24.09.2006

Ömer Hayyam ve Felsefesi

20 Mart 1954 tarihli Yeni İnci Dergisinden

Ömer Hayyam ve Felsefesi
Yazan: MUSTAFA BAYDAR
ÖMER HAYYAM, İran'ın Horasan eyaletinin Nişabur şehrinde doğmuştur. Şairin asıl adı Ömer, mahlası Hayyam'dır.
Hiç evlenmemiş olan Hayyam, 12nci asrın ilk yarısında ölmüştür.
ŞAHSİYETİ
Hayyam, eski filozoflar gibi zamanının bütün ilimlerine vakıftı. Yunan irfanının müdafii ve devrinin en ileri ve en hür fikirli insanı idi. Zamanın ricalinden hiç bir kimse lehinde bir tek mısra söylememiştir. Yine hiç bir mısraında hurafelere, batıl itikatlara inanan en ufak bir görüşe tesadüf edilmez. Bilakis bir çok mısralarında bunlarla ince ve ustalıklı alaylar mevcuttur.
Sathi din uleması umumiyetle Hayyam'ı sevmez, fakat ondan ürkerlerdi.
Hayyam cebir hakkındaki eserinden başka, hey'etin de en derin meseleleriyle uğraşmış ve yeni bir takvim vücuda getirmiştir.
HAYYAM'IN RUBAİLERİ
Bütün Müslüman milletleri edebiyatlarında en büyük rübai üstadı Ömer Hayyam'dır. Hayyam, kendinde tekasüf eden fikir ve his katrelerini, renkli ve zengin bir çeşitlilikle rübai kalıplarına dökmüştür.
Rübai, yalnız 4 mısra ile yazılan küçük bir manzumedir. Çok defa birinci, ikinci ve dördüncü mısralar kendi aralarında kafiyeli, üçüncü ise serbesttir. Fakat bazan 4 mısra da kafiyeli olabilir.
Bu nazım şeklinin Acem Edebiyatının malı olup olmadığı hususu münakaşalıdır. 12nci yüzyılın sonlarına mensup olup Kaşgarlı Mahmud'dan sonra mühim Türkoloğumuz olan Fahrettin Mübarekşah'ın "Türkçe'de manzum şiirler ve rübailer vardır" demesi, çok dikkate layıktır.
Elimize geçen bu vesikalardan, edebiyatımızda 12nci asırda ve belki daha evvel Türkçe'de rübailer olduğunu öğreniyoruz. Bu neticeyi çıkarmak herhalde gerçeğe aykırı olmasa gerek. Çünkü Acemlerin nazım vahidi kıyasisi mısra ve nihayet beyit olduğu halde Türklerde nazım vahidi kıyasisi dörtlüktür. Aynı şekilde en büyük Türk edebiyat tarihçisi Mehmet Fuat Köprülü'den edindiğimiz bilgiye göre şark ilimleriyle uğraşan dünya çapında meşhur Alman alimi Kovalski, şu mütalaayı ileri sürmektedir:
"İran rübailerinin Türklerden alınmış olması çok kuvvetlidir."
Memleketimizde Ömer Hayyam'ın bazı rübailerini en sanatkarane bir şekilde Türkçeye çeviren Yahya Kemal olmuştur.
...
Ömer Hayyam'ı bütün dünyaya tanıtan İngiliz şairi Edward Fitzgerald olmuştur. Ömer Hayyam'la aynı karakter ver mizaçta olan bu İngiliz şairi çok nefis bir tercüme yapmaya muvaffak olmuştur. Edward Fitzgerald Hayyam'ı tercüme etmemiş, onu adeta yeniden ibda etmiştir.
HAYYAM'IN FELSEFESİ
Hayyam'ın kendine haz orijinal felsefesini şöylece özetlemek mümkündür:
İnsan, yaşadığı anın kıymetini bilmeli ve zamanını hoşça geçirmeğe bakmalıdır. Çünkü mazi bir hiç olmuştur, istikbalin de ne olacağı belli değildir.
"Dereden akan su, ovada esen yel gibi ömrümüzden bir gün daha geçip gitti. Ömrüm oldukça iki günün gamını yemiyeceğim: Gelmiyen gün, geçip giden gün!"
(Hayyam'ın Rübaileri, A. Gölpınarlı tercümesi, Remzi Kitabevi 953, sh. 70)
Dünyada şarap içmekten, saz dinlemekten, güzel ve güzelliği sevmekten daha değerli bir şey yoktur. Hayatın bütün manası bu dünya nimetlerinden bol bol faydalanmaktır:
"Hep zevkederim şarapla, ben lale çağı,
Kah koklıyarak gülleri, kah gül yanağı,
İçtim, içerim, içmedeyim, içmeliyim,
Ağzımda durur bardağın elmas dudağı."
(Hayyam Rübaileri ve manzum tercümeleri, Feyzullah Sacit, 1929, Cihan K., sh. 15)
Bu, Birbirinden güzel dünya nimetlerinden uzak yaşamak, hayatı hiçe indirmektir. hayatı, boşuna geçirmek istemiyen kimse bütün bunlarla mest olmalıdır:
...
"Saki ve şarapsız bu cihan hiçtir hiç!
Elbet sesi olmazsa keman hiçtir hiç!
Gördüm ki hayatta zevk imiş sermaye,
Maksut budur alemde, kalan hiçtir hiç!"
(Feyzullah Sacit ter. sh. 18)
Hayyam'a göre bir daha dünyaya dönüş olmıyacağına göre insan doyasıya bütün arzusunu bu dünyadan almalıdır. Zira son pişmanlık fayda vermez:
"Madem gidecek, dönmiyeceksin ebedi,
Hiç kalmasın arzun bu yıkık evde sakın!"
(Feyzullah Sacit ter. sh. 10)
Ona göre cennet ve cehennem bir masaldan ibarettir. Ne varsa hepsi bu dünyadadır. Uhrevi alem dedikleri yerden hiç gelen olmadığına göre bu dünyaya bakmalı ve eldeki imkanları sonuna kadar kullanmalı:
"Çayırlığın kıyısında bir kadeh, bir güzel ve bir saki... Peşin olarak bu üçü benim olsun, veresiye cennet de senin olsun! Bırak, kimsenin cennete, cehenneme ait sözlerini dinleme... Cehenneme giden kim, cennetten kim geldi?"
(A. Gölpınarlı tercümesi, sh. 76-77)
...
Hayyam için hakiki cehennem, insanın kötü kimselerle, tahammül edilmez kimselerle geçirmek zorunda kaldığı zamanlardır:
"Cehennemi gerçekten bilmek mi istersin? Dünyada cehennem, ehil olmayanla konuşmandır."
(A. Gölpınarlı tercümesi, sh. 53-54)
...
Kainatın sırrını, bu alemin manasını anlamıya imkan yoktur. Hayyam, bütün ömrü boyunca bu sırrı çözmek için uğraşmış, fakat en ufak bir ipucu bile elde edememiştir:
"Kimse kaza perdesi ardında yol bulmadı,
Allah'ın sırlarını hiç bir bilen olmadı,
Tamam yetmişiki yıl düşündüm
Zifiri karanlığın rengi asla solmadı."
İbadet adına kurulan her mabet, yapılan her hareket birer kulluk nişanesidir. Her din mensubu aynı gayeye yönelmiş birer kuldan başka bir şey değildir:
Kabe de puthane de birer ibadethanedir,
Çan çalmak da kalblerin Hakka giden sesidir.
Mihrap, kilise, tesbih, haç deyip şekle bakma,
Hakikatte hapsi de kulluk nişanesidir.
(Feyzullah Sacit ter., sh. 84)
...
Bu dünya sadece şarap ve dilberden ibarettir. İnsan bunlara kavuşmak için yaşar ve hayat bunlarla tamam olur:
Bu toprak alemini baştan bir başa kadar,
Elesinler, süzsünler alimler, filozoflar:
Güzeller yanağiyle yakut şaraptan başka
Hiç bir şey bulamazlar cana yakın vefakar!
İşte Hayyam'ın her türlü zevk ve dünya nimetleri üzerine kurulu felsefesi...

3 yorum:

freelancer dedi ki...

faideli bir entry olmuş... bu aralar içerik kalitesi çıtanın üstüne çıktı :)

Adsız dedi ki...

Çok yararlı oldu, emeğinize sağlık.teşekkürler.

Adsız dedi ki...

Guzel olmus ama omer hayyamin hayatinda surekli ickiye yer verdigini ve surekli hayattan zevk alma pesinde oldugunu bilmiyordun ki kendisi bi islam alimidir hayatinin sonlarinda ickiye yonelmistir