledecek değiliz. Okuyucularımıza bu büyük ölünün siyasi hayatında geçmiş, bilinmesi gerekmekle beraber, daha açıklanmayan bazı hatıraları nakledeceğiz.
-Ben bu adamla, bu deli Türkle müzakerelere devam edemem.
Hariciye Komiseri Molotof'a "Pekiyi, öyleyse işi bana bırak" diyen Stalin ondan sonra Türkiye Hariciye Vekili Şükrü Saraçoğlu ile müzakerelere bizzat kendisi devama karar vermiştir.
Sene 1939'dur. Türk-İngiliz-Fransız ittifakına muvazi olarak bir Türk-Rus Andlaşmasına karar verilmiştir. Ankara'ya gelen Rus Hariciye Komiser Vekili Potemkin'le anlaşma en ince teferruatına kadar hazırlanmış olup sade imza merasimi için Saraçoğlu'nun Moskova'ya gitmesine karar verilmiştir.
Türk Hariciye Vekilinin Rusya'da bir vazifesi daha vardır. Bükreş'te toplanan Balkan Antantı Konseyinin ricası üzerine Rusların Balkan siyasetini öğrenecektir. (O zamanki Rumen Hariciye Vekili G. Gafenco'nun Preliminaires de la Guerre a l'Est adlı kitabından)
Bir Türk ticaret gemisi ile Odesa'ya vasıl olan Saraçoğlu Moskova'da 23 Eylül 1939'dan 18 Ekim 1939'a kadar hiçbir diplomatik ziyarette rastlanılmadığı gibi tam 28 gün ikamete mecbur bırakılmıştır.
Bu esnada Alman Hariciye Nazırı Von Ribbentrop'ta komünizmin beşiğine gelip bir anlaşma yaptıktan sonra Berlin'e dönmüştür.
Ankara'da hazırlanan anlaşmanın tamamen haricine çıkan, bir sürü metalibatta bulunan Molotof yukarda yazıldığı gibi Saraçoğlu ile başa çıkamıyacağını ve 14 Mart 1939'da Berlin'de ufak bir tazyik sonunda memleketini Almanlara teslim eden Çekoslovak Reisicumhuru Hacha'ya benzemediğini anlamıştır.
Şimdi Kremlin'in mükellef salonlarından birindeyiz. Stalin, Molotof bir tarafta, Saraçoğlu ve Türkiye Büyükelçisi diğer tarafta.
Stalin mağrur bir şekilde oturuyor ve tercümanı vasıtasile Türkiye'den metalibatta bulunuyor.
-Kars, Ardahan Ermenistan Cumhuriyeti'ne terkedilecek. Boğazların kontrol ve muhafazasını Rus ve Türk askerleri müştereken yapacaklar.
Sulh uğruna haftalardır bekleyen, mukavemeti kırılmayan Bozdağının hürriyet aşığı efesi dayanamıyor artık. Masaya bir yumruk atıyor ve hemen arkasından
-Hayır, diyor.
Müzakereler sonuçlanmadan nihayete ermiş ve Saraçoğlu İstanbul'a müteveccihen yola çıkmıştır. Dünyayı esarete boğmak, komünizmin pençesinde ezmek istiyen Kızıl Lider bile Türk Hariciye Vekiline hayrandır. Vatanını satmayana, vatan yağma etmekte mahir olanlar bile hürmet edecekler, Türk Hariciye Vekilini Odesa'dan İstanbul'a 2 Rus destroyerinin refakatinde bir kruvazörle yollayacaklardır.
Saraçoğlu, Türkiye'de muzaffer bir kumandan gibi karşılanacak, Avrupa ve Amerika'da "Rusya'ya ilk defa hayır diyen adam" lakabiyle hür milletlerin mümessili olarak sevgiyle selamlanacaktır.
İkinci Dünya Harbi içindeyiz. Alman orduları önünde bütün kuvvetler eriyor. Müttefiklerimizden Fransa yenilmiş, İngiltere kıtada mağlup olarak adasına çekilmiş, oradan mukavemete çalışmaktadır.
Önüne çıkan manileri teker teker, türlü şekillerde yok eden Hitler, Avrupa'nın hakimi mutlakı vaziyetindedir.
Türkiye'de hoşlanmadığı bir veya birçok adam vardır. Bunu bilmiyoruz. Fakat içlerinden birine tahammül edemiyor. Sanki o işbaşından uzaklaşsa emellerine erişecek. Ne yapsın da bu adamı vasifesinden uzaklaştırsın? Nihayet çaresini buluyor. Hemen Roma vasıtasile İtalya'nın Ankara Büyükelçisi'ne bir şifre gönderiliyor.
Elçi ertesi günü Reisicumhur İnönü ile hususi bir mülakat yapıyor ve Alman Orduları Başkumandanı, Almanya Devleti Reisi Führer'in Türk Hariciye Vekilinden pek hoşlanmadığını, Hariciye Vekaletinden uzaklaştırılırsa pek memnun kalacağını ima ediyor.
Aradan birkaç gün geçmiştir. TBMM fevkalade bir içtima yaparak Hariciye Vekilinin "Türk oğlu Türk ve deruhte ettiği vazifeye layık olduğunu" dünyaya ilan ederek ona itimat beyan ediyor.
Meclisi, Hükümeti ile birlikte Türk Milletinin etrafında birleştiği Hariciye Vekili kimdir? Stalin'le Molotof'a boyun eğmeyen, "Hayır" diyen Saraçoğlu, Hitler'i de mağlup etmiş ve ona II. Cihan Harbinde ilk şamarı atmıştır.
İran Şahı Pehlevi'nin Türkiye'yi ziyareti günlerindeyiz. Misafir devlet reisi şerefine verilen baloda Ebedi Şef Atatürk bir salonda Şah'la hasbıhal ediyor. En yakın ve inkılap arkadaşı Başvekil İnönü diğer bir salonda vekillerle konuşuyor. Saraçoğlu ise genç hariciye memurları ile ciddi bir mevzuya dalmış. Atatürk bir aralık Adliye Vekilini fark ederek yanına çağırıyor:
-Şah'ın elini öp bakalım, diye gürlüyor.
Gürleyen büyüktür. Arzuları seve seve yapılabilir. Türk adetlerince bir ihtiyarın, hürmet edilen bir insanın veya bir vatan kurtarıcısının eli öpülebilir. Fakat bir Türk Adliye Vekili bir yabancının elini nasıl öpebilir?
-Öpemem, diye bir ses çıkıyor.
-Öp diyorum sana!
Yapılacak şey kalmamıştır. Fakat Saraçoğlu çaresini bulacak, hem şenlendirecek, hem de teklifini kabul etmediği Ata'nın gönlünü alacaktır.
-Öpemem, dedim. Fakat sebebini sormadınız?
Salonda ses yoktur. Sual bir kere daha tekrar ediliyor.
-Öpemem, dedim. Fakat sebebini sormadınız?
-Söyle öyleyse!
-Ben bir kişinin elini öptüm, adı Atatürk'tür. Ondan başka kimsenin elini öpemem.
Bir kahkaha yükseliyor.
-Ben zaten Saraç'ın ne kadar zeki olduğunu söylemez miydim? Haydi öyleyse Şah'la bir kadeh tokuştur.
Büyük Kurtarıcı bu hareketiyle belki de Şehinşaha bir ders vermek istemişti.
Saraçoğlu birçok vekaletin başında bulunduktan ve hepsinde müsbet işler gördükten sonra nihayet çok sevdiği Hariciye Vekaletine tayin edilmiştir. İkinci Cihan Harbinin ilk senelerine rastlamasına rağmen Saraçoğlu işinden ziyadesiyle memnundur. Çünkü artık asıl mesleğine kavuşmuştur. Fakat bu arada kendisine birkaç kere teklif edilen başvekilliği münasip bir şekilde reddetmenin yolunu bulmuştur. Haris olmayan ve haris insanlardan nefret eden Saraçoğlu'nun, Refik Saydam'ın vefatı münasebetile Florya'dan ayrılırken eşine şöyle söylediği rivayet olunur: "Bu sefer başvekilliği kabul etmeye mecburum. Artık atlatamıyacağım."
Saraçoğlu tam manasile halk idaresine inanmış bir devlet adamıydı. Anglo-Sakson ve İsviçre demokrasilerini fazlasiyle beğenirdi. Başvekalet esnasında diğer siyasi partilerin kurulmasına müsaade etmişti. Memleketimizde inandığı garp demokrasilerinin kurulmasını samimi bir şekilde istemiş ve kendi arzusiyle başvekaletten çekildikten sonra hastalığına rağmen bazı mesuliyetli vazifeler alarak Meclis'te Halkçılarla Demokratlar arasında cereyan eden vahim hadiseleri tek başına yatıştırmıştır. Siyasi hayattan tamamiyle çekildikten sonra da kin ve garazdan uzak, hür memleketimizde demokrasinin tam bir anlaşma ve kardeşlik havası içinde ilerlemesini temenni ederdi. Bu yüzden zaman zaman şerefli ismine sürülmek istenen lekelere cevap vermez, herşeyin zamanla düzeleceğini ve kıymetlerin zamanla belli olacağına inanırdı.
İkinci Cihan Harbinin sonuna doğru Almanya'ya ilanı harp edeceğimiz zaman bütün ömrü boyunca kudsiyetine inandığı TBMM'ye tam 9 saat izahat vermiş ve Meclis'in ittifakı ile karara varılmıştı.
O gün Meclis'te 9 saat konuşmak mecburiyetini duyan Başvekil Saraçoğlu'nun 1 gün evvel 6 dişini söktürüp sırf toplantı münasebetiyle yerine yenilerini taktırdığını hala pek az kimse bilmektedir.
Geçen senenin son yıllarında toprağa verdiğimiz Saraçoğlu 1942'de verdiği bir nutku şöyle bitirmişti: "Vatanımızın bugünkü çocukları yalnız büyük bir neslin evlatları değildir. Aynı zamanda ölçüsüz düşmanları yenen büyük bir neslin ta kendisidir."
Evet, Şükrü Saraçoğlu da bu büyük neslin bir önderi idi. Almanya Başvekilliği yapmış Von Papen'in eşinin vefatı üzerine Bayan Saadet Saraçoğlu'na yazdığı mektuptaki bir cümle gibi: "Milletlerin saadeti olan sulhu Türk vatanına temin ettiği ve milletinize çeşitli hizmetlerde bulunduğu için Türklerin bu büyük evladını hiçbir zaman unutmıyacağı düşüncesi kederinizi biraz olsun teselli edebilecektir."
Şimalden gelmeyi düşünebilecek herhangi bir düşman karşısında evvela Karadeniz'in sert rüzgarlarına hedef olan Boğaz'ın sırtlarındaki kabrinde Şükrü Saraçoğlu'nun ruhunu bularak irkilecektir. Nur içinde yatsın!

3.02.2007

Şükrü Saraçoğlu

Yeni İnci Dergisinden (Tarih yok. Tahminimce 1954. Yalnız Sayı:2 - Yıl:1 - Cilt:5 yazıyor)

Kaybettiğimiz büyük devlet adamı Şükrü Saraçoğlu
Yazan: ALİ Z. ORALOĞLU
953 senesinin son günlerinde Cumhuriyet Türkiye'si tarihinde ismi daima şeref ve minnetle anılacak olan Şükrü Saraçoğlu'yu da toprağa vermiş bulunuyoruz.
Ödemiş'te mütevazi bir sanatkarın (Saraç Mehmet Ustanın) oğlu olarak 1887'de dünyaya gelen küçük Şükrü akran arasında zekası, yaramazlığı, cesareti ve doğruluğu ile nazarı dikkati celbederdi.
Efeler diyarı Ödemiş'te efe terbiyesi alarak yetişen Şükrü orta tahsilini ikmal ettikten sonra bir daha devamlı olarak dönmeyeceği çok sevdiği evinden ve memleketinden ayrılarak İzmir'e gönderilmişti. Bilhassa riyazi ilimlerle edebiyata karşı büyük bir istidadı olan küçük Ödemişli 3 sene sonra bu sefer tamamen baba yuvasından daha uzağa İstanbul'a gelmiş, Mektebi Mülkiye'ye kaydolmuştu. Oradan da muvaffakiyetle diplomasını alan Saraç Mehmet Usta'nın oğlu ilk memuriyetine tayin edilmişti. Kimbilir nereye gönderilecekti? İmparatorluğun Türklerle meskun olmayan yerlerinde vazife almaya gönlü bir türlü razı olmuyor, vatandaşları arasında vatandaşlarına hizmet etmeyi istiyordu. Bu maksatla kendisi gibi Mülkiyeyi pekiyi derece ile bitiren iki arkadaşı ile birlikte Talat Paşa'nın huzuruna çıktı ve makul karşılanarak isteği üzerine İzmir'e tayin edildi.
Talat Paşa ile Şükrü Saraçoğlu'nun karşılaşmaları çok garip bir tesdüftür. Kimbilir Osmanlı Devleti Sadrazamı kendisinden 26 sene kadar sonra Türkiye Cumhuriyeti'nin başvekili olacak gencin gözlerinden istikbali görmüş ve bu üniversite mezununun hayata sevdiği bir yerde atılmasına önayak olarak onu teşvik etmek istemişti.
İzmir'de yavaş yavaş kendine bir muhit yapmaya başlayan Saraçoğlu İttihat ve Terakki Lisesi'nde riyaziye öğretmenliğini, aynı lisenin müdürlüğünü yapmış ve o esnada Yeni Asır gazetesinde başmakaleler de yazmıştır. Olgunlaşmaya doğru hergün yeni bir adım daha atan genç Lise Müdürü nihayet memleketinde aldığı terbiye ve kültürü garp kültürü ile meczetmek üzere Belçika'ya tahsile gitti. Birinci Cihan Harbi esnasında da demokrasi kalesi İsviçre'nin Cenevre şehri üniversitesine kaydolarak Siyasi ve İktisadi İlimler Fakültesi'nden mezun oldu.
Şark terbiye ve kültürünü garbınki ile gayet iyi bir şekilde bağdaştırmaya muvaffak olan Saraçoğlu'nun bundan sonraki hayatı bütün Türk Milletinin malumudur. İhtiyat zabitliğini yaptıktan sonra onu ilk defa olarak son Osmanlı Meclisi Mebusanı'nda aza görürüz. Sonra İstanbul Meclisi'ne Anadolu mümessili olarak seçilen fakat o esnada işgal altında olan Ege'de, sonradan Adliye Vekili olup İsviçre Kanunu Medeniyesi'ni memleketimize kabul ettiren, arkadaşı Esat Mahmut Bozkurt'la birlikte bir çete kurup düşmanlara karşı savaştığından Fındıklı'daki meclise dahil olamaz.
Cumhuriyet ilan edildikten sonra Saraçoğlu'yu sırasile şu vekaletlerin başında görürüz: Maarif, Adliye, Hariciye ve Başvekillik. Siyasi hayatının son 2 senesinde de Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisliği.
1887'de doğup 27 Aralık 1953 Pazar günü saat 11:05'de ebediyete intikal eden Şükrü Saraçoğlu tam manasile Türkçü ve demokrat bir devlet adamı idi. Sıhhatini hiçe sayacak kadar memleketine bağlı idi. Hayatında 3 kere ölüm tehlikesi geçirmiştir.
Bunun ilki İzmir Lisesi'nde jimnastik yaparken düşmesi neticesi başına gelmişti. Ele avuca sığmaz bir sporcu olan küçük Şükrü jimnastik aletinden baş aşağı yere düşmüş ve hayatından ümit kesildiğinden mektepten alınsın diye babasına haber gönderilmişti. Uzun bir istirahat devresinden sonra mucize kabilinden birdenbire iyileşivermişti.
1930 senesinde Maliye Vekili bulunduğu esnada ağır bir hastalığa tutulmuştu. Atatürk'ün emriyle tedavisi ile meşgul olan doktorlar hastalığı bir türlü yenemiyorlar, hatta ne olduğunu bile bilemiyorlardı. O esnada gözleri de pek hafif görmeye başlamıştı. Hayatından bir kere daha ümit kesilmişti. Nihayet Başvekil İsmet Paşa'nın ısrarı üzerine Viyana'ya gitmeye razı oldu. Bu sefer de bir tesadüf yüzünden 1 ay gibi kısa bir zaman içinde tamamen iyileşerek yurda döndü. Umumi muayenesi yapılırken bir diş mütehassısına müracaat etmesi söylenmişti. Dişlerinin röntgeni alınınca dişetleri altında birikmiş bir kist tabakasına rastlandı ve onların hemen temizlenmesi ile mucize kendini gösterdi. Saraçoğlu İkinci Cihan Harbi esnasında başvekilken de ağır şekilde hastalanmış, fakat memleketine hizmet etmek azmiyle bir gün bile işinin başından ayrılmamış ve birçok ecnebi devlet adamlarını 39'un üstünde ateşle kabul etmiştir. Adana'da Churchill'le tarihi buluşmaya giderken yine gayet ağır hasta bulunuyordu ve o esnada yatakta yatması sıhhati için pek elzemdi. Nitekim kendisini ölüm döşeğine düşüren hastalığı o zaman başlamıştı.
Eğer memleketine hizmet etme aşkından evvel sıhhatine düşkün olsaydı herhalde daha birçok yıllar o büyük devlet adamını aramızda görebilirdik.
Babası ile, babasının mesleği ile iftihar ederdi. Saraç Mehmet Usta'nın oğlu olduğunu, küçükken nasıl yaşadığını, evinin halini herkese anlatırdı. Eylül 1943'te TBMM'de verdiği bir nutukta o gürleyen sesiyle: "Ey Şükrü! Sen bir saraç ustasının oğlu idin. Bu memleket seni büyüttü, okuttu, Avrupalara gönderdi, adam etti ve birçok mesuliyetleri vazifelerin başına getirdi. Şimdi de başvekil seçti. Sen ona layık olduğunu gösterip bu iyiliklere karşı cevap verebilecek misin?" kendi kendisiyle bir vicdan muhasebesi yapmış ve buna "Evet" diye cevap vermişti.
İsviçre'de tahsilde iken bütün Egeli talebelerin hamisi ve ağabeyisi vaziyetinde idi. Hepsine yardım eder, nasihat verirdi. Hatta bu yüzden o zaman Cenevre'de tahsilde bulunan bazı Türkler Saraçoğlu'nu İzmirli talebelerin müfettişi zannederlerdi. Hala da bunu iddia edenler mevcuttur. Karakterinin kuvvetini dahi o zaman ispat eden Saraçoğlu'nu arkadaşları çok sayarlardı. Mesela halen büyükelçilerimizden biri olan bir zat o esnada yine Cenevre'de bulunan bir Türk kızı ile sevişmekte olup evlenmek istemektedir. Saraçoğlu arkadşının tahsilinin yarım kalmasından endişelenerek genç kızı Türkiye'ye gönderdi. Mevzuu bahis o an bu genç çift sonradan Türkiye'de evlenmişlerdir.
(Devamı var)

İngilizlerin asırlık garip kanunları

Ocak 1955 tarihli Aydabir Dergisinden