
25 Mart 1959 Çarşamba tarihli Zafer Gazetesinden
50-60'LI YILLARDAN GAZETE-DERGİ PARÇALARI
Televizyonda bir idam mahkumu
Cezası affedilmezse Crump cuma günü elektrikli sandalyeye oturacak
New York, 30 - 9 yılda 14 defa ölüm odasının kapısından dönmüş ve cuma günü elektrikli sandalyesiyle 15. randevusuna gidecek olan zenci katil Paul Crump, bu gece televizyona çıkmış ve ölüm cezasının, hapse çevrilmesi için Amerikan halkına yalvarmıştır.
MAKTULÜN KARISI DA
Paul Crump'ın 1953 yılında 10000 dolar çalarken vurduğu fabrika bekçisinin dul eşi Bayan Veronica Zukowski de bu televizyon programına Crump ile beraber çıkmış ve idamlığın af talebini desteklemiştir. Amerika tarihinde ilk defa olarak bir cezaevi müdürü (Crump'ın hapis yattığı cezaevinin müdürü Jack Johnson) de aynı televizyon programında Crump'ın idam edilmeyip affedilmesini talep etmiştir.
SAATLERİ SAYIYOR
Bu korkunç programın mühim bir kısmı, evvelki gün Crump'ın halen ölüm hücresinde çile doldurmakta olduğu cezaevinde filme alınmıştır. Crump, halen Cook Cezaevindeki ölüm hücresinde, idamını bekliyerek saatleri saymaktadır.
Bu geceki garip televizyon programına cezaevinin ruh doktoru, Crump'ın avukatı ve idamlığın muhakkak surette ölmesi gerektiğini savunan tek adam Illinois Eyaleti Başsavcısı da iştirak etmiştir.
SON KARAR
Illinois Valisi Otto Kerner, Eyalet Af Heyeti ile kefalete rapten tahliye heyetlerini pazartesi günü Crump'ın talebini görüşmek üzere toplantıya davet etmiştir. Bu toplantılarda Crump'ın cezasının hapse çevrilmesi için idamlığın yapmış olduğu talepler incelenecek ve ölüm mahkumu hakkında son karar verilecektir.
MASUM DEĞİLİM
Crump'ın kurtarılması için girişilen kampanya, bütün Amerika'yı meşgul etmektedir. Crump, cezasının hapse çevrilmesi için verdiği istidatta masum olduğunu iddia etmemekte, bilakis cezaevinde iken ıslah olmuş ve cemiyete zararlı bir insan olmaktan çıkıp, faydalı bir insan haline gelmiş olduğunu bildirmekte ve bu sebeple idam edilmemesini istemektedir.
ŞİİR DE OKUDU
Crump, 9 yıldan beri ölüm hücresinde yaşamaktadır ve bu zaman zarfında hukuk, felsefe ve sosyoloji mevzuatlarında uzun etütler yapmıştır. Bu arada, bir roman da kaleme almış bulunan Paul Crump halen 2. bir romanı da yarılamış bulunmaktadır. Crump, dün geceki misline rastlanmamış televizyon yayını esnasında, ölüm hücresinde yazmış olduğu şiirlerden bazılarını da okumuştur.
Crump, cezaevine girdiği vakit, "Vahşi bir hayvandan farkı olmadığını" söylemekte, fakat artık "Babası" saydığı Cezaevi Müdürü Johnson'un yardımı ile "Bambaşka bir insan haline gelmiş" olduğunu söylemektedir.
Ölüm hücresinde beklediği 9 yıl boyunca Crump, 14 defa idam odasına kadar gitmiş, fakat son dakikada verilen infazın tehiri kararları sayesinde kurtulmaya muvaffak olmuştur. Davasını, temyiz talepleri ile Yüksek Mahkemeye kadar götüren Crump bu mahkemeden aldığı iade-i muhakeme kararından sonra, 2. defa idama mahkum olmuştur. Bu seferki Crump'ın son şansıdır ve cezası hapse çevrilmediği taktirde, cuma günü elektrik sandalyesinde can verecektir.
ATATÜRK Meş'ale ve Sembol
Ord. Prof. Dr. Sadi IRMAK
Atatürk, 150 senelik emeklemeyi son ve kesin zafere ulaştıran adamdır. XVIII. yüzyılın sonlarında, sürekli yenilgilere karşı tek kurrtuluş çaresi olarak görünen Batılaşma hareketi, med ve cezirler halinde seyir ede ede, tanzimatta bir nevi Batı ve Doğu'nun uzlaştırılması şeklini aldıktan sonra, bu yarım tedbirin yetmezliği, milletimizi büyük bir uyanışa götürmüş, nihayet Atatürk, katıksız Batılaşmayı gerçekleştirebilmiştir. Milletimizin bekası için başka bir çare asla düşünülemezdi. Çünkü, medenilik birdir ve bütündür. Bugün ve iki asırdan beri bu medenilik üstünlüğünü Batı alemi temsil etmektedir. Vakıa o üstünlük bugün Amerika'ya atlamıştır, fakat onun adı yine Batı medeniyetidir. Kökleri bir yandan Latin ve Grek alemine, öte yandan eski Doğu alemine uzanır. O, muayyen bir milletin malı olmayıp, insanlığın müşterek malıdır. Esası kafanın skolastik çemberlerden kurtulması, hayata müspet ilmin hakim olması ve insanın, insanlığa yakışır bir hayat seviyesinde yaşamasıdır. Dikkate layıktır ki Atatürk, daha Birinci Meclis'te bu ihtiyacı en basit, fakat en vazıh şekli ile ifade etmişti. Bir hoca efendinin "Bu medeniyet de ne?" sualine: "Adam olmak Hocam" demesi, gerçekleri basite ircaın şaheser bir örneği olmuştur.
Tabiidir ki, bu köklü harekete karşı hepsi kötü niyete atfedilemeyecek bir takım direnmeler olmuştur ve hala olmaktadır. Bunlardan bir grup, her nevi değişiklikten tedirgin olan klasik muhafazakarlardır. Onlara sorarsanız, bu millet mademki devrimlerden önceki rejimle Mohaç'ı, Niğbolu'yu, Kosova'yı kazanmış ve bayrağını üç kıt'ada dalgalandırmıştır, o halde aynı minval üzere neden yürümemeli? Bu gibileri unutuyorlar ki, o bahsettikleri zaferler, sadece kahramanlıkla değil, silah ve medeniyet üstünlüğü ile başarılmıştır. Aynı üstünlüğü devam ettirebilmek için Batı'nın metotlarını, bilgisini, tekniğini ve yaşayış felsefesini, bir kelimeyle, Batılaşmayı kabul etmekten başka çare yoktur. Vakıa her milliyetçi biraz muhafazakardır. Fakat, bu tekamül ve hareket halinde bir muhafazakarlıktır.
Direnen gruplardan birisi de Batılaşmanın milli ahlak ve karakterimizi zaafa uğratacağını vehmedenlerdir. Bu vehim, tarihimizde o kadar ileri gitmiştir ki, "Bir kavme benzemek, ondan olmak, yani kendi milliyetinden çıkmak demektir" mealinde bir hadis uydurulmuştur. Şapka giymekle gavur olacağımızı telkin edenler işte bu sahte fikre dayanmışlardır. Bugün Almanlar, Fransızlar, İngilizler aynı Batı medeniyeti içindedirler, kıyafetleri, hatta yaşayış tarzları birbirinin aynıdır. Buna rağmen bağımsız ve büyük milletlerdir. Ve bağımsızlıkları uğruna kanlarını dökmekten asla geri durmazlar.
Vahim, fakat cehilden ileri gelen gericilik cereyanlarının yanında bir de dış tesirlerle uyandırılan direnişler vardır. Bunlar, memleketimizin ilerleme hamlelerini kesmek ve dolayısiyle milletimizi esir etmek gayesini güden dış düşmanlarımızın telkinidir. Bu maksatla bazen dış propagandaların, memleketimizde aşırı bir milliyetçilik şeklinde maskelendiği görülür.
Batılaşma hareketinin bizde vatanseverliği, millet için fedakarlığı ortadan kaldırıp, maddecilik uyandırdığını ileri sürenler, hatta Batıcılıkla maddeciliği bir tutanlar da vardır. Bunlar unutuyorlar ki, materyalizm gibi maneviyatçılık da hakiki ve derin manasiyle Batı aleminden doğmuştur. Fikirlerimize destek yaptığımız büyük filozoflar Batı'da doğmuştur. Bu gibileri için 28 Nisan ve 27 Mayıs hareketleri büyük bir sürpriz olmuştur. Çünkü bu hareketler nimet dağıtan fakat, hürriyeti gaspeden bir zümreye karşı yapılmıştır. Atatürk gençliği, idealist olduğunu bundan daha parlak şekilde nasıl ispat edebilirdi? Hiç şüphe edilmemelidir ki, Atatürk nesilleri icap ederse Çanakkale'yi de Dumlupınar'ı da bir kere daha yaratacak ruh kuvvetine ve temizliğine sahiptirler.
Atatürk'ün fani olan vücudu toprak olmuştur. O, artık sadece ebedi bir meş'ale ve semboldür. İleri, insani ve milli fikirleri temsil eder. Gelecek nesiller hep o bayrak altında toplanacaklardır. Çünkü zafer daima ileri ve insani fikirlere mukadderdir. Beşeri ve tekamüle inananlar için bunun aksi düşünülemez. Geri fikirler velev ki masum muhafazakarlık şeklinde belirsinler, daima tehlikelidir. Çünkü, bu asırda yükselmeyen, ilerlemeyen, düşmeğe mahkumdur.
Atatürk sadece dış düşmanları yenerek memleket bütünlüğünü kurtarsa, fakat bu devrimleri yapmamış olsaydı, zaferlerini yetim bırakmış olacaktı. Çünkü bir memleketi dış düşmandan kurtarmak yetmez, onu bir daha istilaya uğramayacak bir kuvvete eriştirmek lazımdır. İşte devrimler dediğimiz islahat hareketinin gayesi bundan ibarettir.
Atatürk, devrimlerin ebediliğini sağlamak için bize bir de siyasi dünya görüşü bırakmıştır. İçte laik, sosyal bir Cumhuriyet, dışta da "Yurtta sulh, cihanda sulh" prensibi. Siyasi mücadelelerimiz bu birleştirici bayrak fikirleri zedelememelidir.
Alkışlarız
Bir kalemde yüzkırkyedi üniversite hocasının kovulmasına dair olan karar yeniden gözden geçirilecek...
Bu büyük bir müjdedir. Eski iktidar yaptığı hataları düzeltmeyi afisine yediremezdi. Yediremiye yediremiye, yendi gitti... Devlet işlerinde esneklik, anlayış ve iyi niyet şarttır.
Devlet Başkanı Cemal Gürsel de ve Milli Birlikçilerin büyük bir çoğunluğunda yapılan hatayı kabul etme olgunluğu ve büyüklüğü mevcuttur. Bir hata yapılmış, hata olduğu isbat edilmiş, hatayı düzeltme yoluna gidiliyor... Bu modern ve sağlam anlayış, memleket için ne güzel bir sigortadır. Eskiden böyle miydi? İnadım inat, burnum iki kanat denir ve başka bir şey denmezdi.
Hatalar ortaya kondukça, hatayı tamir yerine, hataların açıklanmaması için baskı kanunları çıkarılırdı. O baskı kanunları yetmez ve daha başka baskı kanunları çıkarılırdı... Gazetecilere:
-Bizim barajları yazacağınıza, hatalarımızı yazıyorsunuz. Tiraj arttırmak için mi yapıyorsunuz bunları, denirdi.
Hatayı kabul etme yerine, gazetecileri tehdit tercih edilirdi.
Bugün milletçe memleket meseleleri üzerine müşterek eğiliyoruz. Birbirimizi uyarıyoruz. Vatanın selameti için en müsbet rotayı arıyoruz. Basının da, iktidarın da rolleri en berrak şekilde ortaya çıkıyor. Karşılıklı fikir kıvılcımları, gerçeğin meş'alesini yakıyor...
Biz hata yaparız ama asla düzeltmetiz, sözü ve inadı, hırçın bir çocuk dedimciliğinden başka bir şey değildir. Yanlış hesap Bağdat'tan döner. Menderes'in hesabı, Bağdat'a kadar gidemedi. Yassıada'dan döndü. Bir hesap yanlışsa mutlaka bir yerden döner... Bu hesabı ben yürütürüm gibi bir iddia, yerçekimi kanununu tersine çevirmiye kalkmak kadar manasızdır.
Milli Birlikçilerin bazıları, zannediyoruz ki, etraflarında dolaşanların sözlerine biraz çabuk inanıyorlar. Yüzkırkyedi üniversite hocasının kovulmasında kimlerin rolü olduğu açıklansa, hangi cereyanların nerelerde anafor çevirdiği derhal anlaşılır...
Böyle tesirlere karşı zırhlı bulunmak, memleket kaderini ilgilendiren çok önemli kararları, dikta rejimlerinde olduğu gibi tek başına vermek ve bu çeşit hata paylarını azaltmak için istişari bir Meclis'e gitmek de çok faydalı olacaktır.
Bu Meclisteki görüşmeler halk efkarı önünde cereyan edeceği için, her kararın nedeni, niçini ortaya çıkacak, tüyleri diken diken eden sürprizler tekrarlanmıyacaktır...
Üç gün önce gazete manşetlerini nasıl bir ruh kararmasıyle okumuşsak, dün sabah da manşetlere bakınca gönlümüzce kıvanç rüzgarları esti...
Bir kere daha anladık ki Türkiye namuslu, dürüst, vatansever ve olgun insanların elindedir.
Çetin Altan
Takvimler nasıl kullanılacak?
Uzun etüd ve incelemelerden sonra hazırlanan takvimleri yayınlarken bu yerde de takvimlerin nasıl kullanılması gerektiğine dair devamlı olarak bilgi vereceğiz.
Yandaki sütunda görülen takvim iki bölümden meydana gelmiştir. Birinci bölüm aybaşlarının ilk gününü, ikinci bölüm ise gebe kalma ihtimalinin tedricen yüzde yüze kadar yükseldiği günleri göstermektedir.
Çocuk yapmamak isteyenler aybaşı oldukları günün karşısında görülen iki tarih arasında cinsi temasta bulunmamalıdırlar.
Bunun için yatak odasındaki bir takvimin tarihlerinin üzeri unutulmamak için işaretlenmelidir.
Çocuk yapmak isteyenler ise önce doktora muayene olup fiziki bir arıza yoksa aybaşı oldukları günün karşısındaki tarihler arasında cinsi münasebette bulundukları takdirde yüzde doksan hamile kalırlar. Bu bakımdan bu tarihler çocuk isteyenler için elverişli çocuk istemeyenler içinse en tehlikeli günlerdir.