31.10.2005

Bu bavulların içinde neler var?















31 Temmuz 1962 Salı tarihli Hürriyet Gazetesinden

28.10.2005

Belinda Lee


30 Temmuz 1962 Pazartesi tarihli Hürriyet Gazetesinden

Belinda Lee, Roma'nın Dolce Vita'sından bir kuyuruklu yıldız gibi gelip geçti. Kısa süren hayatı boyunca yapmadığı şey kalmadı. Güzelliğinin tesirini bilen bir kadındı. Philippe'ye aşık olduğu vakit, onunla evlenmeyi aklına koymuştu. Buna muvaffak olamayınca, intiharı bile göze aldı. (Foto: Hürriyet - M.A.K)

27.10.2005

Puccini


25 Mart 1959 Çarşamba tarihli Zafer Gazetesinden

Puccini
Meşhur İtalyan bestekarı Puccini'nin doğumunun yüzüncü yıldönümü bütün dünyaca kutlanmak üzeredir. Devlet Operamız da bu harekete Turandot Operasının temsili ile katılacaktır.
La Boheme, Manon Lescaut ve Madame Butterfly gibi operalarından parçaları, radyomuzdan dinlemeye pek çok alıştığımız Puccini, "müzik için doğmuştur" denebilir. Bir kere dostlarına şöyle söylemiştir:
"-Eğer hayatta müzik karşıma çıkmasaydı, başka hiç bir iş göremezdim"
İlk operası La Villi, beklenen muvaffakiyeti kazanmamıştı. Fakat naşiri -ki hala ayakta duran bir müessesedir ve birçok şöhretleri teşci etmiştir- Ricordi ona yeni operalar yazmasını teklif etmişti.
HİKMET MÜNİR EBCİOĞLU

26.10.2005

Telstar haberleşme peyki sayesinde Amerika ile Avrupa'da yirmiüç şehir aralarında telsiz telefon konuşmalarına başladılar
















31 Temmuz 1962 Salı tarihli Hürriyet Gazetesinden

200 milyon televizyon seyircisi Telstar vasıtasiyle yayınlanan programları dörtgözle bekliyor
Amerika'nın, fezaya fırlattığı Telstar peyki vasıtasiyle kıtalar arasında yapılan televizyon yayınları ve telsiz konuşmaları, günün mevzuu olmakta devam etmektedir. Her gün Amerika ve Avrupa'da 200 milyon televizyon seyircisi Atlantik aşırı televizyon yayınlarını iple çekmektedir. Telstarla televizyon yayınları, henüz çok kısadır. Zira, Telstar, daha ziyade telsiz telefon konuşmalarını kolaylaştırmak üzere yapılmıştır. Telstar sayesinde, Amerika'nın 23 şehri ile Avrupa'nın 23 şehri arasında telsiz telefon konuşmaları yapılmaya başlanmıştır. Telefon konuşmaları, Amerika'nın herhangi bir şehrinden, dev Andover alıcı istasyonuna tevcih edilmektedir. Andover istasyonu gelen dalgaları kuvvetlendirip Telstar'a göndermektedir. Telstar, aldığı bu sinyalleri 10 milyon defa kuvvetlendirdikten sonra, İngiltere'deki Goonhilly Dawns ve Fransa'daki Plumeur alıcı istasyonlarına aksettirmektedir. Bu alıcı istasyonlar, gelen dalgaları tekrar kuvvetlendirerek başka alıcı merkezlere tevzi etmektedir. Telstar haberleşme peyki, halen Ekvator'la 45 derecelik bir meyil teşkil eden bir yörünge (mahrek) üzerinde hareket etmektedir. Bu yörüngenin, dünyaya en yakın noktası 1000, en uzak noktası da 5700 kilometredir. Telstar vasıtasiyle yapılan telsiz telefon konuşmaları ile televizyon programları büyük alaka uyandırmaktadır. Zira, böylece günün birinde dünyanın herhangi bir yerinde, mesela Amerika'da televizyon programında çalışan bir yıldızı, dünyanın öbür ucundaki televizyon ekranlarında görmek kabil olacaktır. Yukarda Telstarın kendisine gelen dalgaları nasıl yönelttiğini gösteren bir temsili resim görülmektedir.

25.10.2005

Pierre Angeli


15 Şubat 1960 Pazartesi tarihli Zafer Akşam Postasından

Hollywood'dan gelen haberlere göre güzel İtalyan Yıldızı Pierre Angeli, son yılların en muhteşem filmi olacağı iddia edilen yeni bir kurdelada baş rolu oynayacaktır. Resimde halen bu yeni filmin hazırlıkları ile meşgul olan Pierre güzel bir pozunda görülmektedir.

24.10.2005

"Beatle" lardan John Lennon saçlarını kesti


8 Eylül 1966 Perşembe tarihli Hürriyet Gazetesinden

"Beatle" lardan John Lennon saçlarını kesti
HANOVRE, (A.A.) - "Beatle" topluluğundan John Lennon saçlarını kesmiştir.
Bir zarfın içine konan saçlar Lennon'un hayranlarına dağıtılacaktır. Lennon, bu tarihi traşı, Aşağı Saksonya'daki Schwanstedt'de kaldığı otelin berberinde olmuştur.
Bilindiği gibi, Lennon, Michael Crawford'la birlikte "How I Won The War - Savaşı Nasıl Kazandım" adlı filmi çevirmeğe hazırlanmaktadır. Lennon bu filimde bir subayı canlandıracaktır. Lennon'un bu filmi tamamladıktan sonra saçlarını yeniden uzatıp uzatmayacağı henüz belli değildir. Lennon "Saçımın yeni şekli belki eskisi kadar hoşuma gidebilir" demiştir.

21.10.2005

Dördüncü kotada bulunmıyan lüks mallar














10 Kasım 1960 Perşembe tarihli Yeni Sabah Gazetesinden

20.10.2005

Büst kıran öğretmen için


21 Şubat 1964 Cuma tarihli Vatan Gazetesinden

Büst kıran öğretmen için
Camide vaiz dinlemiş. Dinlesin! Vaiz putlara tapanları yermiş. Böylelerinin yeri cehennemdir demiş. Bay öğretmen fırlamış camiden. Koşmuş kitabevine. Atatürk büstlerini almış, oracıkta tuzla buz etmiş. Yakalamışlar, "Vaazın etkisi altında kaldım" demiş savunmasında.
Bugüne dek hep başkaları yaparlardı böyle işleri. Cumhuriyetin 40. yılında bir ilköğretim mensubu Atatürk büstlerini parçalıyor. Bir zamanlar Ticani'lerin, cahil gericilerin yaptıkları işi bir öğretmenin yapmaya kalkışması düşündürücüdür. Biz hep "düşündürücü" dür deriz. Düşünen var mı? Düşünen varsa, ne düşünür nasıl düşünür? Orası bilinmez.
Hani öğretmen topluma öncülük edecekti? Geri kalmış toplumların uyandırıcı gücü öğretmenlerdi hani? Böyle öncülere kaldıysak, yandık demektir. Bir öğretmenin Atatürk büstünü herkesin gözü önünde parçalaması akıl alır bir şey değil. Putları kırıyorum diye büstleri kır. Sonra da "Vaizin sözlerine kapıldım" de.
Şimdi ne diyeceğiz, bu öğretmenin delirdiğini mi? Birden aklını yitirdiğini mi? Hayır. Aklı başında bir adam karşımızdaki. Kendine göre tabii! Vaizin sözleri son damla olmuş. Öğretmenin içindeki duyguları apaçık ortaya dökmesine sebep olan son damla. Hazırmış bu işe. Beslenmiş beslenmesine. Vaiz de "putları kırmalı" deyince harekete geçmiş!.
Mahmut Makal "Ilgaz" dergisinde "Gene o sorun" başlıklı yazısında şöyle diyor: "Atatürk'ün çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmamızı sağlamak için yaptığı devrimleri her ne kadar yerliyerinde duruyorlar sanıyorsak da, bunların karşıt yöne doğru gerisin geri götürülmekte olduklarını yadsımak da elimizden gelmiyor". Makal, bir eğitimci, bir yazar, yurt gerçeklerini bilen bir aydın. "Ya ilkokuldaki din dersi, ya oradaki dört milyon çocuk? Ya öğretmen okullarından yabancı dilin kaldırılarak yerine din dersi konulması! Sözü uzatmanın gereği yok bir bakıma. Füze çağüında füze hızıyla ilerleyen uygarlık düzeyine erişmek için, altımızda topal eşek bile yok. Yerinde bir deyimle, eller aya, biz yaya.."
Bir ilkokul öğretmeni Ata'nın büstünü put sanıp parçalıyor. Öte yandan bir ilkokul müfettişi acı gerçekleri gözönüne seriyor. Biliyorum, vaize kapılan öğretmen gibileri pek az, çoğunluk Makal gibilerinde. Böyle olmasa bugün çoktan ortaçağ karanlığına gömülmüştük, ağzımızı açamaz, kalemimizi oynatamaz olmuştuk. Bir 28 Nisan, bir 27 Mayıs aydın gücünün yaptığıdır. Böyle yapıtlar yarına güven duymamızı sağlıyor. Üç beş hasta ruhlu insanın varlığı bu güveni sarsamaz. Olsa olsa o hastaları iyileştirmek, o çeşit hastalıkların kökünü kazımak gereğini duyurur. O kadar.
OKTAY AKBAL

19.10.2005

Hariciyecilerin Eşi, müstesna Türk hanımı olmalı imiş


3 Şubat 1963 Pazar tarihli Hürriyet Gazetesinden

Hariciyecilerin Eşi, müstesna Türk hanımı olmalı imiş
Ankara, 2 (Hususi) - Cumhuriyet Senatosunda bugün Dışişleri Bakanlığı bütçesi görüşülürken, AP sözcüsü Fethi Tevetoğlu, yaptığı konuşmada, Türkistanlı Türklere temas ederek, "Komünist Çin'in devletler hukukunu ve insan haklarını hiçe sayan ölçüsüz saldırışları karşısında şüphesiz sempatimiz ve iyi niyetlerimiz, Milliyetçi Çin'le beraberdir. Ancak, hak bilmez komünizm karşısında, bu hür Çinlilerin uğradıkları haksızlığı bizzat Türkistanlı kardeşlerimize reva görmemelerini de temenni ediyoruz" demiştir. Hatip, Irak'taki Türklere de temasla bu memleketteki Türklerin gayrimenkullerini satmaya zorlandıklarını söylemiş ve haklarının korunmasını istemiştir.
TEMENNİ
AP sözcüsü, bu arada Dışişleri memurları üzerinde de durmuş, bunların memleket gerçeklerini bilmelerinin şart olduğunu, bazılarının "dilsiz ve sağır" diye vasıflandırılabilecek kadar ehliyetten mahrum bulunduklarını söylemiş, Hariciyecilerimizin "Memleket gelenek, görenek ve adetlerine vakıf olmaları" temennisinde bulunmuştur.
İSTEK
Sözcü bundan başka, Namık Yolga'nın eşine de, isim vermeden temas etmiş, Hariciye memurlarının eşlerinin de "Müstesna Türk hanımlarından seçilmesi" isteğinde bulunmuştur.
YTP adına Sabahattin Adalı yaptığı konuşmada, yabancıların Türkiye'yi ihtilal memleketi olarak gördüklerini, bunun giderilmesine çalışılmasını ve ayrıca dış memleketlerde iyi tanıtılmamız gerektiğini söylemiştir.

18.10.2005

Hacıbayram Camiinin kandilleri yanmıyor


3 Şubat 1963 Pazar tarihli Ekspres Gazetesinden

Hacıbayram Camiinin kandilleri yanmıyor
Adak için gelen yüzlerce ampule rağmen Hacıbayram Camiinin kandillerinin yarısı yanmamakta, vatandaşların Diyanet İşlerine bu yoldaki ihbarları neticesiz kalmaktadır.
Ramazan dolayısıyle bütün camiilerin kandilleri tamam olduğu halde, Hacıbayram Camiinde durum bunun tam aksinedir. Şöyle ki, iki şerefeli minarenin birisinde yanan birkaç ampulden başka, bütün lambaları eksiktir. Ankara'nın en tanınmış camii ve turistler tarafından en fazla ziyaret edilen ibadethanesi olan Hacıbayram'ın bu durumu halk tarafından üzüntü ile karşılanmaktadır. Vatandaşların bu yoldaki Diyanet İşlerine yaptığı bütün ihbarlar neticesiz kalmaktadır.
Öte yandan, Hacıbayram Camiine adak adayanlar tarafından her Cuma günü yüzlerce ampul getirilmektedir. Bu ampullerin ne olduğu konusu, bu durum karşısında ilgililerden sorulmaktadır.

17.10.2005

Ne Memleket


2 Şubat 1963 Cumartesi tarihli Akşam Gazetesinden

Ne Memleket
İngiliz Milletler Topluluğu içinde bağımsızlığına yeni kavuşan Jamaika (Karayip denizinde bir adadır) Meclisinde bir senatör memleketi hakkında şu ilgi çekici açıklamayı yaptı:
10 Jamaikalıdan ikisi annesini tanımamaktadır.
10 Jamaikalıdan üçünün adı yoktur.
10 Jamaikalıdan dördü kaç yaşında olduğunu bilmemektedir.
10 Jamaikalıdan beşi cahildir.
10 Jamaikalıdan yedisi babasını tanımamaktadır.
10 Jamaikalıdan altısı gayri meşru doğmuştur.

13.10.2005

Katanga'da Baluba'lar huzursuzluk çıkarıyor

20 Ekim 1961 Cuma tarihli Ulus Gazetesinden







ELIZABETHVILLE, 19 - Katanga Hükümeti Elizabethville'deki Birleşmiş Milletler teşkilatına Elizabethville şehrinin dışında kurmuş oldukları Baluba yerlileri kampını dağıtmak için 24 saat mühlet vermişler ve bu kamp dağıtılmadığı taktirde bu işi Katanga kuvvetleri tarafından yapılacağını bildirmiştir.
Bu ultimatoma sebep Çarşamba günü Baluba yerlilerinin giriştikleri terör hareketlerinden ileri gelmiştir. Ayaklanan Baluba yerlileri yüzlerce kişiyi sakatlamışlar ve en az yüz kişinin ölümüne sebebiyet vermişlerdir. Ölenler arasında Katangalı bir polis teşkilatı generali ve iki polis subayı da bulunmaktadır.
Bu hususta bugün bir açıklama yapan Katanga Dışişleri Bakanı Everuste Kimba bir tek Katangalının daha öldürülmesi halinde hiçbir acıma hissi olmadan hareket edileceğini ve buna Birleşmiş Milletler teşkilatının da mani olamıyacağını bildirmiştir.

12.10.2005

Gülen Kazanıyor
























9 Eylül 1966 Cuma tarihli Hürriyet Gazetesinden

11.10.2005

Laleli Lale Gazinosu
























20 Ekim 1961 Cuma tarihli Hürriyet Gazetesinden

10.10.2005

En son çıkan COLUMBIA plakları
























2 Kasım 1960 Çarşamba tarihli Hürriyet Gazetesinden

7.10.2005

Alkışlarız



















2 Kasım 1960 Çarşamba tarihli Milliyet Gazetesinden

Alkışlarız

Bir kalemde yüzkırkyedi üniversite hocasının kovulmasına dair olan karar yeniden gözden geçirilecek...

Bu büyük bir müjdedir. Eski iktidar yaptığı hataları düzeltmeyi afisine yediremezdi. Yediremiye yediremiye, yendi gitti... Devlet işlerinde esneklik, anlayış ve iyi niyet şarttır.

Devlet Başkanı Cemal Gürsel de ve Milli Birlikçilerin büyük bir çoğunluğunda yapılan hatayı kabul etme olgunluğu ve büyüklüğü mevcuttur. Bir hata yapılmış, hata olduğu isbat edilmiş, hatayı düzeltme yoluna gidiliyor... Bu modern ve sağlam anlayış, memleket için ne güzel bir sigortadır. Eskiden böyle miydi? İnadım inat, burnum iki kanat denir ve başka bir şey denmezdi.

Hatalar ortaya kondukça, hatayı tamir yerine, hataların açıklanmaması için baskı kanunları çıkarılırdı. O baskı kanunları yetmez ve daha başka baskı kanunları çıkarılırdı... Gazetecilere:

-Bizim barajları yazacağınıza, hatalarımızı yazıyorsunuz. Tiraj arttırmak için mi yapıyorsunuz bunları, denirdi.

Hatayı kabul etme yerine, gazetecileri tehdit tercih edilirdi.

Bugün milletçe memleket meseleleri üzerine müşterek eğiliyoruz. Birbirimizi uyarıyoruz. Vatanın selameti için en müsbet rotayı arıyoruz. Basının da, iktidarın da rolleri en berrak şekilde ortaya çıkıyor. Karşılıklı fikir kıvılcımları, gerçeğin meş'alesini yakıyor...

Biz hata yaparız ama asla düzeltmetiz, sözü ve inadı, hırçın bir çocuk dedimciliğinden başka bir şey değildir. Yanlış hesap Bağdat'tan döner. Menderes'in hesabı, Bağdat'a kadar gidemedi. Yassıada'dan döndü. Bir hesap yanlışsa mutlaka bir yerden döner... Bu hesabı ben yürütürüm gibi bir iddia, yerçekimi kanununu tersine çevirmiye kalkmak kadar manasızdır.

Milli Birlikçilerin bazıları, zannediyoruz ki, etraflarında dolaşanların sözlerine biraz çabuk inanıyorlar. Yüzkırkyedi üniversite hocasının kovulmasında kimlerin rolü olduğu açıklansa, hangi cereyanların nerelerde anafor çevirdiği derhal anlaşılır...

Böyle tesirlere karşı zırhlı bulunmak, memleket kaderini ilgilendiren çok önemli kararları, dikta rejimlerinde olduğu gibi tek başına vermek ve bu çeşit hata paylarını azaltmak için istişari bir Meclis'e gitmek de çok faydalı olacaktır.

Bu Meclisteki görüşmeler halk efkarı önünde cereyan edeceği için, her kararın nedeni, niçini ortaya çıkacak, tüyleri diken diken eden sürprizler tekrarlanmıyacaktır...

Üç gün önce gazete manşetlerini nasıl bir ruh kararmasıyle okumuşsak, dün sabah da manşetlere bakınca gönlümüzce kıvanç rüzgarları esti...

Bir kere daha anladık ki Türkiye namuslu, dürüst, vatansever ve olgun insanların elindedir.

Çetin Altan

6.10.2005

Güzel Konuşuyorlar


1 Ağustos 1962 Çarşamba tarihli Son Havadis Gazetesinden

Güzel Konuşuyorlar!
AP kongrelerinde konuşan hatiplerin sözlerini okuyorum. Güzel konuşuyorlar! Zannedilir ki uzun bir maceradan sonra yapılan bu kongrede konuşanlar kendilerine hakim olamaz, aşırı konuşurlar.
İçimdekini söyliyeyim: Böyle yapsalarda mazur görürdüm! İnsanoğlu sabır taşı değildir. O bile çatlıyor. Örsün altına ateş haline sokularak dövülen demir bile etrafa kıvılcımlar saçıyor.
AP hatipleri biraz ateşli, biraz tavizli konuşabilirlerdi. Muhalefettedirler. Bunu yapmak haklarıdır. Yapamıyorlar. Aklın tuttuğu, ışıklı en doğru yoldan yürüyorlar. Halkın mizacı olan doğruluk ve açıklık onlarda da var. Bazan atasözü olmaya layık birkaç cümle ile gerçeği meydana koyuyorlar ki.. Bu isimsiz hatiplere, bu tanınmamış siyaset adamlarına şaşıyorum.
*
İçlerinden biri halkın iktisadi durumunu anlatırken şöyle diyor:
-Yamalar arttı. Çarıklar giyilmeye başlandı!
Biz buna edebiyatta türlü isimler veririz. "Teşhis ve İntak" deriz. İcaz deriz. En doğrusu "Belagattir". Yani hale mutabakat!
Bir başka hatip siyasi anlayış bakımından Anayasa Hukuku profesörlerinden daha iyi görüyor. Yaptığımızla düşündüğümüz arasındaki tezatları gösteriyor:
-Anayasa kanunla korunmaz, böyle şey olur mu?
diyor. Kanunların haklarımıza, hürriyetlerimize uygunluğunu Anayasa gösterir. Fakat bunu Anayasaya kanunlar göstermez. Anayasa bir bütündür. Öbürleri onun sonuçları!
*
Fakat niye böyle düşünüyorum? Herşeyde ölçümüz halk değil midir? Dilde ölçümüz halktır. Temiz Türkçe yazmak için halkın dilini kullanırız. Kelimelerimizi ondan alırız. Kaideleri o meydana getirir. Sanatta örneğimiz odur. Motiflerimizi ondan alırız. Harsimizin kaynağı odur. Örfleri o meydana getirir. Milli karakterimizi o gösterir. Politikada niçin olmasın?
Ama gerçek dürüst, namuslu, insaflı, vicdanlı politikada!
*
Antalya'da AP kongresinde konuşan bir hatibin tenkitlerini okudum. Fakat, bunu benden ziyade insaflı CHP'lilerin okuması doğru olurdu. Hatip şöyle diyor:
-CHP'nin seçim arifesindeki sözlerini hatırlayın. Evsizlere ev, işsizlere iş, susuzlara su, parasızlara para diyorlardı. Tahakkuk eden tek şey varsa İnönü'nün: "Bıraktığım yerden başlıyacağım" demesi ve 8 ayda memlekette saatleri bir saat ileri götürmesidir.
*
Doğru! Hatta bu da Temmuz'da oldu. Belki Devrimcilik icabıdır. Madem ki herşeyde bu kadar geriyiz. Saatlerimizi ileri alarak hep birden ilerleriz diye düşünmüş olabilir.
Buna da razı olacağım ama, ama bari şu İstanbul'da halka vaktini göstermek için umumi yerlerdeki saatlerin ayarları doğru olsa!
Eskiden beri bu şehrin hastalıklarından biri bu ayarsız saatlerdir. Üzerlerine band yapıştırılmış bozuk saatleri bir yana bırakıyorum. İşleyenler iktidarın politikası gibi halkı şaşırtmadan fazla bir şeye yaramıyor. Koalisyondaki partiler gibi aralarında fark var. Medeniyet kervanına yetişmek şöyle dursun, vapura, trene yetişmek istiyenlere bile, vapuru treni kaçırtırlar.
*
Belki de bir saat ileri alma bunun içindir. Nasıl olsa ayarlar bozuk. Yaz kış saatleri birbirine karışırsa farkına varmayız. Partilerimiz de böyle olmadı mı? Halk Partisi etrafında birbirine karıştı. Şimdi ne yaptıklarının farkına varamıyorum!
ORHAN SEYFİ ORHON

5.10.2005

Gülbenkyan bir dava için üçyüzbin lira sarfetti


31 Temmuz 1962 Salı tarihli Hürriyet Gazetesinden

Gülbenkyan bir dava için üçyüzbin lira sarfetti

Londra, 30 - Milyarder Nubar Gülbenkyan, dün burada BBC Televizyon İdaresine karşı açtığı davayı kazanmış ve aynı zamanda da bu dava yüzünden 300 bin lira zarara uğramış olduğunu açıklamıştır. Tanınmış Ermeni zengini, kazandığı dava sonunda, mahkemece kendisine BBC tarafından ödenecek 50 lirayı ne yapacağını bilemediğini de ilave etmiştir ve:
-"Dereyi görmeden paçayı sıvamıyayım" demiştir. "Henüz 50 lirayı almış değilim."
300 BİN LİRA MASRAF
Gazeteciler bu dava dolayısıyle yaptığı üçyüzbin lira masraf için ne diyeceğini sorduklarında, Gülbenkyan: "O hesabı da faturayı yolladıkları zaman ödeyeceğim." demiştir.
Bu mahkeme dolayısiyle Gülbenyan'ın sarfettiği üçyüzbin liralık meblağa, dört gün süren muhakeme boyunca kendisine ve avukatlarına getirttiği mükellef öğle yemekleri için harcadığı 3750 lira dahil değildir.
Yargıç Glyn-Jones cumartesi günü kararı okumuş ve Yüzyüze adı verilen bir televizyon programına çıkan Nubar Gülbenkyan'a bu televizyon filminin kopyasını vermemek suretiyle BBC'nin yaptığı akde riayetsizlik göstermiş olduğunu söylemiştir.
Mahkeme, BBC televizyonunu dava eden Gülbenkyan'ın bütün iddialarını haklı bulmuş, fakat mahkeme masraflarını da bu arada davacıya yüklemiştir.
Mahkemeden sonra gazetecilerle konuşan Gülbenkyan 50 TL bir tazminat koparabilmek için 300.000 lira harcamanın akıllıca bir iş olup olmadığını soran gazetecilere: "Bu para meselesi değil, prensip meselesidir. Ben neticeden ziyadesiyle memnunum" demiştir.

4.10.2005

THK uçakları Samsun'luları gezdiriyor


30 Temmuz 1962 Pazartesi tarihli Hürriyet Gazetesinden

THK uçakları Samsun'luları gezdiriyor
Samsun, 29 (Hususi) - Havaalanı işletmeye açıldı açılalı hiç bu kadar kalabalık olmamıştı. Minibüsler şehrin en yüksek düzlüğündeki havaalanına habire insan taşıyorlardı. Filhakika uçak Samsunlular için yeni bir şey değildi ama bugünün hususiyeti başka idi. Türkkuşu'ndan bir filo gelmiş ve isteyenleri, şehir üzerinde bedava gezdiriyordu. Bu sebeple minibüslerle yokuşu tırmanan çocuklar, gençler, yaşlılar birbirlerine tepelerinde uçan uçakları göstererek, "-Acaba bize sıra gelecek mi?" diye göğüs geçiriyorlardı.
Türk Hava Kurumu 1950 yılından evvel birçok vilayetlerde olduğu gibi burada da kesif bir faaliyet göstermiş, planör kurslarına katılan gençlerden birçoğu bröveler almış, hatta bunlardan bazıları da bilahara havacı olmuşlar. Sonradan bu faaliyetler tamamen durmamış ve "Modelcilik Kulüpleri" ile gençler arasında bu güne kadar devam ettirilmiştir.
SIRAYA GİRDİLER
Herhalde Samsunluların Türk Hava Kurumu'nun uçaklarına olan düşkünlükleri buradan geliyordu. Uçakların biri inip biri kalkıyordu. Çocuklar, genç kız ve erkekler, yaşlılar sıraya girmiş uçacakları anı bekliyorlardı. Sıranın başında yaşlı bir erkekle kadın duruyorlardı. Daha doğrusu birbirlerinin eteklerini çekiştiriyor, kulaklarına eğilip bir şeyler söylüyorlardı. Yanlarına sokulduğumuz zaman bunların karı-koca olduklarını ve birbirlerini uçağa binmek için teşvik ettiklerini anladık.
Kadın, "Adam, sen yıllar yılı dağlarda gavur kovaladın, gavur tepeledin" diyor, kocasını öne sürüyordu.
TANSİYON MESELESİ
Sonradan 60 yaşında olduğunu ve gerçekten Balkan Harbi sırasında dağlarda eşkiya kovaladığını öğrendiğimiz Sabri Akyazıcı da karısına; "-Hanım, aslına bakarsan bir karış boyunda olduğu için çekiniyorum. Şöyle etli butlu bir şey olsa gözümü kırpmadan binerim. Hem biliyorsun, benim tansiyonum var" diye cevap veriyordu.
Bu konuşmadan sonra kendilerine biraz daha yaklaşarak söze karıştık. Gazeteci olduğumuzu, uçağa binerlerse fotoğraflarını çekeceğimizi söyledik. Aslen Yugoslavyalı, Köprülülü olan karı-kocadan 60 yaşındaki Hilmiye Akyazıcı bunu duyunca kocasının önüne geçti. "Ben bineyim de sen de seyret teyyareye nasıl binilirmiş" dedi.
O sırada uçak önlerine gelmişti. Hilmiye Akyazıcı çarşafını beline sardı ve bir genç kız çevikliği ile bir sıçrayışta pilotun arkasındaki yere geçip oturdu.
NEDE OLSA KORKUYOR
Başına meşin başlığı geçirdi. Yan taraftaki kapıyı kendi eliyle kapadı ve el sallamaya başladı. Fakat itiraf etmek lazımsa Hilmiye Akyazıcı, bugüne kadar uçağı sadece havada gördüğü için bütün gayretine rağmen korktuğunu gizleyemiyordu. Yüzünün rengi daha uçağa oturur oturmaz uçmuştu. Uçak Samsun üzerinde iki tur yapıp döndüğü zaman Hilmiye Akyazıcı'nın memnuniyeti sonsuzdu. "Bütün tarlaları, tarlalardaki mısırları, tütünleri, bütün evleri ve denizi gördüm. Allah sizden razı olsun. Yanımıza gelmeseydiniz, sıramızı bırakıp gidecektik. Allah devlete, millete zeval vermesin. Bu sayılı günlerimde teyyareye de bindim" diyordu.

3.10.2005

Ring kralları şimdi ne alemde


25 Mart 1959 Çarşamba tarihli Zafer Gazetesinden

Ring kralları şimdi ne alemde
*ROCKY MARCIANO - Ezzard Charles'dan sonra dünya ağır sıklet boks şampiyonu olan ve bu unvanı oniki sene kadar muhafaza eden Rocky Marciano halen boksu tamamiyle bırakmış vaziyettedir. Eski şöhret bir daha ringe dönmeyeceğini kat'i bir lisanla ifade etmektedir. Son defa yaptığı maçta belinden çok mühim bir sakatlık geçiren Marciano'nun hali vakti yerindedir. Şimdilik bir meşguliyet olsun diye ufak çapta ticaretle uğraşmaktadır. Eski boksörün bazı şirketlere hissedar olduğu da söylenmektedir. Marciano, daha evvel, Ezzard Charles ile yaptığı bir maçta da çok mühim bir arıza geçirmiş ve burnu yarılmıştı. O zaman boksu muvakkaten bırakan şampiyon karısının arzusu üzerine ikinci arızayı müteakip ringe ebediyen veda etmiştir.
*RAY ROBINSON - Birinci defa Randolph Turpin'e, ikinci ve üçüncü defa da Bobe Olson'a, dördüncü defa Gene Feell'e şampiyonluğunu kaptıran, fakat her defasında tekrar orta sıklet boks şampiyonluğu tacını geri almasını bilen Ray Robinson halen bir kabare işletmektedir. Robinson gece klubünü Randolph Turpin'e mağlup olduktan sonra açmış bulunuyordu. Şampiyon bir müddet sonra bu gece klubünü kapatarak tekrar ringe dönmüştür. Kendisi şimdi arasıra hafif antrenmanlar yapmakla beraber boksu bırakmış gibidir.
*RANDOLPH TURPIN - Ray Robinson'u mağlup ederek kısa bir müddet dünya orta sıklet boks şampiyonluğu tahtına oturan Randolph Turpin halen İngiltere'de bulunmaktadır. Boksu tamamen bırakmış olmamakla beraber müsabaka yapmamaktadır. Bazı antrenmanlara nezaret etmekte olan boksörün tekrar ringe dönmeyeceği söylenmektedir. Eski şampiyon kuvvetini muhafaza etmekle beraber, refleks kaabiliyetini, yaşlanmış olması dolayısile bir dereceye kadar kaybetmiştir.
Turpin'in Amerika'ya yerleşeceği de rivayet edilmektedir.