10.11.2005

ATATÜRK Meş'ale ve Sembol

10 Kasım 1960 Perşembe tarihli Yeni Sabah Gazetesinden

ATATÜRK Meş'ale ve Sembol

Ord. Prof. Dr. Sadi IRMAK

Atatürk, 150 senelik emeklemeyi son ve kesin zafere ulaştıran adamdır. XVIII. yüzyılın sonlarında, sürekli yenilgilere karşı tek kurrtuluş çaresi olarak görünen Batılaşma hareketi, med ve cezirler halinde seyir ede ede, tanzimatta bir nevi Batı ve Doğu'nun uzlaştırılması şeklini aldıktan sonra, bu yarım tedbirin yetmezliği, milletimizi büyük bir uyanışa götürmüş, nihayet Atatürk, katıksız Batılaşmayı gerçekleştirebilmiştir. Milletimizin bekası için başka bir çare asla düşünülemezdi. Çünkü, medenilik birdir ve bütündür. Bugün ve iki asırdan beri bu medenilik üstünlüğünü Batı alemi temsil etmektedir. Vakıa o üstünlük bugün Amerika'ya atlamıştır, fakat onun adı yine Batı medeniyetidir. Kökleri bir yandan Latin ve Grek alemine, öte yandan eski Doğu alemine uzanır. O, muayyen bir milletin malı olmayıp, insanlığın müşterek malıdır. Esası kafanın skolastik çemberlerden kurtulması, hayata müspet ilmin hakim olması ve insanın, insanlığa yakışır bir hayat seviyesinde yaşamasıdır. Dikkate layıktır ki Atatürk, daha Birinci Meclis'te bu ihtiyacı en basit, fakat en vazıh şekli ile ifade etmişti. Bir hoca efendinin "Bu medeniyet de ne?" sualine: "Adam olmak Hocam" demesi, gerçekleri basite ircaın şaheser bir örneği olmuştur.

Tabiidir ki, bu köklü harekete karşı hepsi kötü niyete atfedilemeyecek bir takım direnmeler olmuştur ve hala olmaktadır. Bunlardan bir grup, her nevi değişiklikten tedirgin olan klasik muhafazakarlardır. Onlara sorarsanız, bu millet mademki devrimlerden önceki rejimle Mohaç'ı, Niğbolu'yu, Kosova'yı kazanmış ve bayrağını üç kıt'ada dalgalandırmıştır, o halde aynı minval üzere neden yürümemeli? Bu gibileri unutuyorlar ki, o bahsettikleri zaferler, sadece kahramanlıkla değil, silah ve medeniyet üstünlüğü ile başarılmıştır. Aynı üstünlüğü devam ettirebilmek için Batı'nın metotlarını, bilgisini, tekniğini ve yaşayış felsefesini, bir kelimeyle, Batılaşmayı kabul etmekten başka çare yoktur. Vakıa her milliyetçi biraz muhafazakardır. Fakat, bu tekamül ve hareket halinde bir muhafazakarlıktır.

Direnen gruplardan birisi de Batılaşmanın milli ahlak ve karakterimizi zaafa uğratacağını vehmedenlerdir. Bu vehim, tarihimizde o kadar ileri gitmiştir ki, "Bir kavme benzemek, ondan olmak, yani kendi milliyetinden çıkmak demektir" mealinde bir hadis uydurulmuştur. Şapka giymekle gavur olacağımızı telkin edenler işte bu sahte fikre dayanmışlardır. Bugün Almanlar, Fransızlar, İngilizler aynı Batı medeniyeti içindedirler, kıyafetleri, hatta yaşayış tarzları birbirinin aynıdır. Buna rağmen bağımsız ve büyük milletlerdir. Ve bağımsızlıkları uğruna kanlarını dökmekten asla geri durmazlar.

Vahim, fakat cehilden ileri gelen gericilik cereyanlarının yanında bir de dış tesirlerle uyandırılan direnişler vardır. Bunlar, memleketimizin ilerleme hamlelerini kesmek ve dolayısiyle milletimizi esir etmek gayesini güden dış düşmanlarımızın telkinidir. Bu maksatla bazen dış propagandaların, memleketimizde aşırı bir milliyetçilik şeklinde maskelendiği görülür.

Batılaşma hareketinin bizde vatanseverliği, millet için fedakarlığı ortadan kaldırıp, maddecilik uyandırdığını ileri sürenler, hatta Batıcılıkla maddeciliği bir tutanlar da vardır. Bunlar unutuyorlar ki, materyalizm gibi maneviyatçılık da hakiki ve derin manasiyle Batı aleminden doğmuştur. Fikirlerimize destek yaptığımız büyük filozoflar Batı'da doğmuştur. Bu gibileri için 28 Nisan ve 27 Mayıs hareketleri büyük bir sürpriz olmuştur. Çünkü bu hareketler nimet dağıtan fakat, hürriyeti gaspeden bir zümreye karşı yapılmıştır. Atatürk gençliği, idealist olduğunu bundan daha parlak şekilde nasıl ispat edebilirdi? Hiç şüphe edilmemelidir ki, Atatürk nesilleri icap ederse Çanakkale'yi de Dumlupınar'ı da bir kere daha yaratacak ruh kuvvetine ve temizliğine sahiptirler.

Atatürk'ün fani olan vücudu toprak olmuştur. O, artık sadece ebedi bir meş'ale ve semboldür. İleri, insani ve milli fikirleri temsil eder. Gelecek nesiller hep o bayrak altında toplanacaklardır. Çünkü zafer daima ileri ve insani fikirlere mukadderdir. Beşeri ve tekamüle inananlar için bunun aksi düşünülemez. Geri fikirler velev ki masum muhafazakarlık şeklinde belirsinler, daima tehlikelidir. Çünkü, bu asırda yükselmeyen, ilerlemeyen, düşmeğe mahkumdur.

Atatürk sadece dış düşmanları yenerek memleket bütünlüğünü kurtarsa, fakat bu devrimleri yapmamış olsaydı, zaferlerini yetim bırakmış olacaktı. Çünkü bir memleketi dış düşmandan kurtarmak yetmez, onu bir daha istilaya uğramayacak bir kuvvete eriştirmek lazımdır. İşte devrimler dediğimiz islahat hareketinin gayesi bundan ibarettir.

Atatürk, devrimlerin ebediliğini sağlamak için bize bir de siyasi dünya görüşü bırakmıştır. İçte laik, sosyal bir Cumhuriyet, dışta da "Yurtta sulh, cihanda sulh" prensibi. Siyasi mücadelelerimiz bu birleştirici bayrak fikirleri zedelememelidir.

Hiç yorum yok: