5.02.2007

Ruslara ilk defa hayır diyen adam Şükrü Saraçoğlu

22 Ocak 1954 Cumartesi tarihli Yeni İnci Dergisinden

Ruslara ilk defa hayır diyen adam Şükrü Saraçoğlu
YAZAN: ALİ Z. ORALOĞLU
30 senelik cumhuriyet tarihimizde devlet yükünü en fazla taşıyan siyaset adamlarımızdan birisi hiç şüphesiz Şükrü Saraçoğlu'dur. Türk ve Avrupa üniversitelerinden mezun ilk başvekilimiz olan Saraçoğlu aynı zamanda cumhuriyet tarihinde en çok vekalet başında kalan devlet adamımızdır. İşte hesabı: 6 ay Maarif, 5 sene Maliye, 7 sene Adliye ve 5 sene de Hariciye Vekillikleri. Ayrıca 4 sene Başvekillik ve 2 sene de TBMM Reisliği ki cem'an 23 sene eder.
Saraçoğlu hiç bir müsbet iş yapmamış olsa dahi Türk İnkılabını kurup perçinleştiren hükümetlerde çeyrek asır vazife almakla İnkılap Tarihimizde haklı olarak kendine bir yer verilecektir.
Bazı politikacılar sade yaptıkları bir hareket veya söyledikleri bir sözle tarihe geçmişler, isimleri nesiller boyunca esatiri bir kahraman olarak dillerde dolaşmıştır.
Saraçoğlu hiç şüphesiz ki bugünkü siyasi bulanıklık geçip de dahili politika kavgalarına nihayet verilince kıymeti daha fazla taktir edilecek bir Türk Büyüğü olarak ismi nesiller boyunca bir kahraman, bir idealist, müsbet bir devlet ve millet adamı olarak minnetle anılacaktır.
Türk Milletinin yükselmesi ve bekası için İkinci Cihan Harbi esnasında bütün sıhhatini kaybeden Şükrü Saraçoğlu'nun burada siyasi hayatını nakledecek değiliz. Okuyucularımıza bu büyük ölünün siyasi hayatında geçmiş, bilinmesi gerekmekle beraber, daha açıklanmayan bazı hatıraları nakledeceğiz.
-Ben bu adamla, bu deli Türkle müzakerelere devam edemem.
Hariciye Komiseri Molotof'a "Pekiyi, öyleyse işi bana bırak" diyen Stalin ondan sonra Türkiye Hariciye Vekili Şükrü Saraçoğlu ile müzakerelere bizzat kendisi devama karar vermiştir.
Sene 1939'dur. Türk-İngiliz-Fransız ittifakına muvazi olarak bir Türk-Rus Andlaşmasına karar verilmiştir. Ankara'ya gelen Rus Hariciye Komiser Vekili Potemkin'le anlaşma en ince teferruatına kadar hazırlanmış olup sade imza merasimi için Saraçoğlu'nun Moskova'ya gitmesine karar verilmiştir.
Türk Hariciye Vekilinin Rusya'da bir vazifesi daha vardır. Bükreş'te toplanan Balkan Antantı Konseyinin ricası üzerine Rusların Balkan siyasetini öğrenecektir. (O zamanki Rumen Hariciye Vekili G. Gafenco'nun Preliminaires de la Guerre a l'Est adlı kitabından)
Bir Türk ticaret gemisi ile Odesa'ya vasıl olan Saraçoğlu Moskova'da 23 Eylül 1939'dan 18 Ekim 1939'a kadar hiçbir diplomatik ziyarette rastlanılmadığı gibi tam 28 gün ikamete mecbur bırakılmıştır.
Bu esnada Alman Hariciye Nazırı Von Ribbentrop'ta komünizmin beşiğine gelip bir anlaşma yaptıktan sonra Berlin'e dönmüştür.
Ankara'da hazırlanan anlaşmanın tamamen haricine çıkan, bir sürü metalibatta bulunan Molotof yukarda yazıldığı gibi Saraçoğlu ile başa çıkamıyacağını ve 14 Mart 1939'da Berlin'de ufak bir tazyik sonunda memleketini Almanlara teslim eden Çekoslovak Reisicumhuru Hacha'ya benzemediğini anlamıştır.
Şimdi Kremlin'in mükellef salonlarından birindeyiz. Stalin, Molotof bir tarafta, Saraçoğlu ve Türkiye Büyükelçisi diğer tarafta.
Stalin mağrur bir şekilde oturuyor ve tercümanı vasıtasile Türkiye'den metalibatta bulunuyor.
-Kars, Ardahan Ermenistan Cumhuriyeti'ne terkedilecek. Boğazların kontrol ve muhafazasını Rus ve Türk askerleri müştereken yapacaklar.
Sulh uğruna haftalardır bekleyen, mukavemeti kırılmayan Bozdağının hürriyet aşığı efesi dayanamıyor artık. Masaya bir yumruk atıyor ve hemen arkasından
-Hayır, diyor.
Müzakereler sonuçlanmadan nihayete ermiş ve Saraçoğlu İstanbul'a müteveccihen yola çıkmıştır. Dünyayı esarete boğmak, komünizmin pençesinde ezmek istiyen Kızıl Lider bile Türk Hariciye Vekiline hayrandır. Vatanını satmayana, vatan yağma etmekte mahir olanlar bile hürmet edecekler, Türk Hariciye Vekilini Odesa'dan İstanbul'a 2 Rus destroyerinin refakatinde bir kruvazörle yollayacaklardır.
Saraçoğlu, Türkiye'de muzaffer bir kumandan gibi karşılanacak, Avrupa ve Amerika'da "Rusya'ya ilk defa hayır diyen adam" lakabiyle hür milletlerin mümessili olarak sevgiyle selamlanacaktır.
İkinci Dünya Harbi içindeyiz. Alman orduları önünde bütün kuvvetler eriyor. Müttefiklerimizden Fransa yenilmiş, İngiltere kıtada mağlup olarak adasına çekilmiş, oradan mukavemete çalışmaktadır.
Önüne çıkan manileri teker teker, türlü şekillerde yok eden Hitler, Avrupa'nın hakimi mutlakı vaziyetindedir.
Türkiye'de hoşlanmadığı bir veya birçok adam vardır. Bunu bilmiyoruz. Fakat içlerinden birine tahammül edemiyor. Sanki o işbaşından uzaklaşsa emellerine erişecek. Ne yapsın da bu adamı vasifesinden uzaklaştırsın? Nihayet çaresini buluyor. Hemen Roma vasıtasile İtalya'nın Ankara Büyükelçisi'ne bir şifre gönderiliyor.
Elçi ertesi günü Reisicumhur İnönü ile hususi bir mülakat yapıyor ve Alman Orduları Başkumandanı, Almanya Devleti Reisi Führer'in Türk Hariciye Vekilinden pek hoşlanmadığını, Hariciye Vekaletinden uzaklaştırılırsa pek memnun kalacağını ima ediyor.
Aradan birkaç gün geçmiştir. TBMM fevkalade bir içtima yaparak Hariciye Vekilinin "Türk oğlu Türk ve deruhte ettiği vazifeye layık olduğunu" dünyaya ilan ederek ona itimat beyan ediyor.
Meclisi, Hükümeti ile birlikte Türk Milletinin etrafında birleştiği Hariciye Vekili kimdir? Stalin'le Molotof'a boyun eğmeyen, "Hayır" diyen Saraçoğlu, Hitler'i de mağlup etmiş ve ona II. Cihan Harbinde ilk şamarı atmıştır.
İran Şahı Pehlevi'nin Türkiye'yi ziyareti günlerindeyiz. Misafir devlet reisi şerefine verilen baloda Ebedi Şef Atatürk bir salonda Şah'la hasbıhal ediyor. En yakın ve inkılap arkadaşı Başvekil İnönü diğer bir salonda vekillerle konuşuyor. Saraçoğlu ise genç hariciye memurları ile ciddi bir mevzuya dalmış. Atatürk bir aralık Adliye Vekilini fark ederek yanına çağırıyor:
-Şah'ın elini öp bakalım, diye gürlüyor.
Gürleyen büyüktür. Arzuları seve seve yapılabilir. Türk adetlerince bir ihtiyarın, hürmet edilen bir insanın veya bir vatan kurtarıcısının eli öpülebilir. Fakat bir Türk Adliye Vekili bir yabancının elini nasıl öpebilir?
-Öpemem, diye bir ses çıkıyor.
-Öp diyorum sana!
Yapılacak şey kalmamıştır. Fakat Saraçoğlu çaresini bulacak, hem şenlendirecek, hem de teklifini kabul etmediği Ata'nın gönlünü alacaktır.
-Öpemem, dedim. Fakat sebebini sormadınız?
Salonda ses yoktur. Sual bir kere daha tekrar ediliyor.
-Öpemem, dedim. Fakat sebebini sormadınız?
-Söyle öyleyse!
-Ben bir kişinin elini öptüm, adı Atatürk'tür. Ondan başka kimsenin elini öpemem.
Bir kahkaha yükseliyor.
-Ben zaten Saraç'ın ne kadar zeki olduğunu söylemez miydim? Haydi öyleyse Şah'la bir kadeh tokuştur.
Büyük Kurtarıcı bu hareketiyle belki de Şehinşaha bir ders vermek istemişti.
Saraçoğlu birçok vekaletin başında bulunduktan ve hepsinde müsbet işler gördükten sonra nihayet çok sevdiği Hariciye Vekaletine tayin edilmiştir. İkinci Cihan Harbinin ilk senelerine rastlamasına rağmen Saraçoğlu işinden ziyadesiyle memnundur. Çünkü artık asıl mesleğine kavuşmuştur. Fakat bu arada kendisine birkaç kere teklif edilen başvekilliği münasip bir şekilde reddetmenin yolunu bulmuştur. Haris olmayan ve haris insanlardan nefret eden Saraçoğlu'nun, Refik Saydam'ın vefatı münasebetile Florya'dan ayrılırken eşine şöyle söylediği rivayet olunur: "Bu sefer başvekilliği kabul etmeye mecburum. Artık atlatamıyacağım."
Saraçoğlu tam manasile halk idaresine inanmış bir devlet adamıydı. Anglo-Sakson ve İsviçre demokrasilerini fazlasiyle beğenirdi. Başvekalet esnasında diğer siyasi partilerin kurulmasına müsaade etmişti. Memleketimizde inandığı garp demokrasilerinin kurulmasını samimi bir şekilde istemiş ve kendi arzusiyle başvekaletten çekildikten sonra hastalığına rağmen bazı mesuliyetli vazifeler alarak Meclis'te Halkçılarla Demokratlar arasında cereyan eden vahim hadiseleri tek başına yatıştırmıştır. Siyasi hayattan tamamiyle çekildikten sonra da kin ve garazdan uzak, hür memleketimizde demokrasinin tam bir anlaşma ve kardeşlik havası içinde ilerlemesini temenni ederdi. Bu yüzden zaman zaman şerefli ismine sürülmek istenen lekelere cevap vermez, herşeyin zamanla düzeleceğini ve kıymetlerin zamanla belli olacağına inanırdı.
İkinci Cihan Harbinin sonuna doğru Almanya'ya ilanı harp edeceğimiz zaman bütün ömrü boyunca kudsiyetine inandığı TBMM'ye tam 9 saat izahat vermiş ve Meclis'in ittifakı ile karara varılmıştı.
O gün Meclis'te 9 saat konuşmak mecburiyetini duyan Başvekil Saraçoğlu'nun 1 gün evvel 6 dişini söktürüp sırf toplantı münasebetiyle yerine yenilerini taktırdığını hala pek az kimse bilmektedir.
Geçen senenin son yıllarında toprağa verdiğimiz Saraçoğlu 1942'de verdiği bir nutku şöyle bitirmişti: "Vatanımızın bugünkü çocukları yalnız büyük bir neslin evlatları değildir. Aynı zamanda ölçüsüz düşmanları yenen büyük bir neslin ta kendisidir."
Evet, Şükrü Saraçoğlu da bu büyük neslin bir önderi idi. Almanya Başvekilliği yapmış Von Papen'in eşinin vefatı üzerine Bayan Saadet Saraçoğlu'na yazdığı mektuptaki bir cümle gibi: "Milletlerin saadeti olan sulhu Türk vatanına temin ettiği ve milletinize çeşitli hizmetlerde bulunduğu için Türklerin bu büyük evladını hiçbir zaman unutmıyacağı düşüncesi kederinizi biraz olsun teselli edebilecektir."
Şimalden gelmeyi düşünebilecek herhangi bir düşman karşısında evvela Karadeniz'in sert rüzgarlarına hedef olan Boğaz'ın sırtlarındaki kabrinde Şükrü Saraçoğlu'nun ruhunu bularak irkilecektir. Nur içinde yatsın!

Hiç yorum yok: